Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRK Tarih Kurumu, arşivinde bulunan ve Birinci Dünya Savaşı ile ilgili bazı fotoğrafları geçen gün Anadolu Ajansı’na vermiş, Ajans da basına servis etmiş... Çanakkale’den Filistin cephesine, Mescid-i Aksa’ya, Seyid Onbaşı’dan Enver Paşa’ya kadar uzanan ve koskoca bir imparatorluğun çöküşünü aksettiren dünya kadar fotoğraf...

        İnternet siteleri görüntülerin tamamını yayınladı, bazı gazeteler de sayfalarında birkaçına yer verdiler, herhalde görmüşsünüzdür.

        Fotoğrafların ortak noktası, bir-ikisi haricinde tamamının birer muamma olmaları idi! Çekildikleri yerler belli değildi, askerî hastahanelerin, hurma ağaçları ile dolu kasabalar ile küçük vahaların, Mehmetçik’in beklediği siperlerin neresi olduğu izah edilmemişti; “Enveriye” kabalaklarını giymiş askerler, deve üzerindeki adamlar yahut Kudüs’teki Kubbetüs-Sahra’nın önünde poz veren zevât hakkında da tek satır olsun açıklama yapılmamıştı ve bilmeyenlere “Kim bu adamlar?” dedirtiyordu.

        Ve, bu dünya kadar fotoğraf ile ilgili olarak yapılmış sadece birkaç satırlık ortak bir açıklama vardı: Suriye-Filistin Cephesi’nde çekilmişlerdi; Enver, Refet, Ali Fuad ve Cemal Paşalar ile helyograf bölüğü, topçu bataryası, Mevlevî sıhhiyeciler, süvari taburu ve mevzilenmiş piyadeler görülüyordu ama bu kısa açıklamada bile hatalar vardı: Meselâ, sonraki senelerin “Refet Paşa”sı, yani Refet Bele o senelerde daha Paşa değildi.

        KİTAP GİBİ RESİMLER

        Ne kadar irşad edici bilgiler değil mi? Bu açıklama da yapılmamış olsaydı fotoğrafları üniformalı zevâtı görenler resimdekilerin sanki mahallenin bakkalı Ahmed Efendi, köşedeki nalbur Hüseyin Bey yahut amcasının oğlunun bacanağı falan zannedecek, mekânların da bir müze, lunapark veya tatil köyü olduğunu düşünecekti.

        Bizim yazı işlerindeki arkadaşlar, Anadolu Ajansı’nın Tarih Kurumu’ndan alıp servis ettiği fotoğrafları sayfada kullanmaya çalıştıkları sırada neler çektiklerini anlattılar. Resimler hakkında bilgi verilmediği için resimaltlarını yazamamışlardı ve neticede artık herkesin bildiği Çanakkale’deki Seyid Onbaşı’nın meşhur fotoğrafı ile cephede alınmış bir-iki resmi kullanabilmişlerdi, o kadar...

        Gazeteciliğe başladığım senelerde bana ve arkadaşlarıma ilk öğretilen, resimaltlarında o fotoğrafın neyin nesi olduğunun açıklanmasının şart olduğu kuralı idi; hattâ “Atatürk’ün fotoğrafını bile kullansanız, altına ‘Atatürk’ diye yazacaksınız! Bilmeyen, tanımayan çıkabilir” derlerdi.

        Ben ve yaşıtım olan bütün gazeteci arkadaşlar böyle yetiştik; şimdi ise bir ajans elli küsur fotoğrafı tek bir resimaltı ile yayınlıyor! Konunun uzmanları fotoğraflar hakkında bilgi sahibi olabilirler ama bilmeyenler ne yapacak?

        Fotoğraftaki bir ayrıntı, o gören gözlere yepyeni ufuklar açıp dikkat sahiplerini bambaşka bir dünyaya götürebilir. Meselâ yayınlanan resimler arasında bulunan ve üzerinde “Fransız Postaları” ile “Alman-Filistin Bankası” tabelâlarının birarada göründüğü fotoğraftan hareketle, Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl bir sömürge hâlini almış olduğu konusunda koskoca bir kitap yazılabilir!

        ASIL KABAHAT, KURUM’DA

        Ama bir gerçeği teslim edeyim: Anadolu Ajansı’ndan, servis ettiği Birinci Dünya Savaşı resimleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermesini tabii ki bekleyemeyiz. Zira bu iş uzmanlık konusudur ve fotoğrafları izah vazifesi de o fotoğrafları arşivinden çıkartıp veren Türk Tarih Kurumu’na düşer. Kurum bu işi maalesef yapmamış; “Alın size fotoğraf” diye bir tomar resmi vermiş ve resimleri yayınlayan Ajans da resimlerin ne ile alâkalı olduğu hususunda titiz davranmamış, Kurum’un uzmanlarına yahut ATASE’ye, yani Genelkurmay’ın askerî arşivine danışma gereğini hissetmemiştir.

        Daha önce yazmıştım, tekrar hatırlatayım: Bu sene, bir önceki devletimizi sona erdiren ve başımıza sayısız dertler açan Birinci Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümüdür. Savaşa katılmış olan Avrupa ülkelerinde, bu yıldönümü münasebeti ile geçen seneden itibaren yoğun bir yayın faaliyeti yapılıyor, sergiler, konferanslar ve törenler düzenleniyor; hattâ bazı İngiliz ve Amerikan gazeteleri de iki haftadan buyana savaşın başladığı günlerde yayınlanan nüshalarının tıpkıbasımlarını veriyorlar.

        Biz ise Türkiye’ye yüzbinlerce şehide, onbinlerce metrekare toprağa, tarif edilmez acılara ve koskoca bir imparatorluğa mâlolan savaşın yüzüncü yıldönümünü “Sarı Çizmeli Mehmed Ağa” fotoğrafları ile hatırlamaya çalışıyoruz!

        Diğer Yazılar