Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        11 Aralık Pazartesi günü Lozan tartışmaları üzerine yazdığım yazı sonrası o günden beri sayısız mail aldım ve almaya devam ediyorum. Kanayan ama pek de dile getirilmeyen bir yaraya dokunduğunuzda böyle olur. O yaranın sahipleri ve kalplerinde adalet duygusu taşıyanlar hemen uyanırlar. Ve anlatmaya başlarlar.

        Bizim, bu ülkede böyle çok yaramız var. Geçmişten gelip üzerine ilaç sürülmeden kabuk bağlamaya bırakılmış yaralar... Bunlardan biri, pazartesi dile getirdiğim azınlık meselesi. Maalesef Lozan’da yer alan azınlıklarla ilgili yükümlülüklere AK Parti iktidarına kadar riayet eden hiçbir hükümet olmadı. İbadet, eğitim, kendi dillerinde yayın haklarından mahrum kaldılar. Malları ellerinden alındı.

        Bugün bana gelen mailler arasında çok dikkatimi çeken bir tanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Süryani Katolik Kilisesi Patrik Vekili Korepiskopos Yusuf Sağ göndermiş. Lübnan’da okuyup 1964’te Mardin’de göreve başlayan, uzun yıllardır din görevlisi olarak çalışan bir isim Sağ.

        Anlattığına göre İskenderun’daki Süryani Katolik Kilisesi 50 yıldan fazla bir süre sinema olarak kullanılmış. Cumhuriyet döneminde kapatılan yüzlerce kiliseden biri olarak yıllarca ibadet yerlerinin eğlence mekânına dönüşmesini izlemişler.

        Nihayet Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında uzun yıllar sonunda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore edilip Mayıs 2010’da Süryani cemaatine iade edilmiş.

        Bunun gibi birçok örnek var. Öte yandan restore edilip ibadete açılan ama cemaati kalmadığı için boş duran kiliseler de var. Maalesef en büyük zenginliklerimizden biri olan kozmopolit doku tam da yukarıda hatırlattığım politikalar yüzünden yıllar içinde eridi. Keşke bu topraklardan göç etmek zorunda kalanların torunları yeniden kendi topraklarına dönse... Bugün sorunlarına rağmen onları kucaklayacak büyük ve güçlü bir Türkiye var...

        **************

        BRAVO BAŞBAKAN! GÖÇMENLER BİZİ ZENGİNLEŞTİRECEK

        BİR yanda buradan göç etmek zorunda kalmış olanlar, diğer yanda ise buraya göç edenler... Dün Başbakan Binali Yıldırım’ın göç konferansındaki konuşmasını dinlerken çok mutlu oldum. Gerçek bir özgürlükçü ve demokrat konuşma yaptı Binali Bey. Türkiye’de ırkçı güçler tarafından büyütülen mülteci düşmanlığına sert bir dille ve mükemmel örneklerle karşı çıktı.

        Suriye’den ve diğer ülkelerden yurdumuza gelen göçmenler, Türkiye ekonomisine bırakın yük olmayı bilakis fayda sağlıyorlar. Gelecekte yurttaşımız olacak bu insanlar Türkiye’ye çok daha önemli katkılar yapacaklar. Ben AK Parti hükümetinin Suriyeliler dışında da göçmen kabul etme mevzuatını daha serbest hale getirmesi gerektiğini düşünüyorum.

        Başta gayrimenkul sektörü olmak üzere, toptan ticaret, tekstil atölyesi, lokanta, pastane ve market yatırımlarına imza atan Suriyeliler şimdiden ekonomik büyümeye ve istihdama destek veriyorlar. Arapça tabela asmanın engellenmesi gibi eski yasakçı zihniyeti hatırlatan uygulamalara muhakkak son verilmeli... Halep gibi ekonomisi canlı şehirlerden birçok Suriyeli tüccar, ticari faaliyetlerini Türkiye’nin güneyindeki şehirlere taşıdı ve bölgeyle sınır ötesi ticareti artırdı. Orta ve uzun dönemde tüccar Suriyeliler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ekonomik ilişkilerimizin gelişiminde önemli rol oynayabilirler.

