Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÂÂÂ çocukluk senelerimden itibaren Türkiye’nin gündemini hiç durmaksızın işgal eden iki konu vardı: Kıbrıs meselesi ve CHP’deki iç didişmeler, yani CHP’lilerin ifadesi ile “parti içi muhalefet”!

        Kıbrıs işi aslında hallolmamış ama hallolmuş gibi göründüğü için pek işitmiyoruz. Bir zamanlar “Makarios adaya döndü”, “Dr. Fazıl Küçük dedi ki...”, yahut “EOKA katilleri şunu, şunu, şunu ettiler” gibisinden haberler 1974 harekâtından sonra “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri şöyle dedi...”, “Toplumlararası görüşmelerde engel çıktı”ya döndü ve zamanla gündemden düştü, artık pek haber olmuyor.

        Ama diğer konu, yani CHP’nin bitmeyen didişmesi hâlâ manşetlerde; her gün daha da büyüyerek ve hattâ köpürerek devam edip gidiyor.

        İsmet Paşa’nın çocukluk senelerimdeki CHP’sinde hemen her Allah’ın günü Kasım Gülek’in ve muhaliflerinin maceralarını işitirdim. Genel Sekreter birşey der, öbür taraf hemen karşı çıkar ve etrafı “parti içi darbe” söylentleri kaplardı. Derken yine seneler geçti, Bülent Ecevit’in CHP’si geldi, bu defa Kâmil Kırıkoğlu’nun Topuzcular’ın, Baykalcılar’ın, vesairecelerin ekipleri ortaya çıktı ve tabii her ekibin birbirleri ile didişmeleri ve güç kavgaları gündem oldu.

        SEÇİM GİTMİŞ, NE GAM?

        Hele kongre günleri gelip çattı mı, aman Allah! Manşetler kliklerin birbirlerinin gözlerini oyarcasına kapışmaları, delege oyunları, ağız dalaşları, yok “çarşaf”, yok “nevresim”, yok “yastık kılıfı” yahut “pike liste” haberleri ile dolar; kongre biter, partinin başına yeni bir ekip geçer ama asıl önemli ve CHP için gerekli olan neticeye bir türlü varılamaz, yani hiçbir seçim kazanılamaz, mutlaka kaybedilirdi!

        Ama partinin yöneticisi de, muhalifi de hemen her seçim sonrasında aynı sözü eder, “Biz kazandık!” derdi! Oyları önceki seçime göre ne kadar düşmüş, milletvekili sayıları da ne miktarda azalmış olursa olsun, seçimin galibi mutlaka CHP idi! Aralarından “Acaba nerede hata yaptık?” diyeni çıkmaz ve hayalî galibiyetlerinin ardından partinin lider kadrosu da, lider olmaya heveslenen grupları da işe bıraktıkları yerden devam eder ve birbirlerini yine yemeye başlarlardı.

        GİDEN PARAYA YAZIK!

        Uğranan bütün seçim hezimetlerine rağmen, hemen her kongrenin ardından değişmeyen bir başka iş gelirdi: Tasfiye! Genel Başkan’a rakip olan ekip yönetimden uzaklaştırılır ama gidenler parti içi muhalefete eskisinden de fazla bir hırsla devam ederlerdi.

        Deniz Baykal’ın ardından CHP’nin patronu olan Kemal Kılıçdaroğlu da aynı yolu takip etti, başa geçer geçmez partinin geleneksel tasfiyelerini yaptı.

        Kılıçdaroğlu’nun tasfiye ettiği zevat, geçen hafta uğranan “çatı adayı” yenilgisinin ardından şimdi yanlarına başka isimleri de alarak kongre istiyor ve “Genel Başkan gitsin!” diyor.

        Sadece “Gitsin” deseler, yine iyi... Bazılarının son iki gün içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun aleyhinde sarfettikleri sözleri, Tayyip Erdoğan bile söylememişti!

        Hele, bir zamanlar reenkarnasyon hayallerine dalıp bir röntgen mütehassısının Talimhane’deki muayenehanesinde yapılan ruh çağırma ve ispritizma toplantılarında uçan dairesi ile teşrif edecek uzaylıları bekleyen ama sonradan üniversitede açılan ikna odalarında Atatürk’ü sevdirme uğruna terler döken hanımefendilerin parti içi darbe, kongre, vesaire gibisinden çabaları yok mu...

        Anlayan herhalde anlamıştır ama CHP’nin bu onulmaz derdi ile ilgili olarak, aslında herkesin üzerinde durmasını gerektiren bir husus daha var: Ödediğimiz vergilerin bir kısmı, CHP’ye “devlet yardımı” olarak gidiyor ama bu partinin doğru dürüst bir siyaset yapmasına değil, iç didişmesine yarıyor ve yazık oluyor!

        Diğer Yazılar