Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ramazan Bayramı mı, Şeker Bayramı mı? Yıllarca her bayram bu tartışıldı. Onlarca yazı yazıldı. Bundan iki sene önce gazetemiz yazarlarından tarihçi Murat Bardakçı konuya noktayı koymuştu. “Şeker Bayramı ‘şükür’den gelir, eskiler ‘Allah’a şükürler olsun, oruç ve diğer ibadetlerimizi yerine getirdik ve mübarek bir ramazan ayını daha hayırlısı ile idrak ettik’ derlerdi. Bu ifadedeki ‘şükür kelimesi’ zaman içinde bayramın da ismi oldu. Derken ‘şükür’ ‘şeker’e döndü” diye yazmıştı. Bunun sebebinin de iki kelimenin eski harflerle aynı şekilde yazılması olduğunu anlatmıştı. Eskiden bayramda şeker dağıtma âdeti olmadığını da hatırlatarak...

        Kısacası bizim bu bayramın esasen şekerle pek alakası yok ama madem Ramazan Bayramı’na “Şeker Bayramı” da denir hale gelmiş size dünyanın başka bir köşesinden şekerin başrolde olduğu bir gelenek anlatayım...

        HANGİ ÜLKEDE PASTA YEMENİN GELENEKSEL BİR RİTÜERLİ VAR?

        Danimarka 2 şeyle bilinir: Dünyanın en iyi yaşam standartlarına sahip ülkelerinden biri olması ve “danish” denen tatlı çörekleriyle. Benim de çok sevdiğim bu çörekler (maalesef kalori bombasıdırlar) esasen Danimarka tarihinde tatlının sembolize ettiği önem nedeniyle bu kadar yaygınlar.

        Danimarka’da meşhur bir gelenek var, bugün sadece kırsalda bazı evlerde ya da bazı turistik yerlerde yaşatılıyor. Uzun bir masa kurulur ve üzerine en az 14 çeşit tatlı konur. Bunlardan 7’si pasta yani kremalı ya da dolgulu 7’si de sert, yani çörek/kurabiye cinsi olmalıdır.

        Bu gelenek güney Jutland kökenlidir. 1864’te Schleswig-Holstein bölgesinde egemenlik kurmak üzerinden Alman-Danimarka savaşı çıkar. Bu bölge Alman egemenliğine girer ancak özellikle kuzeydeki nüfus neredeyse tamamen Danimarkalıdır. Dan’lar kimliklerini kaybetmemek için evlerde toplanmaya ve Alman dominasyonunu kırmak için toplantılar yapmaya başlarlar. Kendi dillerinin yasaklandığı, Almanların kimlikleri baskıladığı bir dönemde o evlerde Danca şarkılar söylenir, gizli toplantılar yapılır. Taşkınlık yapılmasın diye alkol alınması yasaktır. O nedenle kadınlar toplantıları renklendirmek için çeşitli kekler, pastalar yapmaya başlarlar. Bir süre sonra aralarında rekabet olur ve her toplantı bir nevi “kek yarışması”na döner. Uzun tatlı masası geleneği de böyle başlar. Bu masada neyin nasıl yeneceğinin de belli kuralları olur.

        Olur da yolunuz bir gün bir Danimarka tatlı masasının başına düşerse şunları bilin: İlk olarak bir çörek yemelisiniz. Daha sonra tatlı pretzel gibi sert bir şey gelmeli. Üzerine bir sünger kek, daha sonra ise pastalara geçebilirsiniz. En son kurabiye yenecek. Ve unutmayın: Bütün çeşitlerin tadına bakmamak büyük bir nezaketsizlik...

        NE KÜLTÜR NE DE TURİZM

        Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı Türkiye’den geleneksel el sanatları seçkisini çok beğenirim. Bu sanat ürünleri bakanlık tarafında satışa da sunuluyor ama ilgili mağazalar hakikaten 1977 Türkiye’si seviyesinde. Bakın daha cuma günü Eminönü’ndeki en büyük bakanlık mağazasında kredi kartı bile çalışmıyordu. Tadilat bahanesiyle vitrinler bomboş bırakılmış, mağaza virane ve kirli. Tam bürokratik hantal devlet işletmesi örneği. Türk kültürüne yakış- mayan bir manzara. Turizm açısından da utanç verici.

        Sayın Bakan Nabi Avcı ve yardımcısı Hüseyin Yayman’a sesleniyorum: Ya şu mağazaları toptan özelleştirin ya da kapatın. Bu ürünlerin seçkisi devam etsin ama satışı özel sektör yapsın. Devlet memurlarına perakendecilik yaptırırsanız sonuç böyle berbat oluyor. Memurlar mesaiyi doldurup gitmek istiyor, ne kültür ne turizm umurlarında oluyor.

        DOĞUM GÜNÜ 15TEMMUZ OLAN SANATÇI KİM?

        Cumartesi günü Metin Özülkü’nün aktardıkları üzerinden telif yasası meselesini yazmıştım. Özülkü ile konuşurken konu dönüp dolaşıp memleket meselelerine geldi ve 15 Temmuz açıldı. Metin Bey başladı anlatmaya: “Benim için 15 Temmuz’un önemi apayrı, çünkü o gün aynı zamanda benim doğum günüm. Ama artık nasıl kutlarım bilmiyorum, doğum günümü değiştirmeyi bile düşündüm...” Metin-Eda Özülkü çifti o kara 15 Temmuz’da Bodrum Akyarlar’da sahne alıyorlarmış. “Keyfimiz çok yerindeydi, güzel bir akşam, kalabalık iyi... Programa başladık, Eda’yla bir yandan söylüyor bir yandan da birbirimize takılarak program yapıyoruz, ama bir tuhaflık var. Seyirci bizimle hiç ilgilenmiyor. Herkes elindeki telefonla oynuyor. Fark ettirmemeye çalıştık ama moralimiz bozuldu tabii. Espri patlatıyoruz gülen yok, şarkıyı bitiriyoruz alkışlayan yok... Saat 10 buçuğu geçiyordu, en sonunda öndekilere kaş göz işareti yaptım, birileri ‘Darbe’ diye bağırdı da olanları anladık, apar topar programı bitirdik”

        Diğer Yazılar