        Mültecilerin yoğun bulunduğu şehirlerde, Türk işçiler, Suriyelilerin işlerini ellerinden aldığını söylüyorlar ancak bu, çoğu durumda geçerli değil. İktisatçı Prof. Dr. Birol Kovancılar’ın bir bilimsel araştırmasında belirttiği üzere Suriyeliler, genelde yöre halkının çalışmak istemediği işlerde çalışıyor ve böylece yörenin vasıfsız işgücü talebini karşılıyorlar ya da kendi işlerini kuruyorlar. Suriyelilerin düşük ücretli ve vasıfsız işgücü gerektiren sektörlerde istihdamı, diğer taraftan yerel halkın bir kısmının daha üst gelir düzeyindeki işlerde istihdamının önünü açmış durumda.

        Suriyeli mültecileri sadece bir yük, bir sorun olarak görmeyi bırakıp orta ve uzun vadeli bir stratejik bakışla onların potansiyellerine odaklanmalıyız. Dünyanın en büyük ekonomisinin bir göçmen ülkesi olması çok da sürpriz değil. Aslında Türkiye de bir göçmenler ülkesi değil mi? Çoğumuzun ataları imparatorluğun farklı coğrafyalarından Anadolu’ya göç etmedi mi?

        ****************

        BEYOĞLU'NUN SON HALİ

        21 Ekim’de İstiklal Caddesi’yle ilgili bir yazı yazmış, kazı çalışmalarından şikâyet etmiştim. Daha sonra Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile bir Beyoğlu turu yaptık ve o turu fotoğraflarıyla size de aktardım.

        Dün yine bir vesileyle yolum İstiklal’e düştü. Gördüğüm kadarıyla 2 ay öncesine göre epey toparlanmış. Tünel’den Galatasaray’a doğru tramvay yolunun kazısı bitmiş, ama henüz raylar döşenmemiş. Ahmet Misbah Bey ocak ortasına tarih vermişti, zaman dolunca teftişe çıkacağım. Şimdilik Beyoğlu’ndan görünen manzara bu. Böyle giderse hakikaten yılbaşından sonra burası küllerinden yeniden doğacak gibi görünüyor...

        ***********

        IŞIL IŞIL BEŞİKTAŞ

        BEŞİKTAŞ Belediyesi yılbaşı yaklaşırken çok güzel bir iş çıkarmış ve bütün ana caddeleri, caddelerdeki ağaçları ve direkleri ışıl ışıl aydınlatmış. Akşamları Barbaros ya da Dolmabahçe’den geçerken Paris’in meşhur Champs Elysee Caddesi’nden geçiyor hissine kapılıyorsunuz. Apaydınlık, insana mutluluk veren bir görüntü... Tebrik ediyorum!

        ***************

        AYLA NEDEN OSCAR'A ADAY OLAMADI?

        AYLA’yı izlediğimde Hollywood’un bu filme bayılmak için her türlü nedeninin olduğunu ama Ayla’nın aday olamayacağını biliyordum. Müthiş bir hikâye, çok başarılı bir sinematografi, sahici oyunculuklar... Hele o küçük kız çocuğunun bakışları...

        Duygu vardı, mizah vardı, gerçeklik hissi vardı, hatta sonunda geçen yılki Oscar adayları arasında olan ve başta Bafta olmak üzere birçok ödül kazanan Lion’daki gibi bir sürpriz de vardı. Peki ne oldu? Tam da tahmin ettiğim gibi Ayla, Oscar’a aday olamadı... Maalesef bunun üzeri örtülemeyecek bir şekilde politik bir yanı var. Türkiye, Batı’dan bunca dışlanmışken, Cumhurbaşkanı diktatörlükle suçlanırken ve ABD yönetimi tarafından teröre destek vermekle itham edilirken Türklerin Kore Savaşı’nda yaptıkları kahramanlıklar ve gösterdikleri sevgi ve merhamet, oluşturulmaya çalışılan “Türk ve Türkiye imajı”na taban tabana zıt.

        Ayla Oscar’da yarışsa, Türkiye ve Türkler sempati toplar, siyasetin havası buna tezat kalırdı. Maalesef Akademi buna yenilerek tarihe geçebilecek bir hikâyenin filminin üzerini örttü...

        Diğer Yazılar