Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan Tayyip Erdoğan'ı geçen gün Ankara'da ziyaret eden İngiliz basın patronu Rupert Murdoch, Tayyip Bey'e 1933'te basılmış, kıymetli ama Türkiye ile hiç alâkası bulunmayan bir kitap hediye etti. Kitabın yazarı John Philby'nin hayatı ise, yazdığı kitaptan çok daha renkli ve tuhaftı: İstihbaratçılık, işadamlığı ve kâşiflik yapmış, sonra da Müslüman olarak ölmüştü. Oğlunun öyküsü ise, daha da karmaşıktı...

        DÜNYA basınının en güçlü patronlarından olan Avustralya doğumlu Rupert Murdoch, Başbakan Tayyip Erdoğan'la görüşmek için geçen gün Ankara'ya gitti...

        Murdoch, Başbakanlık merkez binasından içeriye elinde kahverengi cildli eski bir kitapla girdi. Kitap foto muhabiri arkadaşların da dikkatini çekmiş olacak ki işlerinin hemen gereğini yaptılar ve Murdoch'un elindeki kahverengi cildin neyin nesi olduğu, bir-iki saat sonra gazetelerin internet sitelerine düştü...

        Güçlü patron, Başbakan Erdoğan'a John Philby'nin "The Empty Quarter"ını götürüyordu...

        Kitabın konusu, Arap yarımadasının güney tarafında bulunan, "Rubu'l-hâlî" denen ve neredeyse Türkiye ile aynı genişlikte olan çöl bölgesi idi. "Rubu'l-hâlî", Arapça'dan geniş bir tercüme yapıldığı takdirde "memleketin boş, kimselerin yaşamadığı dörtte bir kısmı" mânâsına geliyordu ve İngilizce'ye de "boş çeyrek" demek olan "The Empty Quarter" diye çevrilmişti...

        TÜRKİYE SADECE BEŞ CÜMLE

        Merak ettim, düşündüm, kafa yordum ama Murdoch'un Türk başbakanına daha işe yarar bir hediye seçmek yerine nadir olmasına rağmen Türkiye ile değil, Arap Yarımadası ile alâkalı bir kitap getirmesinin sırrını bir türlü çözemedim. Sonra, kitabın arandığında hemen bulunabilecek bir eser olup olmadığını araştırayım dedim, Avrupa'nın önde gelen antika kitap satıcılarının sitelerine girdim ve Londra'nın önde gelen sahhaflarından Shapero'da temiz bir nüshasını buldum. 1933 baskısı kitap, Shapero'da 650 sterline yani 1800 liraya müşterisini bekliyordu...

        Derken, kitapta Türkiye ile alâkalı önemli bahisler olup olmadığını araştırayım dedim, akademik arşiv sitelerinden birinden "The Empty Quarter"ın görüntü şeklinde tam metnini indirdim ve 460 sayfalık kitabın indeksi vasıtası ile içerisinde bizimle alâkalı önemli bir bahsin bulunup bulunmadığına baktım. Ama yoktu, Türkiye'den sadece beş sayfada, 8., 103., 179., 214. ve 362. sayfalarda "Filânca yerde Türk garnizonu vardı" yahut "Türkler buraya asker sevketmişlerdi..." gibisinden iki-üç kelimelik ifadelerle bahsediliyordu, o kadar...

        Yukarıda da söyledim; Arap Yarımadası'nın iç taraflarındaki büyük bir bölgenin 1930'larda bilim dünyası tarafından tanınmasını sağlamaktan başka bir hikmeti olmayan bu kitabın Türkiye Başbakanı'na neden hediye edildiğini anlamak zordu! Ama eserin hem yazarının, hem de yazarın oğlunun hayatları öylesine tuhaftı ki, işte onu anlatmadan edemedim...

        Kitabın yazarı olan John Philby yahut tam adı ile Harry St. John Bridger Philby, Birinci Dünya Savaşı senelerinde İngiliz istihbaratının Arabistanlı Lawrence ve "Çöl Kraliçesi" Gertrude Bell gibi Ortadoğu'da faaliyette bulunan önemli mensuplarından biriydi.

