Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PAZAR günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı manifesto üzerine kongreden notlarımı ve izlenimlerimi pazartesi günü sizlerle paylaştım. O toplantıdan çıkan ve önümüzdeki süreç için kritik bulduğum bir detayı da bugün yazmak istiyorum.

        Tayyip Erdoğan 24 Haziran sonrasında yeni bir döneme girmeyi hedefliyor. Bunun için kendi dilinde birtakım kilit değişiklikler yapıyor. Bunların en dikkat çekici olanı, pazartesi günkü konuşmanın ilk bölümünde vardı. İlk kez 27 Nisan’da Genelkurmay’ın bildirisinin “e-muhtıra” olduğunu kabul etti Erdoğan. Aynen şöyle dedi: “27 Mayıs darbesi bize yapıldı, darağacına çekilen de bizim irademizdi. 12 Mart muhtırası bize verildi. 12 Eylül darbesi bizi hedef aldı. 28 Şubat’ta milletin inancını boğmaya kalkıştılar. Her darbede hapse düşen, zulüm gören, acı çeken biz olduk... Yılmadık, yıkılmadık... Biz durmadık, onlar da durmadı. Bir gece 27 Nisan 2007’de bu kez bir e-muhtıra ile karşımıza çıktılar...”

        Daha önce kendi hükümetlerinin muhtıraya maruz kalmadığını söyleyip bu tabiri kullanmıyor, reddediyordu Cumhurbaşkanı. Ancak ilk kez pazar günü “E-muhtıra ile karşımıza çıktılar” dedi. Yani ilk kez bunun bir suç olduğunu ifade etti. Türk Ceza Kanunu’na göre askerin sivil hükümete muhtıra vermeye kalkışması, seçilmiş hükümete darbe teşebbüsüdür. Acaba bir 27 Nisan soruşturması mı geliyor?

        ***********

        25 HAZİRAN’DA TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN 2 YOL

        CUMHURBAŞKANI iktidara geldiğinden beri iki ayrı tehditle karşı karşıya kaldı. İki farklı vesayetçi güç Türkiye’yi teslim almak için karşısına çıktı, onlarla mücadele etmek için sertliğe ihtiyacı vardı... Bu sertliği toplumun çoğunluğu da kabul ediyordu.

        Ancak artık bu tehditler bertaraf edildi. 24 Haziran’da büyük ihtimalle Erdoğan seçimi kazanacak. Peki 25 Haziran’dan itibaren ne olacak? AK Parti ya ilk günkü heyecanla yeniden daha özgürlükçü bir ülke, gerçek bir hukuk devleti yaratmak için çalışacak ya da otoriter yönetimi kurumsal hale getirecek. İşte pazar günü Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma ilkini vaat ediyordu.

        Peki ya vaadini yerine getirmezse? Bu elbette son derece yerinde bir soru. Bana kalırsa daha özgürlükçü bir Türkiye vaadini yerine getirmezse bundan sonraki seçimlerden Erdoğan’ın ya da AK Parti’nin çıkma şansı olmaz. Zira artık şahin bir anlayışın gerekçesi ya da bahanesi yok. Bugünkü Türkiye’nin ihtiyacı daha çok özgürlük, daha çok insan hakları, daha bağımsız yargı ve daha serbest bir piyasa ekonomisi...

        ***********

        MUHALEFETE İSİM ÖNERİSİ

        MUHALEFET haftalarca konuşup Cumhur İttifakı’ndan ne kadar farklı olduğunu anlatmaya çalıştı. Nihayet bir araya geldiler ve ittifak kurdular. Ancak bunca zaman şikâyet ettikleri ve karşılarında konumlandıkları oluşumun neden eşanlamlısını kendilerine isim olarak seçtiler, hiç anlamadım.

        Cumhur ve milletin ne farkı var? Neden vaat ettiklerinizin paralelinde bir isim vermek yerine karşı olduğunuz oluşumun taklidi olmayı kabul ettiniz? Özgünlük nerede? Ben muhalefetin yerinde olsam “Demokrasi İttifakı” derdim. Böylece söyledikleriyle paralel bir isim altında birleşmiş olurlardı.

        ***********

        GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

        MUHARREM İnce’nin başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün adaylardan randevu istemesi güzel bir çıkış. Ne kadar farklı düşüncede olurlarsa olsunlar herkesin birbiriyle diyalog kurmasını özledi Türkiye.

        İnce’nin randevu talebine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olumlu yanıt vermesi de harika bir adım. 24 Haziran’a renkli, dinamik ve demokrasiye yakışır bir havayla gidiyoruz.

        Adalet Bakanlığı’nın, İnce’nin Selahattin Demirtaş’la görüşme talebine “elbette” diyerek izin verecek olması da umut verici. Son dönemin kasvetli günleri, 24 Haziran yaklaşırken yavaş yavaş bitiyor, bulutlar dağılıyor sanki.

        ***********

        TURGUT CANSEVER VE AK PARTİ

        PAZAR günkü köşesinde Ertuğrul Özkök, Bodrum’daki Amanruya Oteli’nden çok etkilendiğini yazdı. 1992 yılında Ağa Han Mimarlık ödülü alan Turgut Cansever’in Demir Evleri projesidir o otelin aslı.

        Ben tabiatla uyum içinde mimarlık doktrinini ömrü boyunca hem felsefi olarak savunan, hem de sanatsal olarak uygulayan rahmetli Turgut Cansever’in söyleşileri ve yazılarıyla eşim Rasim vesilesiyle tanıştım. Tam bir Cansever hayranıdır Rasim. İslam maneviyatı bakış açısını mimariye yansıtan ve bunun felsefesini yapan bir sanatçıydı Cansever. Mimar olduğu kadar da adeta derinlikli bir İslam filozofuydu.

        Kitaplaşmış söyleşilerini ve makalelerini okumanızı tavsiye ederim... Cansever’in söyleşilerini kitaplaştırmanın ve Cansever’in yazdıklarıyla entelektüel kamuoyunu tanıştırmanın öncüsü değerli kültür adamı Beşir Ayvazoğlu olmuştur. Ayvazoğlu’nu Mustafa Armağan takip etmiştir. Yoksa o söyleşiler- makaleler sağda solda kaybolup gidiyordu.

        Cansever’e entelektüel ilgi ilk kez 1990’larda İslami kesimde patladı. O dönem İslami yayınevleri büyük mimarın yazdıklarını kitaplaştırdılar. Cansever Ailesi yaşam tarzıyla o kesimden değildi, ama ona en çok muhafazakâr ve İslamcı aydınlar itibar etmiştir. Fakat garip bir şekilde AK Parti, şehircilik ve mimarlık alanında Cansever’den hiç istifade etmedi. Çok tuhaf ve anlaşılması güç bir şey bu.

        O ÖDÜLÜ CANSEVER’İN KENDİSİ ALMIŞTI

        Bu arada Özkök yazısında sanki Ağa Han ödülünü sadece Emine Öğün almış gibi yazmış, yazıdan öyle anlaşılıyor ama ödülü üç kez alan Turgut Cansever’in kendisidir. 1992’de Demir Evleri projesiyle Cansever’in yardımcıları olarak kızları Emine Öğün ve Feyza Cansever ile damadı Mehmet Öğün de onunla birlikte ödül aldılar ama projenin esas müellifi Turgut Bey’dir. Tasarlayan, uygulayan odur. Projenin müteahhidi de kendisi. Yani tasarlayıp bir uygulayıcı firmaya bırakmamış; çünkü o projenin ruhunu başka bir müteahhidin anlaması imkânsızdı.

        Diğer Yazılar