Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Şeytan avcısı” Gabriele Amort geçen ay 91 yaşında öldü ve Katolik dünyasını bir korkudur sardı: Şimdilik sadece 500 bin kişi ruhlarının şeytan tarafından ele geçirildiğine inanıyor ve Vatikan’dan yeni şeytan çıkartma uzmanları yetiştirilmesini istiyorlar! İşte, Batı’nın “şeytan çıkartma”, bizim de “rukye” dediğimiz tebessümler yaratacak bu inanç hakkında birkaç söz...

        GAZETELERDE okumuşsunuzdur: İtalya’da şeytan çıkartmak isteyenlerin sayısı hayli artmış, yarım milyonu bulmuş ama vücutlara girip ruhları ele geçiren şeytanı çıkartıp atabilecek uzmanlar oldukça azalmış imiş!

        Katoliklerin en okumuşları arasında bile kişinin şeytan tarafından ele geçirilip sadece onun emirlerini yerine getirmesinin her zaman mümkün olduğuna ve şeytanın uzman bir ruh temizleyici tarafından kovulmadığı takdirde ele geçirdiği kişi üzerinde hem dünyada hem de âhırette hâkimiyet kuracağına inanan çok kişi vardır. Bazen psikolojik sorunlar ile şeytan arasında bağ kurulur, davranış bozukluklarının vücuda giren şeytandan kaynaklandığına inanılır ve bu işin uzmanı olduğu söylenen rahiplerden gelip şeytanı çıkartması istenir.

        70 BİN ŞEYTAN ÇIKARTTI

        Vücutlarına şeytan girdiğine inananların sayısı şimdi sadece İtalya’da 500 bine ulaşmış ama çoğu çaresiz imiş, zira piskoposluklardaki şeytan çıkarıcılar talebi karşılayamıyorlarmış! Hele bu işin en büyük üstâdı olan Gabriele Amort’un 2015’teki ölümünden sonra, kilise bu alanda oldukça geri kalmış!

        Gabriele Amort 1925’te doğmuş, 1954’te rahip olmuş, zamanla Vatikan’ın resmî “şeytan çıkarıcısı” yapılmış, otuz sene içerisinde 70 bin kişinin içerisindeki şeytanı çıkartmış ve hem mesleği, hem de bazı bazı açıklamaları sebebi ile de defalarca gündeme gelmişti. Hitler ile Stalin’in içlerine “şeytan kaçtığını” ve şeytanın esiri olduklarını söylemiş, yoga yapanların şeytan tarafından ele geçirilmelerinin mümkün olduğunu iddia edip yogadan vazgeçilmesini tavsiye etmiş, son senelerin en çok satan kitaplarından olan Harry Potter’ın da okunmamasını, zira okuyanların beyaz büyü ile kara büyü arasında kararsız kaldıklarını ve şeytan ile yakınlaşma ihtimallerinin bulunduğunu iddia etmişti.

        “Dünya Şeytan Çıkarıcıları Birliği”nin başkanı olan Amorth geçtiğimiz Eylül’de 91 yaşında iken öldü, Roma’da bir kiliseye defnedildi ve şeytan bazı Katolikler’e göre Amorth’un ölümünün ardından gemi azıya alıp onbinlerce ruhu ele geçirdi!

        Şeytan çıkartma âyinleri Katolik dünyasının asırlardan buyana mâlûmu idi ama Katolik olmayanlar bu iş ile Amerika’da 1973’te çevrilen, orijinal adı “The Exorcist” olan ve Türkiye’de “Şeytan” ismi ile oynatılan film sayesinde tanıştılar.

        Kilise ilmihallerinde nasıl yapılacağı ayrıntıları ile yazılan şeytan çıkartma işini sadece bu görev için kutsanmış ve gereken âyini yapma yetkisi almış olan rahipler becerebilirlerdi...

        Şeytan tarafından ele geçirildiği söylenen ruhları arındırmak için, eski asırlarda hastaya büyük acılar çektirilir, kırbaç yahut çivili sopa gibi âletler kullanılır ve mutlaka kan akıtılırdı. Rahip işin yapılacağı yeri kutsadıktan sonra dualar okuyup bazı kelimeleri haykırır, bu arada zavallıyı bayıltıncaya kadar dövüp kanlar içerisinde bırakır, adam yahut kadın kendinden geçince de “Mel’un şeytan defolup gitti” derdi.

        DİRİ DİRİ YAKMIŞLARDI

        Engizisyon’un Avrupa’nın canını aldığı senelerde ise şeytan çıkartmak gibisinden bir meşgale yoktu, zira hiç vakit harcamaz, ruhu şeytan tarafından ele geçirildiğine inanılan kişiyi diri diri ateşe atıp kızartır ve kömür ederlerdi.

        Bu kanlı uygulama, sonraki asırlarda daha bir insanî hale getirildi ve kan çıkartmaktan da vazgeçilerek sadece dualarla yetinilir oldu... Dışarıya kapalı bazı mezheplerde ise hâlâ kan çıkartmaktan medet umulduğu söyleniyor.

        ‘RUKYE’ DENİRDİ

        Kutsal metinlerin hemen hepsinde geçen “şeytan” kavramı aslında insanlığın tarihi kadar eski bir inançtır. Kur’an’dan önceki devirlerden itibaren vârolan bu inançlar Müslümanlar arasında da hâlâ devam etmektedir, zamanla “cin” temelli bir şekil almış, Batı’da hâkim olan “ruhların şeytan tarafından ele geçirilmesi” inancı İslam dünyasında “cin çarpması” olmuş, “şeytan çıkartma” işi de cinci hocaların “cin çıkartma” demek olan “rukye”sine dönmüştür...

