Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta bu köşede, Suriye'de Türk toprağı olarak kabul edilen "Türk Mezarı"nın hukukî geçmişini anlattım.

        Süleyman Şah'ın o senelerde Câber Kalesi'nin eteklerinde bulunan türbesinin yeraldığı on dönümlük arazi Suriye'nin o senelerde hâkimi olan Fransa ile 1921'de imzaladığımız Ankara Anlaşması'nın dokuzuncu maddesi ile bize bırakılmış ve Suriye sınırımızı belirleyen bu anlaşma 1923'te Lozan'da aynen kabul edilmişti.

        Sınır, Ankara Anlaşması'nda kaba hatları ile gösteriliyordu; tekrar ayrıntılı bir şekilde belirlenmesine ihtiyaç vardı ve Lozan'ın üçüncü maddesinde de bu maksatla yeni bir çalışmanın yapılması öngörülmüştü.

        Lozan'ın ardından, sınırın düzgün şekilde çizilmesi konusundaki ilk anlaşma Suriye'deki hâkimiyetini devam ettiren Fransa ile 30 Mayıs 1926'da imzalandı. "Türkiye ile Fransa Arasında Suriye ve Lübnan İçin Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi" başlıklı 15 maddelik metinde 1921 anlaşması daha ayrıntılı şekle getiriliyor ve sınır köylerinde yaşayan akrabaların iki ülke arasında rahatça gidip gelmelerine de imkân sağlanıyordu.

        ANLAŞMAYI FESHETTİK

        Türk Mezarı'nın statüsü konusunda bu belgede de herhangi bir değişiklik yapılmamış ve on dönümlük arazi eskiden olduğu gibi "Türk toprağı" olarak kalmıştı.

        Hatay, bütün bu anlaşmalar ve sözleşmeler imzalandığı sırada hâlâ Fransız hâkimiyetinde idi. Türkiye, 1930'ların sonuna doğru Hatay'ın iadesi konusundaki görüşmelere devam ederken, 1926 sözleşmesinin bazı maddelerinin önemini kaybettiğini ve uygulama imkânı kalmadığını ilân etti, 3 Aralık 1938'de de 1926 tarihli sözleşmeyi feshettiğini ve Fransa ile yeni bir anlaşma yapmak istediğini açıkladı.

        Fransa, Hatay'ı 1939'da Türkiye'ye devretmesinin ardından Ankara ile bir başka sözleşme yaptı. Ankara'da 30 Mart 1940'ta imzalanan bu sözleşmede "Türk Mezarı"nın Türkiye'ye ait olması bahsinde hiçbir değişiklikte bulunulmuyor ve daha önce belirlenen sınır çizgisi muhafaza ediliyordu.

        Türkiye ile Fransa'nın imzaladığı Suriye ile ilgili son metin, 1940 tarihli işte bu sözleşme idi. Fransa, hemen ardından Nazi işgaline uğradığı için uluslararası hukukun şartı olan "onaylanmış metinlerin karşılıklı teatisi" işlemi yapılamadı, Türkiye, Fransa'nın sözleşmeyi onaylamaya imkân bulamadığına inandı ve Suriye ile daha sonraki bütün diplomatik münasebetler önceden imzalanmış belgeler ve Suriye'nin bağımsızlığını kazanmasının ardından varılan diğer anlaşmalara göre düzenlendi.

        Fransa'nın 1940'taki sözleşmeyi tasdik etmiş olduğu ama savaş yüzünden Türkiye'yi haberdar edemediği ise seneler sonra, Fransız Dışişleri Arşivi'nde yapılan bir çalışma sırasında ortaya çıkacaktı.

        'FELSEFE' MUAMMASI

        "Türk Mezarı", bu anlaşmalar uyarınca hep Türk toprağı olarak kaldı, türbe binası ile çevresi 1930'larda baştan aşağı tamir ettirilip Caber'e askerî birlik gönderildi ve en önemli değişiklik 1973'te yaşandı: Suriye'nin bölgede inşa ettiği baraj Fırat'ın sularını yükselttiği için Süleyman Şah Türbesi'nin başka bir yere taşınması şart oldu!

        Mezara yeni bir yer belirlenmesi maksadıyla Şam'a gönderilen Türk heyetinde bulunan Albay Necabettin Ergenekon, seneler sonra verdiği bir mülâkatta yaşanan hoş bir tuhaflıktan bahsedecekti:

        Suriye'ye giden heyete "Süleyman Şah Felsefesi'ne göre hareket edilmesi" talimatı verilmişti ama bu "felsefe"nin ne olduğunu kimseler bilmiyordu; hattâ Diyanet'e de sorulmuş ve "Biz de bilmiyoruz!" cevabı alınmıştı...

        Türk tarafı, felsefenin "görüşmelerde sertlik yanlısı bir izlenim yaratmak" demek olabileceğini düşünmüş, Suriyeli yetkililere bu şekilde hitap edilmiş, askerler "Caber Kalesi'nin bizim için İstanbul, Kars ve Ardahan'dan bir farkı yoktur" deyince Suriyeliler türbe için iki farklı yer göstermişler ve şimdiki mekân böyle belirlenmişti.

        Süleyman Şah ile iki muhafızına ait olduğuna inanılan ve hâlâ kıyametler kopmasına sebep olan eski "Türk Mezarı" ile Prof. Ünal Demirarslan'ın inşa ettiği yeni türbenin öyküsü, böyledir.

        Diğer Yazılar