Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN gün "Beyaz Türk" kavramından ve Ertuğrul Özkök'ün yeni çıkan "Bir Beyaz Türk'ün Hatıra Defteri" isimli kitabından bahsetmiştim...

        Kitabı dün gece baştan sona, sindire sindire okudum ve bir hususta kesin karar verdim: "Bir Beyaz Türk'ün Hatıra Defteri"nin kahramanının da, kitapta sözü edilenlerin de "Beyaz Türk" kavramı ile alâkası yoktu.

        Peşinen söyleyeyim: Ertuğrul ağabey bizim mesleğin mensupları yani gazeteciler arasında entellektüel boyutta bıkmadan, sıkılmadan uzun uzun sohbet edebileceğiniz nâdir kişilerdendir. Kafasının günlük dertlerle ve iş meseleleri ile dolu olmadığı anlarda onunla müzik 'konuşabilirsiniz, şiirden ve Fransız edebiyatından bahsedebilirsiniz, yeni düşünce akımlarını yorumlamasını da dinleyebilirsiniz, yani hemen her konuda konuşmanız mümkündür. Jacques Brel'e hüzünle refakat ettiği de olur, Mahler'in "Çocukların Ölümüne Şarkılarını dinlerken gözlerinin dolduğu da...

        Nadiren de olsa yakalayabildiğiniz böyle anlarda karşınızda Hürriyet'in uzun seneler genel yayın müdürlüğünü yapmış olan gazeteci Ertuğrul Özkök değil, son devrin iyi yetişmiş bir entellektüeli vardır.

        Ama Türk değil, Fransız entellektüeli!

        Ben, "Bir Beyaz Türk'ün Hatıra Defteri"nde de aynı Ertuğrul ağabeyi gördüm...

        BEYAZ AMA TÜRK DEĞİL!

        Oyuncu, müzisyen yahut yazar dendiğinde aklına George Harrison, Garry Cooper, Bob Dylan, Mick Jagger, Jim Morrison, James Joyce, Eric Clapton, Thjopmas Mann, Mahler, Pink Floyd, Visconti, Mark Kurlansky, Phil Collins, Jay Leno, Luigi Comencini gibi isimler geliyor; müzik veya kitap dediğinde hatırladıkları "Little Red Roaster", "Why My Guitar Gently Weeps", "Kindertotenlieder", "Hasta Siempre", "It Was A Very Good Year", "Broken Wings", "We Are The World", "Careless Whispers" vesaire... Paris'in Qurtier Latin semtindeki küçük sinemalardan bahsediyor, edebî örnekleri Tevrat'tan veriyor, gençliğinin en devrimci figürü ise malûm: Che!

        Ertuğrul ağabeyin "Beyaz Türk"ü anlatmak için kaleme aldığı kitabındaki bütün örnekler işte bu şekilde sadece yabancı, yani "dışarıdan olan" isimlerden ve eserlerden ibaret. Bahsettiği "bizden" olanlar ise yalnızca birkaç kişi, meselâ edebiyatçılardan Turgut Uyar, Ece Ayhan ve bahsettiği Türk şairleri içerisinde en eskisi de "Bir bahar akşamı rastladım size"nin güftekârı olan ve 1974'te vefat eden Fuad Edip Baksı!

        -Hazır bahsi geçmişken hatırlatayım: "Fuad Edip Baksı" dendiğinde hep "Bir bahar akşamı..." hatırlanır ama rahmetli şairin "Gündüzüm karanlık gecem uykusuz", "Bakışı çağırır beni uzaktan", "Rüzgâr kırdı dalımı ellerin günahı ne?", "Sevgi deli gönülden gönüle bir akıştır", "Uzun yıllar ötesinden hatırını sorayım mı?", "Aşkımın ilkbaharı, ilk heyecanım benim" gibi bilinen ve sevilen daha birçok güftesi vardır-.

        TANZİMAT'TAN KALAN DERT

        Ertuğrul ağabeyin yazdıklarına bakarsanız "Beyaz Türk" olmanın şartı "ithal malı" ve bir kısmı da mevsimlik zevkler edinip kendi kültürüne pek alâka göstermemektir ve Türkiye'nin tâââ Tanzimat'tan buyana devam edegelen dertlerinden biri de budur. Kendi klasik kültürünü bilmeden başka deryalarda kulaç atanları "entellektüel" diye nitelemek gibisinden bir garabet de zaten sadece bize mahsustur ve dolayısı ile sadece garp cephesinde yoğunlaşmış birikimler edinmenin "Beyaz Türk" olmakla hiçbir alâkası yoktur.

        Donanımı böyle olanlar için kullanılabilecek sıfat, zaten başkadır:

        "Poptürk"!

        Diğer Yazılar