Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAGAZİN yazarı arkadaşlar, köşelerinde birkaç günden buyana yazıyorlar: Muazzez Abacı ile Ajda Pekkan beraberce alaturka bir konser vermişler, sonra stüdyoya girip bir de CD hazırlamışlar...

        CD’nin tamamlanıp tamamlanmadığını, piyasaya verilip verilmediğini bilmiyorum ama konserin kayıtlarını internetten izledim, üstelik öyle baştan sağma falan değil dikkatle dinledim ve sözü hiç uzatmadan açıkça söyleyeceğim: Ajda Pekkan, alaturka icrada Muazzez Abacı’dan çok daha iyi, çok daha başarılı idi!

        Neden mi?

        Yine açıkça ifade edeyim: Muazzez Hanım eser icra etmek, yani şarkı söylemek adına maalesef bağırıyor, Ajda Hanım ise musiki yapmaya çalışıyordu, bu yüzden! Ajda Pekkan görüntüsü ile genç kalırken icrası ile olgunlaşıyor, Muazzez Hanım ise zaten olgun olan görüntüsünün aksine haykırışı andıran icrasıyla sanattan uzak bir müzik icra eder hâle geliyordu.

        BAĞIR VE “DİVA” OL!

        Çalgı refakatinde bağırmak ve avaz avaz haykırmak, alaturka müziğe son 20 küsur seneden buyana ârız olan illetlerdendir. Bu tuhaflık gerçi 1950’lerin sonundan itibaren mevcuttur ama “büyük solist” oldukları söylenen isimler, 80’lerden bugüne musiki yerine mikrofonda sadece bağırmayı tercih etmektedirler ve tuhaflık da buradadır: Hanım veya erkek olsun, hangi solist daha fazla bağırıp haykırırsa artık “diva” yahut “üstad” kabul edilmektedir!

        Garabet sadece bu kadar da değil... Dikkatle dinlediğiniz takdirde, yine son 20 küsur seneden buyana seslerde de bir değişiklik olduğunu işitirsiniz: Kadın sesleri kalınlaşmış, erkek sesleri incelmiştir! Alaturka eserleri okunması gereken yerlerden icra eden kadın sanatçı artık neredeyse yoktur ve onların yerini baritonu andıran kalın sesli hanımlar almıştır. Sopranoların yerini ise ciyak ciyak haykıran beyler!

        Bu tuhaf değişikliğin üzerine bir de yine kalın perdelerden ağlayıp sızlayan dünya kadar kemanı ilâve edin! Muhammed Abdülvahab, Riyad el Sunbati yahut Abdülhalim Hafız gibi Mısır müziğinin önemli isimlerine refakat eden, yani icrada Kahire tavrına mahsus olan ve hiç durmadan inleyip âh eden dünya kadar kemanı...

        Peki, bizde bir kesimin “çok seslilik” zannettiği bu “çok sazlılığın”, daha doğrusu “Arap orkestrasyonunun” refakatinde güya eser icra edermiş gibi ellerindeki mikrofona hiç durmadan bağırıp çağıran hanımların ve beylerin yaptıkları musiki “Türk Müziği” midir?

        Tabii ki hayır! Bu işe illâ ki “musiki” denecek ise, yaptıkları sadece “piyasa musikisi”dir ama aslında hıçkıran yaylılar ve müziği de bastıran bir ritm gürültüsü refakatinde yerlerde sürünen, musiki ile pek bir alâkası olmayan piyasa çığlıkları!

        GENÇLERE DERS VERİR GİBİ

        Ajda Pekkan’ı sözünü ettiğim konserde Muazzez Abacı’dan daha iyi bulduğumu ifade ederken Pekkan için “Alaturka müziğin iyi bir icracısı” falan demiyorum, sadece “Partnerinden daha müzikal olduğunu” söylüyorum...

        Zira, konserde bağırmıyordu! Gerçi kırk küsur seneden buyana icra ettiği müziğin gerektirdiği gırtlak tekniğine alışkın olması dolayısı ile tavrı alaturka gırtlağa uzak kaçıyordu ama ortaya hevesle bir “musiki” koymaya çalışıyor ve haykırmıyordu, dolayısı ile üslûbunda kendine mahsus bir “edâ” vardı!

        Alaturka musiki icracılarının, özellikle de hanım solistlerimizin çalışkanlık ve hevesin hiçbir zaman bitmemesi bahislerinde Ajda Pekkan’dan öğrenecekleri çok şeyler vardır. Ama hafif müziğin bir mensubu, yani Ajda Pekkan, alaturkayı şayet kırk yıllık bir alaturkacıdan daha zarif şekilde icra ediyor ise ciddî musikiye Fatiha okumak zamanı çoktan gelmiş demektir!

        Diğer Yazılar