Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SELEFÎ düşüncenin tam ve son örneğini teşkil eden IŞİD’in Irak’ta başlattığı saldırı gittikçe daha geniş bir alana yayılıyor, milisler Musul’u ele geçirmelerinin ardından şimdi Telâfer’e ve Bağdat’a yürüyorlar. Önce, bilmeyenler için “Selefî” düşüncenin yahut “Selefîye”nin ne demek olduğunu kısaca söyleyeyim: “Önde olanların”, “önce gelenlerin” yani Hazreti Muhammed’in zamanında yaşamış olan nesil ile onları takip eden iki neslin yolundan gitmek, itikadî konularda Kur’an’ın hükümlerinin ve sünnetin dışına çıkmamak, dinî bahislerde akla dayanan yorumlara yer vermemektir. Selefî görüşü diğer mezheplerden ve yollardan ayıran çok daha başka farklar da mevcuttur ama temelde Kur’anı ve sünneti esas almışlardır, hattâ hadislerin kaynaklarının değerlendirilmesi ve kabul edilmesi konusunda da değişik görüşleri vardır, Kur’an’ın açıkça ifade etmediği hususlarda yorum yapmak ve kıyasta bulunmak bile Selefîler için “bid’at”, yani dinden çıkmaktır! Ortadoğu, IŞİD benzeri Selefî örgütlerin yürüyüşlerine önceki asırlarda da şahit olmuştur...

        VEHHABÎLER’DEN IŞİD’E...

        İslamî coğrafyada 18. asırdan El Kaide’ye ve IŞİD’e kadar uzanan ve silâhlı hâkimiyet mücadelesine girişmiş olan çok sayıda Selefî örgüt vardır. Bu örgütlerin öncüleri, 19. yüzyılın başında isyan eden Vehhabîler ile onların devamı sayılan ve 1920’lerde Kıt’a Arabistanı’nı ele geçiren Suudiler’dir. Vehhabî hareketi Arap yarımadasının ortalarında, 1703’te dünyaya gelen ve Selefîliğin kurucularından kabul edilen İbni Teymiyye’nin yolundan giden Muhammed Abdülvehhab’ın ismini taşır. Abdülvehhab’ın düşüncesinin esası, Hazreti Peygamber zamanındaki hayat biçimine dönülmesidir, o devirde hoş karşılanmayan ne varsa, yine yasak olmalıdır... Meselâ altın ve ipek haramdır; peygamber zamanının İslâm’ında mezar diye bir kavram yoktur, dolayısıyla mezarın değil ziyareti, yerinin belli olması bile haram olmalıdır... Abdülvehhab 84 yaşında ölmüş ve fikirlerini iktidara taşıma işine kızının torunu olan Suud soyunmuştu. 1801’de Kerbela’ya saldırdı, beş binden fazla masum insanı kılıçla doğradı, hattâ ceddinin getirdiği “Dinde mezar yoktur” kuralı uyarınca Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin’in sandukasını bile yaktı. Bir yıl sonra Taif’e girdi ve bu defa Taif halkını kılıçtan geçirdi. Derken, Mekke ile Medine’yi de aldı ve hışmından sadece halk değil, halifelerin, din büyüklerinin ve evliyaların mezarları bile kurtulamadı... Hazreti Muhammed’in Medine’deki türbesinin, “Ravza-i Mutahhare”nin dışında ne kadar mezar varsa, hepsini yerle bir etti. Selefî yürüyüşün getirdiği işgalin ardından kutsal topraklarda artık sadece terör hâkimdi. Hac bile yapılamaz olmuştu, herşeyi göze alarak Mekke’ye doğru yola çıkma cesareti gösteren hacılardan da hiçbir haber gelmiyordu. Vehhabî işgali Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın sayesinde bastırılacak; Paşa isyanın lideri Suud’u 1820’de ele geçirecek, zincire vurup İstanbul’a gönderecek ve zamanın hükümdarı İkinci Mahmud da gözünün önünde idam ettirecekti.

        KEÇE ÇADIRDAN İKTİDARA

        Suud idam edilmişti ama kabilesi ile Selefî düşünce çöldeki keçe çadırdan artık saraya doğru yürümeye başlamıştı ve 1900’lerin ilk senelerinden itibaren başlayan bu ikinci yürüyüş, Suud’un soyundan gelen Abdülâziz el-Saud’un 1926’da Hicaz, 1932’de de Suudi Arabistan Kralı olması ile neticelenecekti. Dikkat ettiğiniz takdirde, Vehhabîler’in 19. asırda yaptıkları ile IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerde başlattığı uygulamalar arasında büyük benzerlikler ve hattâ “ayniyet” bulunduğunu farkedersiniz. Vehhabîler’in kendilerine muhalif olan herkesi kılıçtan geçirmesi gibi, IŞİD de karşısına çıkan her silâhlı gücü kurşuna dizmektedir. Türbe ve mezar düşmanlığı hususunda ikisinin arasında hiçbir düşünce farkı yoktur: Vehhabîler mezarları nasıl ortadan kaldırdılar ise, IŞİD de Musul’da aynını yapacağını işgalin hemen ardından yayınladığı bildiri ise duyurmuştur. Bundan asırlar önce başlayan Selefî yürüyüşün bugün tıpatıp aynı olan diğer hareketlerin ortaya çıkma sebeplerini, artık bir başka yazıda anlatırım...

        Diğer Yazılar