Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜNLERDEN buyana, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’dan Orman Çiftliği’nde yeni inşa edilen binaya taşınma kararını tartışıyoruz.

        90 küsur senelik mekânın terkedilmesi kararının ardındaki düşünce tartışma konusu edilebilir, sebepler konuşulup yorumlanabilir ama yakın tarihimizde benzer taşınmaların sık sık yaşandığını ve hattâ sadece binaları değil, başkentleri bile değiştirdiğimizi de hatırlamamız gerekir.

        Böyle bir naklin gerekip gerekmediği yahut doğru olup olmadığı konusunu bir tarafa bırakıp daha önceki benzer taşınmaları hatırlatayım: Türkiye’nin zirve mekânı 1876’dan buyana sık sık değişti...

        19. yüzyıla gelindiğinde, asırların getirdiği yorgunluğa tahammül edemeyen Topkapı Sarayı eskimişti ve bazı kısımları kullanılamaz halde idi. Saray sadece hükümdar ile ailesinin ve hareminin değil, bürokrasinin bir bölümünün de çalışma mekânı, yani ofisi idi ama sağlam kalan binalara saray halkı ile memurların sığması mümkün olamıyordu. Üstelik devlet Avrupalılaşma yoluna girmişti ve hem rahat, hem de Avrupaî bir bir mekân arayışı içerisindeydi.

        “UĞURSUZ” DEDİ, YANDI!

        Dolmabahçe Sarayı bu maksatla inşa ettirildi ve inşaatın 1856’da tamamlanmasının ardından, zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid buraya taşındı. Bazı yaşlı ve emekdar saray mensupları Topkapı’da kaldılar ve eski saray kutsal emanetler ile hazinenin muhafaza edildiği ve büyük törenlerin yapıldığı bir mekân, hattâ bir çeşit müze oldu.

        Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe’de beş sene yaşayabildi, 1861’deki vefatının ardından yerine gelen kardeşi Sultan Abdülâziz de burada kalmaya devam etti ve 1876’da tahtından indirilmesine kadar Dolmabahçe’de yaşadı. Abdülâziz, Dolmabahçe’nin bir buçuk kilometre ilerisinde Çırağan Sarayı’nı da inşa ettirdi ama açılış günü rıhtımda ayağı kayıp düşünce yeni mekânın uğursuz olduğuna hükmetti, Çırağan’a bir daha adımını atmadı, üstelik zannı doğru çıkar gibi oldu ve saray 1910’da cayır cayır yandı!

        Sultan Abdülâziz 1876’nın 30 Mayıs’ında tahtından indirildi, birkaç gün sonra Çırağan’ın ilerisinde bulunan ve hanedan mensupları tarafından bir çeşit lojman gibi kullanılan Feriye Sarayları’nda katledildi. Yerine geçen ve Dolmabahçe’ye yerleşen yeğeni Beşinci Murad ise çıktığı tahtta sadece üç ay kalabildi, o da devrildi, amcasının “uğursuz” bulduğu Çırağan’a kapatıldı ve Osmanlı tahtına 31 Ağustos 1876’da Sultan Abdülhamid oturdu.

        BİR SARAYDAN DİĞERİNE...

        Devletin zirvesini oradan oraya taşıma âdetimiz, Sultan Abdülhamid’in padişahlığının ardından artık sık sık yaşanır olacaktı...

        Abdülhamid, Dolmabahçe’de çok kısa bir müddet kaldıktan sonra Yıldız’a taşındı ve devleti otuz küsur sene boyunca, 27 Nisan 1909’da tahtından indirilmesine kadar Yıldız’dan idare etti. Yerine geçen kardeşi Sultan Reşad, ağabeyi Abdülhamid’in bir çeşit kale hâline getirdiği ama 31 Mart isyanının ardından yağmalanıp perişan edilen sarayında kalamadı, Dolmabahçe’ye döndü ve Yıldız kaderine terkedildi.

        Sultan Reşad’ın 1918’deki vefatından sonra hükümdar olan kardeşi Sultan Vahideddin ise Dolmabahçe yerine yine Yıldız’ı tercih etti ve dört sene boyunca, ağabeyi Abdülhamid’in Yıldız’da inşa ettirmiş olduğu mekânlarda yaşadı. Vahideddin’in ardından gelen ama “padişah” değil, sadece “halife” olan kuzeni Abdülmecid Efendi ise tersini yaptı, Yıldız’ı bırakıp Dolmabahçe’ye döndü.

        Cumhuriyet’in ilânının ardından sarayların yerini Çankaya Köşkü aldı ama İstanbul’a gelen devlet erkânı Dolmabahçe’yi 1950’lere kadar sık sık kullandı, bir zamanlar devletin zirvesi olan Yıldız Sarayı ise önce kumarhane yapıldı, sonra askerlere tahsis edildi ve nihayet müze oldu.

        Yazının başında da söyledim:

        Cumhurbaşkanlığı’nın Çankaya’dan Atatürk Orman Çiftliği’nde yeni inşa edilen binaya naklinin gerekli olup olmadığını tartışalım ama böyle taşınmaların vakti zamanında bol bol yaşandığını, üstelik sadece binaları değil, başkentleri bile nakletmiş olduğumuzu, meselâ Osmanlı zamanında payitahtın Bursa’dan Edirne’ye, Edirne’den de İstanbul’a taşındığını ve nihayet İstanbul’un yerini Ankara’nın almış olduğunu unutmayalım.

        Diğer Yazılar