Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta hakkında yazmak istediğim bilim haberleri sayısız. Oturup potansiyel konu başlıklarını sıralamaya başladım:

        “Plüton’un fotoğraflarını çektik de ne oldu?”, “Bilim gelişiyor, ya biz?”, “Hayvanların düşünen canlılar olduklarına karar verildi”, “Küresel iklim değişikliğinde son nokta”, “Son 10 yılın en büyük tıbbi buluşu”, “Cep telefonlarımızla bizi avlayanlar”... Liste böylece uzayıp gidiyor. Kararsız kalınca, “Bu hafta ilginç bilimsel buluşlarla dolu hangi konuyu yazsam?” diye eşimin fikrini sordum. Ne sorduğumu duymamış gibi başını bilgisayarından kaldırıp “Bayramın sadece ikinci gününde, trafik kazalarında 64 kişi ölmüş, 315 kişi yaralanmış, yaralılardan bazılarının durumu çok ciddiymiş” dedi. Durakladım... Trafik kazalarına farklı bir duyarlılığım var. Bu “canavar” yüzünden kaybettiğim, o kadar çok sevdiğim arkadaşım var ki... Bir anda yazmak istediğim bilim haberleri kafamda kendiliğinden arka plana itiliverdi.

        Türkiye’nin birçok yerinde (özellikle turizm bölgelerimizde) yollar genişletilerek güzelleştirildiği halde niçin hâlâ dünyada trafik kazalarının en çok görüldüğü ülkeler listesindeyiz? Üstelik can güvenliği çok daha yüksek, teknolojisi akılları durduracak türden araçlara binmeye başladık. Eğitim seviyemiz de tırmanıyor hızla... Geçen senelerden kulağa küpe olacak binlerce trafik faciasının farkındayız ama hâlâ bayram ve yaz tatilleri gelince “Dur bakalım bu sefer kaç kişi kurban gidecek?” diye elimiz yüreğimizde bekliyoruz.

        Okul derslerindeki gibi “1. Sürat yapmayın, 2. Emniyet kemerlerinizi takın, 3. Kurallara uyun, 4. Araçlarınızı bakımdan geçirin, 5. Birbirinize saygı ve anlayış gösterin” tarzında klasik (zaten bildiğiniz) konuları yazmak değil amacım. Ben olan kazalarda göz ardı edilen, pek de akla gelmeyen BÜYÜK bir sebebin altını çizmek istiyorum bu hafta. Bu öyle bir sebep ki 500 yıl daha geçse, 10 şeritli gidiş geliş yollar da yapılsa kolay kolay değişmeyecek bir gerçek: Aracın içerisinde kopan aile tartışmaları yani kısacası karı-koca dırdırı... Hatta düşündükçe gözümde bir-iki senaryo bile kendiliğinden oluşuveriyor: Yola çıkmak üzere bavullar hazırlanmış, sabah heyecanla herkes araca binmiş. Çocuklar arkada, anne ve baba önde. Herkes pek mutlu. Bir süre sonra baba, anneye sorar: “Akşamları serin oluyormuş orada, kalın bir şeyler aldın mı benim için?” Yanıt: “Yoo, almadım. Temmuzda sıcak olur.” Ardından ikinci soru gelir: “Mayomu aldın mı?” Yanıt hazırdır: “Hayır! Mayonu da ben mi düşüneceğim? Çocukları zor hazırladım.” O sırada arkadan çocuklar söze karışır. “Anne ben sıkıştım.” Öndeki ebeveynler patlar: “Daha yeni bindik yahu!” Ağlamalar başlar. Baba, hâlâ eşine kızgındır: “Nasıl olur da mayomu almazsın, denize gidiyoruz.” Yorgun annenin isyanı arkadan gelen çocuk korosu arasında solo soprano olarak yerini alır. Baba tüm hıncıyla arkadan gelen avaz avaz çığlıklara müdahale etmeye başlar: “Kesin sesinizi!” Anne zaten gerilmiştir. Standart sözleri sıralamaya girişir: “Çocuklara bağırma! Bende suç zaten... Tatil bizim neyimize?” Ve zembereği boşalmış gibi artan dozda yıllar önceki tatillerde yaşanan tatsız anıları bir bir hafiza bohçasından dökmeye başlar... Aracın içerisinde 3. dünya savaşını başlatacak güçte bir gerginlik yavaş yavaş tırmanmaktadır. O sırada arkadan bir araç selektör yaparak, korna çalarak zaten sinirden hız limitinin üzerine çıkan bu aile aracına “Kenera çekil, geçeyim” çağrısında bulunmaktadır. Direksiyondaki baba gerilmiş keman teli gibi... Yol vermemek için gaza daha da çok basar, olmadık atraksiyonlar, sollamalar ardı ardına gelir... Tam o sırada, karşıdan da içerisinde başka bir aile dramı yaşanan araç, büyük bir hırsla ve gözü karalıkla yanlış sollamayla yaklaşmaktadır...

