Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GAZETECİ bir aileden geldiğim için, kendimi bildim bileli hep gazetelerde oldum. Hattâ “gözümü matbaada açtım” bile diyebilirim ama mesleğe bundan 30 sene önce o zamanın Milliyet’inin dış haberlerinde, dış haberci olarak başladım.

        Benim ve beraber çalıştığımız diğer arkadaşlarımın şansı, başımızda önce Sami Kohen gibi bu işin kurdu ve duayeni olan bir kişinin, sonra da Özer Yelçe gibi bir muhabirin bulunmasıydı.

        Ortak özelliğimiz, servisteki hepimizin muhabir olmasıydı... Bir başka memlekete gittiğimizde haberimizi teleksle İstanbul’a yollamaya çalışır, fotoğrafları kendimiz çeker ve saatlerimizi telefotonun başında geçirirdik.

        O senelerde sadece bizim servisimiz değil, Bâbıâli’nin bütün dış haberleri böyle idi, teleks haberlerini tercüme eden birkaç arkadaş dışında herkes muhabirdi.

        Derken aradan zaman geçti ve hem gazetelerimizin, hem de televizyonlarımızın dış haberlerine bir haller oldu, muhabirlik bir tarafa bırakıldı ve servisler maalesef “tercüme bürosu” haline geldi.

        Ama, bir tuhaflık daha yaşandı, dış habercilerimizin neredeyse tamamı ideolog kesildiler. Haber bir tarafa atıldı, olaylar dış habercilerin kendi görüşleri doğrultusunda ve sadece yorumlanır oldu.

        HABERDE İDEOLOJİ

        Olayın meydana geldiği memleketi bilmek artık şart falan değil; dış habercinin dünya görüşü var ya, herşeye yeter!

        Üstelik, haber kaynakları da daralıp birkaç yerle sınırlandı: İngilizce yayın yapan TV’ler ve kalan bir-iki Amerikan ve İngiliz haber ajansı... Meselâ, Mısır’da birşey mi oluyor? Arap haber kanallarını takip etmek gereği hatıra bile gelmiyor, dolayısıyla dış haber servislerinde Arapça bilen elemana gerek duyulmuyor, zira CNN’nin dediği herşey âyet, Associated Press’in geçtiği haberler de hadis!

        Dış habercilik bugün artık böyle yapılırken türlü komikliklere de düşülüyor, meselâ batının “pound” dediği “cuneyh”, yani Mısır lirası “İngiliz poundu” zannediliyor, Türk parasına çevirmeler bunun üzerinden yapılıyor ve sayılar dört katına fırlıyor. Devlet adamlarının isimlerini ise hiç sormayın... “Vecdi” oluyor “Wagdi”, bildiğimiz “Davud” eğilip bükülerek “Daoud”a, “Isfahânî” de “Esbahany”ye dönüyor, zira Amerikalı isimleri böyle yazıyor!

        Şu anda bir taraftan bu yazıyı hazırlıyor, bir taraftan da El Cezire Televizyonu’nun Arapça yayınını izliyorum. Saat öğleden sonra beş buçuğa doğru, ekranda “acil” yani “flaş” yazısı çıktı ve cep telefonu ile çekilmiş on-on iki saniyelik bir görüntü ardarda verildi. Kahire’de minibüsü andıran bir polis aracı Tahrir Meydanı’na çıkan caddelerden birinde son sür’at göstericilerin üzerine gidiyor, önüne çıkanı ezerek, çarptığını bir tarafa fırlatarak gözden kayboluyordu.

        Televizyonlarımızın dış habercileri Arapça’yı anlamasalar bile TV’lerine görüntüleri seyretmek için de olsa El Cezire’yi yükletselerdi, dünkü izlenme oranında mutlaka ilk sıralarda yeralırlardı.

        Aradan 45 dakika geçti, El Cezire görüntüleri yayınlamaya aralıksız devam ediyor ama polis minibüsünün ma ce ra sı, Türk kanallarını bir tarafa bırakın, başta CNN’in “aslı ” olmak üzere, İngilizce yayın yapan televizyonların hiçbirinde hâlâ yok! Televizyonlarımız ise hâlâ birbirinden kıymetli ve kerametleri kendilerinden menkul uzmanlarımızın görüşlerini sormakla meşguller!

        Bir zamanlar “heves” diye çok güzel bir kelimenin vârolduğunu bilmem hatırlar mısınız?

        ERTUĞRUL ÖZKÖK’E NOT:

        Ertuğrul ağabey, dünkü köşesine “Esselamün demeden” başlığını atmış ve hata yapmış! Çok teknik olacak ama söyleyeyim, Arapça’nın kuralıdır: Başa “harf-i târif” yani Ertuğrul Özkök’ün anlayacağı tâbiriyle “article” gelince kelimenin sonundaki “tenvin” yani “un” hecesi düşer. Dolayısı ile “Esselâmün” sözü tek başına böyle kullanılmaz. Ya “Esselâmu”, yahut “Selâmun” denir.

        Diğer Yazılar