Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE, 1926 Eylül’ünde şaşkınlık içerisindeydi. Bekleyiş, endişe ve kararsızlık ile dolu bir şaşkınlık...

        Sebep, o senenin 17 Şubat’ında kabul edilen Medenî Kanun’un Ekim’de uygulanmasına başlanacak olması ve nikâhların artık belediyelerde kıyılması mecburiyetinin getirilmesi idi...

        Belediyeler harıl harıl nikâh salonları hazırlamakla meşguldü, ilk defa tayin edilen nikâh memurları işi nasıl yapacaklarını öğrenmenin telâşı, evlenecek olanlar da belediye nikâhının dinî bakımdan geçerli olup olmadığının merakı içerisindeydiler.

        91 sene sonra nikâh konusunda yine telâşa kapıldık. Sebep ise mâlûm: Yeni hazırlanan tasarı ile müftülere de nikâh kıyma yetkisinin verilecek olması...

        Türkiye’de milyonlarca kişi, eğitim programlarındaki geçmişi kötüleme hevesi yüzünden Medenî Kanun öncesindeki asırlarda kıyılan nikâhların şimdikilerden tamamen farklı olduğunu, erkeklerin çoğunun dört kadın aldığını, canları istediğinde boşayıp yenileri ile değiştirebildiklerini, eski nikâhlarda yaş sınırının bulunmadığını ve birçok kadına da aslında nikâh yapılmadığını zannederler.

        Nikâh kıyma yetkisinin müftülere de verilmesi hazırlıklarının ardından yükselen “Lâiklik elden gidiyor” haykırışlarının sebebi, meselenin yanlış bilinmesidir!

        ‘MİHR’, SENET HÜKMÜNDEDİR

        Şimdi, teknik bahislere girmeden, eski nikâhların nasıl olduğunu kısaca anlatayım:

        Nikâhlar, aile birliğinin meşruiyetini ve çocuğun nesebinin sahih olmasını sağlayıp verâset sistemini düzenlemek maksadıyla geçmişte de elden geldiğince kaydedilmiş, bu maksatla Medenî Kanun öncesinde de yeni kurallar konmuş, uygulanmasına 19. asırda başlanan Mecelle’nin ardından 25 Ekim 1917’de çıkartılan “Hukuk-ı Aile Nizamnâmesi” ile evlilik hukuku daha bir zapt u rapt altına alınmıştı.

        Evlilik akdi, imamın önüne geçip “Aldım-kabul ettim” gibisinden sözlerin söylenmesinden ibaret değildi, deftere kaydedilirdi. “Mihr” meselesi, yani kadının geleceğini güvence altına alan tazminat miktarı da yazılı olarak düzenlenirdi. Bu belge senet hükmünde idi, koca günün birinde karısını boşayacak olduğu takdirde önceden belirlenmiş mihri ödemeye mecburdu.

        Bundan otuz küsur sene önce bir yazı dizisi için Suudi Arabistan’a gitmiş ve bir hapishaneyi görmüştüm. İçeride hemen her suçtan mahkûm vardı ama en fazla dikkatimi çeken mahkûmlar, karısını boşayıp da mihrini ödeyemeyen kocalardı!

        “Şer’iye sicili” denen ve bir kısmı yayınlanan Osmanlı mahkeme kayıtlarına baktığınızda aynı uygulamanın bizde de mevcut olduğunu, boşanma muameleleri için tutulan “seyyibe defterleri”ne bütün ayrıntıların yazıldığını görürsünüz...

        Çokeşlilik meselesi de geçmişte şimdi zannedildiğinden farklıydı ve pek öyle yaygın değildi. Nüfus kayıtları ve şer’iye sicilleri üzerinde yapılan son araştırmalar neticesinde çıkartılan istatistikler, çokeşliliğin Osmanlı’da en yüksek olduğu dönemlerde bile yüzde beşi geçmediğini, üçüncü kadın alma oranının ise çok daha düşük ve bu “yüzde beşin yüzde onu” civarında bulunduğunu göstermektedir.

        ÇERÇEVE, MEDENÎ KANUNDUR

        Bugünkü mevzuatımıza göre nikâh kıyma yetkisi sadece evlendirme memuruna ait değildir, köylerde muhtarlar ile yurt dışında konsoloslar da nikâh kıyabilirler ve bu nikâhlar belediyede kıyılanlar gibi hemen nüfusa kaydedilirler.

        Yeni tasarı, aynı yetkiyi şimdi müftülere de veriyor ve müftülerin kıyacağı nikâhlar, belediyede kıyılanlar gibi Medenî Kanun’un evlenme ile ilgili hükümlerinin çerçevesi ile sınırlı bulunuyor.

        Peki, müftülük nikâhının uygulamaya başlamasından sonra gayrıresmî imam nikâhı ile ikinci, hattâ üçüncü eş almak son bulacak mı?

        Tabii ki hayır! Zira, resmî nikâhın müftülükte de kıyılabilmesi ile çokeşlilik birbirlerinden tamamen farklıdır!

        Ama, Türkiye’de hayli geniş bir kesim Medenî Kanun’un kabulünden buyana belediye nikâhında dinî boyutun bulunmamasından şikâyetçidir ve resmî nikâhtan sonra dinî nikâh da kıydırılır...

        Öngörülen değişiklikle bu şikâyetlere son verilecek, müftü çiftlere nikâh defterini imzalattıktan sonra istedikleri takdirde dinî şartları da yerine getirebilecek...

        Müftülükte kıyılacak nikâh “resmî nikâh” olduğuna göre değişikliğin lâiklik ile ne alâkası var ki?

        Diğer Yazılar