Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER Kadınlar Günü düşünürüm: Kadının erkekle eşit olmadığının apaçık kanıtı olan 8 Mart’ta ne yapmalı? Bu eşitsizliği onun ispatı bir günde kuvvetli bir şekilde dile mi getirmeli yoksa bunu o günü yok sayarak mı anlatmaya çalışmalı?

        Şimdiye dek hep ilkini seçtim. Bugün de öyle yapacağım. Maalesef bu ülkede meseleleri sessiz kalarak anlatmak, pasif mesaj vermek mümkün değil. Bırakın sessizliği anlamalarını beklemeyi, avaz avaz bağırınca bile anlatamıyorsunuz birçok şeyi. O nedenle kuvvetli bir şekilde devam edeceğiz.

        Nasıl ki “Erkekler Günü” yoksa ya da her gün aslında “Erkekler Günü” ise “Kadınlar Günü” de olmayana, ortada bir kadın meselesi kalmayana kadar anlatacağız...

        ***********

        HÜLYA AVŞAR’IN SÖZLERİ VE ÜZERİNDE HİÇ DURULMAYAN NOKTA

        HÜLYA Avşar’ın Mehmet Aslantuğ ile yaptığı sohbet günlerdir konuşuluyor. Açıkçası Avşar ne demek istiyor belli değil. Bir yandan “Kadın evde otursun, yemek yapsın” diyor, öte yandan “Muhakkak bir işi olsun” diye ekliyor.

        “Kızına çalışmayı telkin ettiğini” söylüyor ama sonra “erkek egemenliğinin güzelliğinden” filan bahsediyor. Bence tutarlı değil, o nedenle üzerinde durulması gereksiz ama bu vesileyle ortaya çıkan ve bence muhakkak üzerinde durmamız gereken bir konu var. Zira beni esas rahatsız eden Avşar’ın sözlerinden ziyade, bu konunun tamamen kanıksanmış olması.

        Dikkat ederseniz kadının çalışıp çalışmaması meselesi iki seçenekli gibi tartışılıyor hep: Kadın ya tamamen evde olacak, çocuğuna bakacak, çalışmayacak ya da bir yandan çalışacak, para kazanacak, diğer yandan da ev işlerine yetişecek, çocuğun bakımını üstlenecek vs...

        ERKEKLERİN ELLERİ YOK MU?

        Bilmem fark ettiniz mi? Kadının ev işlerinden sorumlu olması doğuştan ona mıhlanmış bir görev sanki. Yani “Çalışsın”, “Çalışmasın” meselesi konuşuluyor da “Ev işlerini yapsın”, “Yapmasın” konuşulmuyor! Yahu bu işlerin bakanı olarak mı dünyaya geliyoruz biz? Neden temizlik, yemek, çocukların eğitimi gibi başlıkların sorumluluğunun erkeğe de ait olabileceği hiç tartışılmıyor? Erkeklerin elleri bizlerinkinden farklı mı? O eller bulaşık yıkayamaz mı? Yemek yapamaz mı demeyeceğim zira en ünlü şefler genelde erkek olduğuna göre pekâlâ yapabilir. Peki çocuklar hasta olduklarında bakamazlar mı? Ödev yaptıramazlar mı?

        Kısacası, doğurmak ve emzirmek dışındaki faaliyetleri paylaşamazlar mı? Ve neden çalışan ve eviyle ilgilenen ya da çalışmayan ve eviyle ilgilenen kadın kategorileri varken konu erkeklere gelince sadece ve sadece “çalışan erkek” ya da “çalışmayan erkek” ayrımı yapılıyor?

        SORUNUN KAYNAĞI BURADA

        15 yaşındayken bizim okuldaki değişim programı çerçevesinde 2 haftalığına Köln’de bir ailenin yanında kalmıştım. Anne mühendisti, yoğun çalışıyordu. Baba ise çalışmıyor, kızlarına bakıyor, yemek yapıyor ve ev işleriyle ilgileniyordu. Ve bu durum hayatın akışı içinde son derece normal karşılanıyordu.

        Peki bizde neden olmuyor böyle bir rol değişimi? Gender yani “sosyal cinsiyet”ler fazla keskin ve değişmez şekilde belirli olduğu için mi? Acaba kadın meselesinin bu kadar derin ve köklü olmasında bu katılığın da bir payı yok mu? Bir Kadınlar Günü’nü geride bırakırken bu kalıplar üzerine de düşünelim derim...

        ***********

        NEYİ ANLATACAĞIZ?

        PEKİ neyi, kime anlatmak gerek? Bu mesele anlatarak, daha doğrusu birilerinin anlamasını bekleyerek çözülür mü? Bana kalırsa çözülmez, çözülemez! İkna yöntemiyle kadın meselesinde yol alınamaz! Bir kere kimi ikna edeceksiniz? Sorunu üreten erkekleri mi? Bu erkeklerin bakışlarını içselleştirdikleri için kurban olmak dışında bir seçeneği olmayan kadınları mı?

        Kadın sorunu sert tedbirler alınmadan bitmez. Kadına karşı şiddetle ilgili yasalar en ağır cezayı zorunlu kılmadan, işyerlerinde ve siyasette kadın kotası olmadan, kadına karşı en ufak bir taciz ister yabancıdan ister kocadan ya da babadan gelsin, anında polis müdahalesine maruz kalmadan bu sorun çözülmez! Sokaktaki egemen bakış değişmeden bu mesele bitmez.

        MIAMI’DEKİ POLİS

        Kendimden bir örnek vereyim: Yaklaşık 5 yıl önce Rasim’le Miami’de bir akşam şakalaşarak yürüyorduk. Bir şey tarif etmek için beni hafifçe itti, ama gülüyoruz, konuşuyoruz bir yandan. Bunun üzerine hemen yanıma polisin geldiğini, bir sorun olup olmadığını sorduğunu, benden 3 kez üst üste teyit almadan yanımdan ayrılmadığını unutamam. Belki size bu tavır abartılı gelebilir ama bir meseleyi kökünden çözmek için bizde de böyle hassas bir yaklaşıma ihtiyaç var.

        Birkaç gün önce gündeme yansıyan bir haber vardı: Bir grup genç, kadına karşı şiddete dikkat çekmek için bir deney yapıyorlar. Bu deney kapsamında Taksim Meydanı’nda bir adam, sevgilisine herkesin ortasında sözlü ve fiziksel şiddet uyguluyor, yanından geçenler “Kendi meseleleri” deyip ses çıkarmıyor. Ta ki yürüme engelli bir genç gelip erkeğe müdahale edene kadar. Halbuki o cesur gence gerek kalmadan polisin anında müdahale etmesi gerekir...

        Diğer Yazılar