Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YENİ kabinede en çok dikkatimi çeken nokta, Nurettin Canikli’nin ekonomide çok etkin olan Başbakan Yardımcılığı makamının değişmesi ve bambaşka bir pozisyona, Milli Savunma Bakanlığı görevine getirilmesi oldu.

        Canikli, iktisadi doktrin olarak piyasacı değil, devletçi bir bakış açısına sahip. Serbest rekabete dayalı piyasa ekonomisine inanmadığını defalarca söylemiş bir politikacı ve eski Maliye bürokratı. Devletin planlamasına dayalı kumanda ekonomisine inanır. Piyasa olgusuna güvenmez. Özel şirketleri Ankara’daki bürokratların yönlendirmesi gerektiğini düşünür.

        Canikli’ye göre devlet ekonomik hayatta büyük yer kaplamalı ve daha etkin olmalıdır. Büyük devlet şirketleri ve özel sektörün yanında KİT’ler olmalıdır. Bu devlet varlıklarını finanse etmek için vergilerin yüksek olması gerektiğine inanır. Mesela TMSF’nin elinde şu son olaylardan sonra binlerce şirket birikti. Bu şirketlerin özelleştirilmesine şiddetle karşı çıkan hep Canikli oldu. Bakkal işletmeciliğinden mobilyacılığa kadar her şirketi devletin daha iyi yöneteceğine inandı Canikli. Bürokrasi deneyimi güçlü olduğu için ve “mevzuat hazretlerini” çok iyi bildiği için de bir şekilde hükümet içindeki özelleştirme taraftarlarını “ikna” etmeyi başardı ve bugüne kadar o TMSF şirketleri devlette kaldı.

        İŞ DÜNYASI İLE MESAFE

        Özelleştirme muhalifliği kadar piyasa muhalifliği sebebiyle iş dünyasına hep mesafeli ve soğuk davrandı Canikli. Müteşebbisler üstünde bürokratik teftişin adeta Demokles’in kılıcı gibi olması gerektiğine inandı. O yüzden iş dünyası ile arası hiç iyi olmadı. Hem Gümrük ve Ticaret Bakanı iken hem Başbakan Yardımcısı iken işadamları ve Canikli arasında hep gerilim vardı. Öte yandan Ankara bürokrasisi ve memurlar sınıfı ise piyasanın tam aksine kendileri gibi bürokrat zihniyetine sahip olduğu için onu sevdi.

        İşte bu sebeple Canikli’nin ekonomi yönetiminden uzaklaştırılması Türkiye için çok kritik bir olay. Dikkat ederseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemlerde devrimci açıklamalarını sıklaştırdı. Memurlara büyük imtiyaz veren 657 tabusunun yıkılması gerektiğini üst üste her konuşmasında tekrarlamaya başladı. Özel sektör çalışanları için ne mevzuat varsa devlet çalışanları için de aynı mevzuat olması gerektiğini söylüyor ve devlet ile özel sektör ayrımını ortadan kaldıracak tek bir personel yasasını savunuyor. Canikli’nin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine tam da bu açıklamaların geldiği bir dönemde son verildi...

        JAMES BOND ADASI’NDA

        ÇARŞAMBA günü THY’nin Phuket’e kalkan ilk uçağında olduğumu yazmış ve Tayland’dan bahsetmiştim. Bembeyaz kumsallarıyla, yemyeşil doğasıyla, zengin kültürüyle çok çarpıcı bir coğrafya Tayland. Şu sıralar hafif yağmurlu sezon. Güneş kendini sık sık gösteriyor ama feci bir nem var. Öyle ki 10 dakika yürüdüğünüzde duş almış kadar ıslanıyorsunuz. Nefes ve kalp problemi olanlar için çok zor bir yer. Öte yandan büyüleyici yeşil doğası da bu nem sayesinde.

        Phuket Adası’nın etrafında göz kamaştırıcı birçok küçük ada bulunuyor. Bunların içinde en etkileyici olan James Bond Adası. Zaten ismini de burada çevrilen James Bond’un “Man with the Golden Gun”dan alıyor. Bir de kano ile içindeki mağara ve tünellere girilebilen adeta masallardan fırlamış adalar var... Gözünüzde canlanması için bir video ve bir fotoğraf ekliyorum.

        FİLLERE EMEKLİ MAAŞI

        TAYLAND en çok filleriyle ünlü. Ülkenin sembolü beyaz bir fil. Bu dev hayvanları öyle önemsiyorlar ki 50 yaşında emekli ediyor ve sahibine aylık 5 bin Tayland Bahtı maaş veriyorlar. Bir kral ne kadar çok sevilirse o kadar çok beyaz fili oluyor. Geçen kasımda ölen 70 yıllık krallarının 11 beyaz fili varmış.

        Phuket’e yolunuz düşerse beyaz değil belki ama gri fil görmeme şansınız sıfıra yakın. Yollarda sık sık karşınıza çıkıyor. Ama onları daha yakından görmek isterseniz size 2 seçenek öneririm. Öncelikle “fil safari” yapmanız gerek. Fil safari demek, bir filin sırtına tırmanıp gezintiye çıkmak demek. Gözünüzde daha iyi canlansın diye yazının içine küçük bir video koyuyorum.

        İkinci seçenek ise Fanta-Sea Show. Perşembe hariç 16 yıldır her akşam saat tam 21.15’te başlayan ve günde yalnızca bir kez icra edilen olağanüstü bir görsel şölen bu. 16 fil var. En büyüğünden bebeğine kadar. Ve öyle iyi eğitilmişler ki... İki ayaklarını tek komutla kaldırıp dans ediyorlar, çemberler çizerek geçit yapıyorlar, burunlarını birbirlerine dolayıp adeta halay çekiyorlar... Aklıma Elif Şafak’ın “Ustam ve Ben”indeki fil terbiyecisi geldi... Birkaç gün böyle bir fil terbiyecisinin hayatına eklemlenip onun gözünden dünyayı yazmak isterdim.

        Bu gösteride yalnızca filler değil, uçan dansçılar, koşan kaplanlar, kovalayan tavuklar, dans eden kuzular gibi hayal gücünü zorlayan çok şey var. Görüntü almak yasak olduğu için maalesef sizlerle paylaşamıyorum.

        BUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?

        FİLLER en empatik hayvanlarmış. Bir fil hasta olunca diğerleri ona bakıyor ve yemek getiriyormuş. Bir fil ölünce ise diğerleri ardından ağlıyormuş.

        Diğer Yazılar