        CİDDE'DE 'ABDULLAH' OLDU

        1885'te babasının görevli olduğu Seylan'da doğdu, Cambridge Üniversitesi'nde şarkiyat okudu, Arapça da dahil olmak üzere birkaç doğu dilini mükemmel şekilde öğrendi ve önce Hindistan'da görevlendirildi. 1915'te Türkler'e karşı savaşan Hint birlikleri ile Irak'a, oradan da Osmanlı İmparatorluğu'na isyan bayrağını açmış olan Şerif Hüseyin'e yardım etmesi için Arabistan'a gönderildi. Savaş yıllarını Arabistan'da geçirdi.

        Savaştan sonra İngiltere'nin Ortadoğu planlarını benimsemediği için istifa etti, bir ara yeniden resmî görevler aldı ama Filistin taraflarına başlayan Yahudi göçüne karşı çıktı, tekrar istifasını verdi, sonra yakın dostu İbn Suud'un Hicaz'ı ele geçirip Şerif Hüseyin ve oğullarını Arap Yarımadası'ndan kovması üzerine 1925'te Cidde'ye gitti ve orada yerleşti.

        Artık, krallığı ilân eden İbn Suud'un en yakınlarından idi ama 1930'da daha ses getiren bir iş yaptı ve Müslüman olup "Abdullah" adını aldı!

        LONDRA'DA EV HAPSİNE ALDILAR

        Yabancıların serbestçe dolaşmasına izin verilmeyen Suudi toprakları, ona tamamen açılmıştı... Kıta Arabistanı'nın iç kesimlerine uzun ama çok zorlu seyahatler yaptı. Bilim dünyası Abdullah Philby'nin kitap haline getirdiği seyahat raporlarının sayesinde Arap Yarımada-sı'nı ilk defa her yönü ile öğrenirken, Philby de petrol şirketlerine yaptığı danışmanlık işleri ve İngiliz müzelerine gönderdiği tarihî eserler sayesinde ciddî bir servet edindi...

        Son derece çalışkan olmasına rağmen hırçın ve kavgacı idi... 1939'da İngiltere'ye dönüp seçimlere katıldı ama seçilemedi; ardından Yahudi göçü karşılığında Araplar'a maddî yardım sağlanması için bir plan hazırladı, hattâ bazı siyonist liderlerin desteğini bile aldı ama Amerika ile İngiltere plana karşı çıktılar. Philby bunun üzerine her tarafta Hitler'in lehinde konuşmalar yapmaya başlayınca Karaçi'de tutuklandı, İngiltere'ye gönderildi ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar ev hapsinde kaldı...

        MÜSLÜMAN MEZARLIĞINA DEFNEDİLDİ

        1945'te yeniden Arabistan'a dönen Philby hem iş hayatına bıraktığı yerden devam etti, hem de yeni kitaplar yayınladı. Ama çok yakın dostu olan İbn Suud'un 1953'te ölmesi üzerine yeni Kral Abdülâziz'i müsriflikle suçladı, Arabistan'ı terkedip Beyrut'a yerleşti, 1960'ın 30 Eylül'ünde orada geçirdiği kalp krizine yenik düştü ve Müslüman mezarlığına defnedildi...

        Rupert Murdoch'un Başbakan Tayyip Erdoğan'a nâdir bulunan kitaplarından birini hediye olarak getirdiği John Philby, işte böyle renkli, maceralı ama tuhaf bir ömür sürmüştü... John'un oğlu Kim Philby'nin hayatı ise çok daha tuhaf olacaktı...

        Kim Philby'nin hikâyesini de bu sayfada okuyabilirsiniz...

        Biri meçhul tuhaf beşli

        İNGİLTERE'de İkinci Dünya Savaşı yıllarının ardından Sovyetler hesabına çalışan beş kişilik bir casus şebekesi ortaya çıkartıldı. İngiliz gizli servisinin önemli mevkilerinde bulunan casusların tamamı Cambridge Üniversitesi'ni bitirmiş oldukları için, örgüte "Cambrigde Beşlisi" dendi. Ama, ilk dördünü Kim Philby, Donald Mclean, Guy Burgess ve Anthony Blunt'ın meydana getirdiği beşlinin son isminin kim olduğu konusunda hadisenin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ bir karar verilemiyor. Resmen açıklanmamasına rağmen, beşinci casusun John Cairncross olduğu söyleniyor. Cambridge Beşlisi'nin üç mensubu, Kim Philby, Donald Mclean ve Guy Burgess, faaliyetlerinin ortaya çıkmasından sonra Sovyetler Birliği'ne iltica ettiler ve orada öldüler. Anthony Blunt ise faaliyetlerinin 1979'da İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher tarafından resmen açıklanmasına rağmen suçlanmadı, sadece taşıdığı şövalyelik unvanı Kraliçe Elizabeth tarafından geri alındı ve 1983'teki ölümüne kadar İtalya'da saygın bir sanat tarihçisi olarak yaşadı.

