Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANTALYA, önceki gece altı büyüklüğünde bir deprem ile sarsıldı...

        1999 Ağustos'undaki büyük felâketten sonra yaşanan ilk şaşkınlık anlarında İstanbul'u terkedip yerleşmek için zemini sağlam bölge arayanların bulabildikleri ilk yer önce Konya tarafları, sonra da Antalya idi. Yayınlanan deprem haritalarında Konya ile Antalya havalileri en güvenli yerlerin başında geliyordu ve çok kişi İstanbul'daki malını-mülkünü elden çıkartıp Antalya taraflarına yerleşmişti...

        Yani, yapılması gereken asıl iş yapılmadı ve bazı kişiler depreme karşı tedbir olarak oturdukları binaları güçlendirmek yerine hayatlarını başka yerlerde devam ettirme yolunu seçtiler. Kalanlar da "Bize birşey olmaz" mantığı içerisinde hayatlarına devam ettiler.

        Asıl önemli mesele, zaten maddî hususlarda idi: Binaların güçlendirilmesi, yahut birçok yapının yıkılıp yerlerine daha sağlam inşaatların yapılması büyük paralara ihtiyaç gösteriyordu, ailelerin buna imkânları yoktu ve depreme uğramış evlerde yaşamaya mecbur idiler.

        ÇATISIZ TARİH

        Ama, büyük depremin üzerinden geçen seneler içerisinde hiç olmaması gereken işler edildi. İstanbul'un çevresindeki zemini en çürük bölgeler arazi fiyatlarının düşmesi üzerine kapışıldı, üzerilerine yeni binalar dikildi ve deprem haritalarında en az sağlam zeminler olarak görünen bu semtlerde şimdi 15-20 katlı apartmanlar yükseliyor!

        Deprem, bu toprakların sakinlerine binlerce seneden buyana gözyaşı döktüren tarihî bir illettir.

        Türkiye'nin en meşhur arkeolojik mekânlarına dikkat edin ve diğer memleketlerin arkeolojik alanları ile karşılaştırın. Başka memleketlerde, meselâ Mısır'da binlerce sene öncesinden kalma yapılarda çatıları hâlâ durur ama bizde üst kısımlar hep boştur. Sebep binlerce seneden buyana hiç bitmeyen depremlerdir ve deprem yüzünden duvarlar ile direkler bile zar-zor ayakta kalabilmiştir.

        İstanbul'un deprem geçmişine baktığınızda, şehrin 250 senede bir gelen büyük sarsıntılara mâruz kaldığını görürsünüz. Bu 250 senelik periyod hiç değişmemiş, on veya yirmi sene önce veya sonra mutlaka gelmiş ve canlar almıştır...

        Son birkaç yüzyılda yaşanan âfetleri hatırlatayım: İstanbul, 14 Eylül 1509'da tam 18 gün boyunca devam eden bir felâket yaşamış, hattâ zamanın padişahı İkinci Bayezid bile henüz yeni inşa edilmekte olan Topkapı Sarayı'nın enkazı altında kalmaktan zor kurtulmuş ve aylarca sarayın bahçesine kurulan bir çadıra sığınmıştı. Yıkılan cami sayısı 109 idi, Galata ile Eminönü taraflarında yer yarılmış, yarıklardan kum fışkırmış ve denizin taşması üzerine Haliç'in her iki yakası sular altında kalmıştı...

        Tarihler, sarsıntılarla geçen bu 18 gün içerisinde en az 13 bin kişinin can verdiğini yazdılar...

        MAALESEF GELİYOR!

        250 senelik deprem periyodu yedi senelik gecikme ile, 22 Mayıs 1766'da yeniden hayata geçmiş, İstanbul ve Marmara bir buçuk sene boyunca sallanmış, deniz ilk sarsıntıdan hemen sonra Boğaziçi'nin birçok semtinde karanın iç taraflarına doğru ilerlemiş, Marmara'daki bazı ıssız adalar yarılarına kadar batarak küçülmüşler ve Mudanya Körfezi'nde bile tsunamiyi andıran dev dalgalar görülmüştü... Bayezid ve Fatih gibi büyük camilerin kubbeleri çökmüş, İstanbul'da yine binlerce kişi can vermişti...

        1766'dan 233 sene sonra gelen 1999 depremi, 250 senelik bu sabit periyodun öncüsüdür! Marmara'nın altını üstüne getirecek olan asıl büyük deprem henüz yaşanmamıştır ama kaçınılmazdır, mutlaka gelecektir ve hiç şaşmayan uğursuz döngünün tamamlanmasına sadece birkaç sene kalmıştır.

        Dolayısı ile önceki gün Antalya'nın bile altı büyüklüğünde bir deprem ile sarsılması âkıbetin pek de hoş olmadığını ve ne yapıp edip tedbir mahiyetinde birşeyler yapmamız gerektiğini gösteriyor!

        Diğer Yazılar