        Bu sayfadaki kutuda cinlerle alâkalı bir bahsi okuyabilirsiniz..

        Şeytan yahut cin çıkartmayı bir tarafa bırakıp bu ‘güzelleşme cini’ni okuyun

        ARAPÇA’da “rukye” denen “cin çıkartma” işi İran kaynaklarında da vardır ve “çeşm-fisâ”, “dem”, “fesânîde”, “leblâb”, “fûb”, “mâr-efsâ”, “mesrûd”, “perî-efsây” ve “şûbest” gibi kelimelerle karşılanır.

        Bizdeki cin çıkartma inancından ve nasıl yapıldığından daha önce bahsettiğim için bugün bu işin ayrıntılarına girmeyecek, bunun yerine cinler hakkında eski asırlarda yazılmış bazı metinlerden sizlere hoş vakit geçirtecek kısa alıntılar yapacağım...

        Eskiler, “öteki dünya” ile temasa yaradığına ve “bilim” olduğuna inandıkları işlere “havas ilmi” demişlerdir. Kütüphanelerimizde çok sayıda elyazması “havas kitabı” vardır ama bu kitapların bazıları okuyucuya çıkartılmaz ve kasalarda kilit altında tutulurlar.

        ÇOK ÖNEMLİ İKİ ESER

        Bu yasak kitapların en önemlileri “Bûni Risâlesi” ile “Dâvetname”dir. “Bûni Risâlesi”, “vefk” denen tılsımlarla cinlere hükmetmenin yollarını, “Dâvetname” de yine cinler vasıtasıyla arzu edilen her işin yaptırılma usullerini anlatır.

        Şimdi bu kitaplarda yazılı olan ve bu devirde artık sadece mizah gibi olan bir çabanın, “cinler vasıtası ile güzelleşme” işinin nasıl yapıldığını naklediyor ama vaktinizi boş yere harcamamanız için metnin cin çağırma usullerinden bahseden kısmını sansürleyerek yayınlıyorum:

        Hemen her kadının güzel görünüp herkes tarafından beğenilmesini mümkün kılan bir cin vardır ve adı “Tamahabniyayil”dir!...

        Okuyucuya çıkartılmayan sözünü ettiğim kitaplardan birinde Tamahabniyayil’den yardım isteyen ve onunla temas edebilen hemen her hatunun etrafındakilere bir anda güzelin de güzeli görüneceği söyleniyor. Sonra, Tamahabniyayil’i çağırmaya muvaffak olanların karşısına birdenbire Kastaguhinureş isimli bir başka cinin de çıkması halinde güzelliğinin daha da artacağı, emsalsiz bir hâle geleceği ve bu cinlerle temas eden hanımlara herkesin hudutsuz bir hayranlık besleyeceği anlatılıyor.

        İşte, Tamahabniyayil’i davet usulü:

        “...Güneş gökyüzünde dolaşırken Başak Burcu’na geldiği zaman Allah’ın emriyle bütün bilgilerin yazılı olduğu kitabın altından bir melek ortaya çıkar ve güneşe vekil olur. Bu meleğin ismi, ‘Tamahabniyayil’dir.

        Tamahabniyayil’in emrinde on beş kere yüz bin adedince melek vardır. Bu meleklerin herbirine iki yüz yirmi iki bin melek hizmet eder, bunların emri altında da yüzbinlerce cin bulunur. Tamahabniyayil öylesine güçlüdür ki, akla gelen herşeye tesir eder.

        Bu cinin şekli insana benzer ama iki başı, iki kanadı ve dört eli vardır. Bir elinde kalem, ötekinde mızrak, diğerinde kâğıt ve dördüncüsünde de bir tas tutar.

        Etrafındakilere güzel görünmek ve herkes tarafından beğenilmek isteyenler, Tamahabniyayil’e mahsus duayı misk ve safran mürekkebi ile bir kaz ayağının perdesi üzerine yazalar ve mum içerisine koyup külâhlarında yahut saçlarının arasında taşıyalar. Böyle yaparlarsa ne kadar suratsız, çirkin ve acuze gibi olsalar dahi cümle âlemin gözüne güzel ve şirin görünürler.

        MÜREKKEBE HIYAR SUYU

        Daha fazla güzel olmak ve çok daha şirin hâle gelmek arzu edilirse, güneş Başak Burcu’nun yedinci derecesine ulaştığı zaman bir beyaz ipek parçası alalar, üzerine Tamahabniyayil’in tılsımı yine misk ve safran mürekkebi ile ama mürekkebin içine yağmur suyu ilâve ederek yazalar. Beyaz ipek yerine tilki derisi kullanıldığı takdirde güzellik tasavvur bile edilemeyecek derecede olur.

        Bütün bu işler yapılırken ‘Kastaguhinureş’ adında iki başlı, başının biri âdemoğluna diğeri ise geyiğe benzeyen, saçları aşağıya dökülmüş, bir elinde def, ötekinde de ney tutan bir başka meleğin görünmesi muhtemeldir. O takdirde aynı duaları mürekkebe hıyar suyu ilâvesiyle ve Kastaguhinureş’e hitaben yazarlar ise sadece güzelleşmekle kalmaz, üstelik Karun kadar zengin de olurlar.”

        Diğer Yazılar