Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kar yağdı, her taraf bembeyaz oldu, dışarısı buz gibi, otobüs, vapur, uçak vesaire hak getire, okullar zaten tatil ve basınımızın dilinde her sene olduğu gibi bir tekerleme:

        Olumsuz hava koşulları!”...

        Türkçeye bakın! Kışın ortasında kar yağmasının nesi “olumsuz”? Mevsim gereğini yerine getiriyor, etraf beyaza bürünüyor, olması gereken iş oluyor ve buna “olumsuzluk” deniyor!

        “Olumsuzluk” bu değildir, kışın ortasında hararet 40 dereceye yükseldiği yahut Temmuz’da kar yağdığı takdirde sarfedilebilmesi gereken ama böyle terslikler olmayacağı için de iklim bahislerinde kullanılmaması icap eden bir kavramdır.

        Bu “olumsuz hava koşulları” tekerlemesi birkaç yüz kelimeye inen, fukaralaştıkça fukaralaşan, âhengini kaybedip takır-tukur bir hâl alan bîçâre Türkçe’nin artık mantığının da elden gitmeye başladığını gösteriyor! Zira bir mevsimin gereğini yerine getirmesinin, yani kışın kar yağmasının “olumsuzluk” diye algılanmasının tek bir izahı vardır; dilde de akıl noksanına uğramış olmamız!

        KELİME GİTTİ, KAVRAM GELDİ

        Kelimeler yerine kavramlarla konuş- maya ve merâmımızı sloganlarla ifadeye pek meraklı hâle geldiğimiz için artık “kış bastırdı”, “kar yağdı” yahut “hava kötüleşti” demiyor, “olumsuz hava koşulları” gibisinden garip bir kelimeler yığınından medet umuyoruz!

        Bu mantıksız ifadenin basında ilk defa ne zaman kullanılmaya başladığını merak ettim, eski senelerin gazete kolleksiyonlarını şöyle bir elden geçirdim ve 1980’lerde, yani Türkçenin ölüm döşeğine düştüğü günlerde ortaya çıktığını farkettim! Bir aralar karın yağmasına “beyaz kâbus” da deniyor, gazeteler kışın bastırmasından bu başlıkla bahsediyorlardı ama slogan merakı “olumsuz hava koşulları”nı getirmişi!

        Zavallı Türkçe!..

        Sırası gelmişken yazayım: Kelime dağarcığımız gittikçe fakirleşirken başka bir hevese kapılıp yardımcı fiilleri olur-olmaz yerlerde kullanmaya başladık...

        Revaçtaki fiil de, “yapmak” sözü...

        “Okuma yapmak” deniyor! Bir konuya merak saran ve nasıl oldu ise birkaç sayfa karıştıran adam yahut hatun kişi “Bu konuda okudum” değil, “Okuma yaptım” buyuruyor!.

        TUVALETTE BİLMEMNE YAPMAK!

        “Yapmak” fiili artık öylesine yaygınlaş- mış halde ki artık bir mekâna girilmiyor, “giriş yapılıyor”! “Çıkmak” ise asla mevcut değil, onun yerini “çıkış yapmak” aldı ve çok yakında “yeme yapmak”, “uyuma yapmak”, “görme yapmak” ve hattâ -af buyurun-, tuvalete gidip “bilmemne yapmak” gibisinden dil cinayetlerine bile şahit olacağız!

        Dillerine “yapmak” sözünü pelesenk edenlerin daha soğuk ve ruhsuz konuşabilmek için can simidi gibi sarılıp her fırsatta kullandıkları bir başka kelime daha var: “Gerçekleştirmek”! Konuşulmuyor, “konuşma gerçekleştiriliyor”, “buluşmak” tarih oldu, onun tahtında şimdi “buluşma gerçekleştirme” var. “Görüşmek” ise çok çok ayıp, “görüşme gerçekleştireceksiniz”! "Okuma yapmak” yerine “okuma gerçekleştirmek” de diyebilirsiniz ama zinhar “okumayacaksınız”, zira elbirliği ile katlettiğimiz ve en başta da Dil Kurumu’nun perişan hale getirdiği “çağdaş” Türkçe artık böyle konuşmanızı gerekiyor.

        Geçenlerde bir gazetede görmüş ve bir kenara not etmiştim: Haberde “Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Tuzla’da gerçekleştirilen gemi indirme töreni sırasında önemli bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi” deniyordu... Haberi yazan muhabir ile güya gözden geçiren garip editörün aklına “Başbakan Binali Yıldırım, Tuzla’da inşa edilen bir geminin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı denize indirilmesi töreni sırasında falanca ile önemli bir telefon konuşması yaptı” demek gelmiyordu...

        “Bir zamanların zengin ve âhenkli Türk- çe’sinin rûhuna el-Fatiha!” diye boş yere söylemiyorum!

        Diğer Yazılar