        İngiltere İngiltere olalı böyle skandal görmedi

        İNGİLTERE'de, 1963'te ortalığı birbirine sokan bir casusluk skandalı yaşandı. Skandalın kahramanı olan Kim Philby, Birinci Dünya Savaşı senelerinin istihbaratçısı ve sonraki yılların kâşifi John Philby'nin oğlu ve Dışişleri Bakanlığı'nın parlak bir memuru idi...

        1912'de babasının görevli olduğu Pencap'ta doğan ve İngiltere'de çok iyi bir eğitim gören Kim, Cambridge Üniversitesi'ni bitirdikten sonra İkinci Dünya Savaşı

        öncesinde Avrupa'daki bazı yardım kuruluşlarında çalıştı ve ardından İngiliz istihbarat servisi MI6'e alındı. 1947'de Türkiye'deki istihbarat faaliyetlerini düzenlemek maksadıyla İngiliz Konsolosluğu'nun birinci sekreteri kimliği altında ailesiyle beraber İstanbul'a gönderildi, iki sene sonra da Washington'a tayin edildi.

        BAKAN AKLADI AMA...

        Philby, dış görevlerde bulunduğu sırada Sovyet istihbarat teşkilâtı tarafından onların ifadesi ile "devşirilmiş"

        ve İngiltere'nin en gizli sırlarını Moskova'ya göndermeye başlamıştı. 1955 sonbaharında hakkında bazı iddialar çıktı ise de, zamanın Dışişleri Bakanı Harold Mcmillan tarafından Avam Kamarası'nda resmen aklandı. Philby istihbarat işine bir müddet için ara vererek gazeteci kimliği ile Beyrut'a yerleşti ve bazı İngiliz gazeteleri ile dergilerinin muhabirliğini yapmaya başladı.

        KAYIPLARA KARIŞTI

        Ama, üst düzey bir Sovyet istihbaratçının 1961'de Birleşik Amerika'ya iltica etmesi üzerine İngiliz istihbarat teşkilâtında herşey birbirine girerken, Philby'nin hayatı da değişti. Anatoliy Golitsin adındaki Sovyet istihbaratçıyı Amerikalılar ile İngilizler beraberce sorguladılar ve Golitsin'in verdiği bilgiler, Kim Philby'nin uzun yıllardır Sovyetler hesabına çalıştığını ortaya çıkardı.

        O günlerde hâlâ Beyrut'ta yaşamakta olan ve İngilizler'in artık sıkı bir takip altına aldıkları Kim Philby, 1963'ün 23 Ocak'ında ortadan kayboldu! Suriye üzerinden önce Ermenistan'a, oradan da Moskova'ya gittiği çok

        casusu uzun seneler göz hapsinde tutuldu. Sovyetler, Philby'ye tam olarak güve-nemediklerini ve ingiltere'ye dönmesinden endişe ettikleri için böyle davrandıklarını seneler sonra açıklayacaklardı...

        Hayatı filmlere ve romanlara konu olan Kim Philby'nin hatıraları, 1968'de Londra'da kitap olarak yayınlandı. Philby "Sovyetler için casusluk yapmadığını" söylüyor, aksine gençlik senelerinden itibaren "inanmış bir komünist olduğunu" yazıyor ve sadece bu inancı doğrultusunda hareket ettiğini anlatıyordu!

        ÖLÜSÜNE AĞLADILAR

        Philby, 11 Mayıs 1988'de Moskova'da derin bir bunalımda ve yapayalnız halde, bir kalp krizi neticesinde öldü. Son senelerinde kendisini tamamen içkiye vermiş, hattâ bir-iki defa intihara kalkışmış ama son anda kurtarılmıştı...

        Sovyetler, Philby'ye Moskova'ya iltica etmesinden sonra göstermedikleri alâkayı ölümünden sonra fazlasıyla gösterdiler. Kahramanlara mahsus bir cenaze töreni yaptılar, ölümünün ardından bile madalyalara boğdular ve adına bir posta pulu bile çıkardılar!

        Diğer Yazılar