Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TESADÜFÜN böylesi, geçmişi bilenleri hayretlere düşürür:

        Türkiye, tam yüz sene ara ile, hem de aynı aylarda ve hattâ aynı günlerde savaşa girip girmemeyi tartışıyor! 1914 Ekim’inde Almanya’nın safında dünya harbine girip girmemenin muhakemesini yapmıştık, şimdi aradan yüz sene geçtikten sonra, 2014 Ekim’inde de Suriye’ye asker göndermeyi, yani Ortadoğu’ya silâhlı müdahalede bulunup bulunmamayı, çatışmalarda fiilen taraf olup olmamayı düşünüyoruz...

        Günlük konuşmadan edebiyata kadar pek çok alanda sıkça yer bulmuş olan “uğursuz tesadüf” denen hadise, işte bu olsa gerek!

        1914 sonbaharında olup bitenleri dikkatle inceleseniz, Türkiye’de o günlerde yaşananlar ile şimdinin gündemi arasında büyük benzerlikler olduğunu görürsünüz... Dünya bundan yüz sene önce, 1914 ilkbaharında çok yakında patlayacağı belli olan büyük bir savaşın eşiğine gelmiştir, Almanya’nın senelerdir tatbik ettiği doğu politikası sadece Ortadoğu’ya değil, tâââ Hindistan’a kadar yayılmayı öngörmekte, İngiltere’nin başını çektiği blok buna mâni olmaya çalışmaktadır ve Türkiye çıkması muhtemel böyle bir savaşta ne yapacağının, kimin tarafını tutacağının derdine düşmüştür.

        GİZLİ KARAR, GİZLİ ANLAŞMA

        İstanbul hükümeti, Almanya ile askerî işbirliği içerisinde olmasına rağmen İngiltere ile Fransa’ya müracaat edip savaşta tarafsız kalamaması hâlinde onların yanında olmayı talep etmiş ama talebi “güçsüz bir memleketin büyük bir savaşta kendilerine sadece ayakbağı olacağı” gerekçesi ile reddedilmiş ve Türkiye kaderini mecburen Almanya’ya bağlamıştır.

        Bu vaziyet Almanya ile ciddî bir askerî ittifak kurulmasını gerektirmektedir ve zamanın İstanbul Hükümeti, 1914 Ağustos’unda Berlin ile gizli bir askerî anlaşma imzalamıştır. Karar o günlerin Türkiye’sine hâkim olan İttihad ve Terakki’nin Merkez-i Umûmîsi’nde alınıp hemen uygulamaya konmuştur ama böyle bir anlaşmadan ne hükümet üyelerinin tamamı haberdardır, ne de Meclis’teki milletvekilleri...

        1914 Ekim’i, İstanbul’da savaş yanlısı ve karşıtı iktidar mensupları arasında mücadele ile geçer; savaşa taraftar olanlar faaliyetlerini sessiz-sadasız götürürler. Zaten o senenin Ağustos’undan itibaren başımızda Almanlar’ın musallat ettikleri bir Goeben-Breslau yani Yavuz-Midilli savaş gemileri derdi vardır. İktidar sahipleri “Şartlar şöyle olursa harbe gireriz, Almanlar şu kadar para gönderirlerse ordumuzu harekete geçiririz, yoksa silâhlı tarafsızlık mı ilân etsek daha iyi olur?” gibisinden net olmayan ifadelerle konuşurlarken karar aslında çoktan verilmiştir ve Türk bayrağı çeken iki Alman gemisi Kasım başında Karadeniz’e açılıp Rus limanlarını topa tutunca Türkiye kendini savaşın içerisinde bulmuştur...

        MUSUL-KERKÜK HEVESİ

        Sonra ne olduğunu bilmeyenimiz yoktur: Cephelerde ardarda yenildik, koskoca bir imparatorluğu kaybettik ve İstanbul bile seneler sürecek bir işgale uğradı!

        Şimdi yeni yeni elden geçirilmeye başlayan yabancı askerî ve diplomatik arşivler, Türkiye’nin bundan tam yüz sene önce patlayan ve kelimenin tam mânâsı ile canımıza okuyan ve dertlerini hâlâ çektiğimiz dünya savaşında eninde-sonunda taraf olmak mecburiyetinde bulunduğunu gösteriyor. Ama savaşa tam hazırlanmadan, birkaç kişinin şahsî arzusu ve elimizden çıkmış olan bazı toprakları, meselâ 93 Harbi’nde, yani 1877-78 Savaşı’nda Ruslar’a terkettiğimiz arazileri geri alabilme arzusu ile girişilen bu maceranın çok daha büyük felâketlerle noktalanmış olması da meselenin diğer tarafı....

        Bazı okuyucularım günlerden buyana gönderdikleri e-maillerinde “Meclis’ten geçen tezkere acaba Lozan’da geri almayı başaramadığımız Musul ile Kerkük’e yeniden sahip olmamıza imkân verir mi?” diye soruyorlar...

        Yukarıda da söyledim: Biz aynı hevese bundan tam yüz sene önce, yine bugünlerde de kapılmıştık ama neticesi mâlûm...

        Diğer Yazılar