Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE'de son bir hafta içerisinde küçük çocuklar çeşitli kazalar neticesinde hayata veda ettiler: Zekeriyaköy'deki havuzda boğulan Pamir, Ceylânpınar'da su kuyusuna düşen Ahmet, Konya'da manevra yapan kamyonetin altında kalan Arda, Kayseri'de beş metrelik foseptik çukuruna düşen Mert, Kars'ta eski bir tabyada bulunan bir başka Mert ve diğerleri...

        "Allah, bu çocukların anneleri ile babalarının çektiği acıları bir daha kimselere yaşatmasın" diyeceğim ama Türkiye'deki kayıp çocuk sayısının altı bin civarında olduğu ve tedbir kavramına da ne kadar boşverdiğimiz düşünülünce duanın da, temenninin de pek bir netice getirmeyeceğini hissediyorsunuz.

        Havuzlu evlerin küçük çocuklu aileler için yarattığı tehlikeye eskiden buyana dikkat çekilmiş ve ebeveynler bu hususta hep uyarılmışlardır. Meselâ, polisiye eserlerin büyük ismi Agatha Christie, Mary Westmacott adı ile yayınladığı romanlarından olan "Unfinished Portrait"te, 1930'ların İngilteresi'nin gündemindeki bir havuz tartışmasından bahseder. Tartışma, içerisinde "pond" denen göletlerin ve süs havuzlarının bulunduğu bahçelerin çocuklar için yarattığı tehlike ile alâkalıdır ve İngilizler özellikle küçük çocuklu ailelerin, havuzu bir tarafa bırakın, içerisinde su birikintisinin olduğu bahçelerden bile uzak durmaları gerektiğini söylemektedirler.

        KİN, NEFRET VE UÇUKLUK

        Pamir'in kaybolmasının ardından "sosyal medya" denen dedikodu ve karalama sitelerine yazılan "Zekeriyaköy'de kaybolan çocukları bulmaya gösterilen özen başka yerde kaybolan çocuklara neden gösterilmiyor?" gibisinden insanlıktan uzak ifadeler, aklı başında olanların haklı olarak tepkisini çekti.

        Ama önceki gün aynı şiddette olmasa bile tepkiyi ve en azından "Ayıptır kardeşim!" dedirtmeyi gerektiren daha başka ifadeler de edildi: Küçük Pamir'in cansız bedeninin bulunmasının ardından AKUT'un yaptığı açıklamalar...

        AKUT, "Bu olayda başarısız olduğumuzu kabul ediyoruz" diyeceği yerde kendini mazur gösterme çabası içerisinde hırçın ifadelerden medet umuyordu...

        Yok kaybolan çocukları aramak zormuş da, yok havuza düşeceğine ihtimal vermemişlermiş de, yok kapının zili bozukmuş da, yok yakındaki ormana gittiğini düşünmüşlermiş de, yok koordinasyon sağlanamamış da, yok kamera görüntülerinde bilmemneyi farketmişler de, yok havuzda arama yaparken kanca kullanmak için savcılıktan izin almak lazımmış da, vesaire vesaire...

        BÜYÜKLÜK GÖSTERMEK

        AKUT'un en medyatik ismi de bütün bu bahanelerin ardından, üstüne üstlük, arama-kurtarma işinde hiç hata yapılmadığını, durum değerlendirmesinde bulunup kriz yönetim merkezinde strateji belirlediklerini söyledi. "Onca insan işin bilimine göre hareket etti. Nasıl 30 saatte bulamazsınız deyip bunca emeği bir kalemde silemezsiniz, ayıptır" dedi ve "AKUT bu işte başarısız kaldı" diyenleri de "zavallı bir kitle" diye niteledi! "Bir hatadır ettik, hemen yandaki evin havuzuna bakmayı düşünemedik, tahminlerimizde yanıldık. Hata ve başarısızlık herkes içindir" diyemedi ve "Bu işte maalesef başarısız olduk" ifadesini kullanma büyüklüğünü gösteremedi!

        Küstahlık mı, uçukluk mu, yoksa medyanın geçmişte verdiği gazla girilen "Ben Hazretleri!" havası mı olduğuna siz karar verin!

        Önceki senelerde yaşadığımız felâketlerin, özellikle de depremlerin ardından AKUT'un gayet faydalı hizmetlerde bulunduğunu kimse reddedemez, reddetmeye kalkmak da zaten vefasızlık olur.

        Ama bu son olay, kendini eleştirenlere "zavallı" yaftasını yapıştırmaktan çekinmeyen şimdiki AKUT'un bir zamanlar çok sayıda hayat kurtarmış olan eski AKUT ile pek bir alâkasının bulunmadığını apaçık göstermiştir...

        Diğer Yazılar