Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu söyleyeceğim Türk dış politikasında pek de yadırganan bir yaklaşım değil. Türkiye, Batı ile NATO ittifakının ardından kurduğu ilişkiyi, inişli çıkışlı da olsa sürdürme gayretinde. Öte yandan Rusya’yla enerji ve ticaret başta olmak üzere yoğun ve yüksek düzeyde bir ilişkiyi devam ettiriyor.

        Bunu iki başlı ya da çelişkili görenler olduğu gibi, bir denge oluşturma çabası olarak tanımlayanlar da var. Ben ikinci görüşten yanayım genel anlamda.

        Mevcut tabloda Türkiye, Rusya’nın en büyük ticari ortaklarından birisi. Akkuyu nükleer santrali töreninde görüldüğü üzere Moskova bu başlıkların ve hacmin artırılmasından yana. Putin’in bu taleplerine Türkiye’nin de sıcak baktığı ortada.

        Türkiye-Rusya ilişkilerinin “kişisel ilişkiler” üzerinden devam ettiği ve kurumsal zemininin olmadığı yönündeki tuhaf analizleri bir kenara bırakırsak şunu görebiliriz.

        Tarafların farklı gerekçeler ve doğal olarak bambaşka çıkarlar üzerinden oluşturduğu bu yakınlaşma, her alanda ittifak ve birliktelik anlamına gelmiyor. Bir önceki yazıda ifade etmeye çalıştığım üzere “ortak bir gelecek tasavvuru” değil.

        Dünyanın bize gösterilen, daha doğrusu dayatılan büyük çatılara rağmen, “mutlak ittifak” ve “mutlak çatışma” dönemini geride bıraktığını savunan tezlere katılıyorum.

        BATIYLA SORUNLARIMIZ

        Türkiye’nin ABD’yle olan ilişkilerinde en başta Suriye'nin kuzeyindeki uydu devletçik ve terör desteği üzerinden büyük sorunlar var. Hemen tüm sorunların ana başlığı haline gelen bu alanda kolayca bir denge ya da çözüm oluşmayacağı çok açık. Ancak seçim sonuçları ne olursa olsun, Amerikan yönetiminin Türkiye aleyhine bir tehdidi aynı ölçekte ve ısrarda devam ettirmesi kolay olmayacaktır.

        Diğer yandan hala AB perspektifini koruduğumuzu söylesek de, uzun mücadelelere rağmen birliğin tam üyesi olamadık. AB’nin merkez ülkeleriyle, en başta Almanya olmak üzere büyük ticari hacmimize rağmen, gizli-açık pek çok alanda yaşadığımız sorunlar var. Seçime yaklaştıkça bunların biraz daha belirgin hale geldiğini, oy kullanma alanlarını genişletme konusunda Almanya’dan gelen “direnç” üzerinden okumak mümkün.

        TÜRK DÜNYASI UFKU

        Aynı Türkiye, İslam dünyasında hatırı sayılır bir ilgi odağı olmaya devam ediyor. Ülkemizin siyasi anlamdaki İslami tecrübesini, farklı ülkelerdeki süreçler üzerinden okuma hatasını ısrarla sürdürenler, yaklaşan seçim öncesinde yine aynı koroyu seslendiriyor. Bu kapsamlı tartışmaya sadece şu notu düşmek istiyorum. Bizim demokratik tecrübemiz, İslam dünyasındaki herhangi biriyle karşılaştırılabilir olmaktan hayli uzak. Daha köklü, gelenekle bağını sürdüren ama aynı zamanda modern kurumları ve tercihleriyle öne çıkan özelliklere sahip. Bu yanıyla daha nitelikli tartışmalarla ele alınmayı fazlasıyla hak ediyor açıkçası.

        Önümüze çıkan yeni bir ilgi alanından söz etmezsek tablo eksik kalabilir. “Türk dünyası ufku” diye adlandırabileceğimiz bu alanda, beklenenden daha hızlı mesafe alınıyor. İkinci Karabağ Zaferi, Azerbaycan’la kurulan stratejik ittifak, bu denklemde İngiltere’nin ve İsrail’in rolüyle, seçim sonrasında Türkiye’yi ne bekliyor sorularına belli cevaplar bulabiliriz.

        “Türk dünyası” başlığına AK Parti ve MHP’nin ana aktörleri olduğu Cumhur İttifakı üzerinden bakmak da gerekiyor. BBP ve YRP’nin de katıldığı bu dizilişin, böyle bir vizyona yönelik boyutu olduğunu ifade edebiliriz.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya-Ukrayna çatışmasında kurduğu dengeyle, hem yaptırımların hem de savaş sürecinin dışında kalmayı hedefledi ve başardı.

        Bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu, 14 Mayıs seçimleri sonrasında bir değişime uğrayıp uğramayacağı emin olun dünyada pek çok yerde tartışılıyor.

        İktidar değişirse bu dengenin yerini farklı politikalar alabilir mi sorusu da elbette.

        Muhalefetin dış politikadaki her soruya “metinlerimizde var” cevabını vermesini bir kenara bırakırsak, Türkiye’nin ana politikalarına dair fikirlerini ve muhtemel hamlelerini elbette hepimiz merak ediyoruz.

        Kazandıkları takdirde bizi ne bekliyor sorusunun cevabına, ittifakı oluşturan aktörlerin söylemleri ve metinleri üzerinden bakalım bir sonraki yazıda.

        Diğer Yazılar