        Evet! Ardından olabilecekleri yazmaya ne gönlüm ne de elim varıyor...

        Ne dersiniz? Tam olmasa da bu olayın benzer bir versiyonu tanıdık geldi değil mi? “Aaa yok uzun yollarda araç içerisinde tartıştığımız vaki değildir” diyorsanız. Bravo size. Uluslararası yapılan istatistiki araştırma sonuçlarına göre yüzde 5 gibi bir azınlığın içerisine giriyorsunuz. Evet bu konu üzerine sigorta şirketlerinin finansörlüğünü yaptığı bilimsel araştırmalar bile gerçekleştirilmiş. Binlerce aile üzerinde yapılan araştırmalara göre uzun yolculuklarda yüzde 95 ailede (çocuklu ya da çocuksuz fark etmiyor) ilk tartışma, yolculuğun ortalama 33. dakikasında başlıyor. Hem de sudan sebeplerle: Dinlenecek müzik, direksiyondakinin şoförlüğüne eleştiri, adres arama, mola yeri, araçta sigara içme, vb...

        Bu gerçeğin ardından psikologlar tek çözüm öneriyor: Bu durumda derhal aracınızı kenara çekin ve tartışma sonlanıncaya kadar mola verin. Unutmayın, sizi bir aile yapan resmi ya da genetik bağlarınız değil, birbirinize karşı olan saygı ve sevginiz. Ne mutlu size ki yolculuk yapma şansı yakalayabilmişsiniz. Yolun sonunda yaşanacak güzel şeyler var. Gerisi çözülebilir teferruat. Hiçbir şey hayatınızdan önemli değil.

        BU ARAÇ HERKESİN HARCI DEĞİL!

        TEKNOLOJİ kendi kendine giden araçları çoktan üretmiş durumda. Biniyorsunuz, gideceğiniz adresi bilgisayar sistemine giriyorsunuz, arkanıza yaslanıp ne direksiyon, ne fren, ne gaz dokunmadan yolculuğun keyfini çıkarıyorsunuz. Aracınız gideceğiniz noktada yine kendi kendine park ediyor. Müdahale etmeniz gereken durumlarda ise bir düğmeye basıp otomatik hizmeti durdurarak normal araç gibi kullanmaya devam edebiliyorsunuz. Peki böylesi bir teknoloji var da neden hizmete sokulmuyor? Çünkü bu teknolojiye ilave edilmesi gereken başka özellikler var. Kazaları engellemek için etrafındaki araçlarla bağlantı kurabilmesi gerektiği düşünülüyor.

        Rathenau Enstitüsü’nde devam etmekte olan teknolojik araştırmalar tamamen bu konuya konsantre olmuş durumda. Henüz tamamlanmamış bir teknoloji gibi görünmekle birlikte Volvo, 2017 yılında bu tür otomobilleri satışa çıkaracaklarını ilan etti bile.

        Gelelim bu araçlarla ilgili en can alıcı (etik) tartışmaya: Teknoloji her ne kadar mükemmel araçlar üreteceğini iddia etse de doğal olarak ya mekanik sebeplerle ya da karşıdan gelen aracın yapacağı bir hatayla kaçınılmaz kazalar ortaya çıkabilecektir. Madem bu araçlar akıllı araçlar ve saniyeler içerisinde karar verebilecek güçte olacaklar, kaçınılmaz kaza anlarında çok sayıda insanın ölme ihtimali yüksek gibi göründüğünde kendisini ve sahibini imha etmeye göre mi planlanacak? Aynı soruyu bir örnek vererek soracak olursak: Aracın tekerleği patlasa, kontrolden çıksa ve hızla, karşıdan gelen ve içinde onlarca öğrencinin bulunduğu bir okul otobüsüne çarpmak üzereyse, kendisini -içindekilerle birlikte- yok etmeye göre planlanmalı mıdır? Bu karar etik midir? İşte bu sorular geçen hafta Birmingham Alabama Üniversitesi Etik Komitesi’nde tekrar gündeme getirildi. Karar ne olursa olsun; gerektiğinde çok sayıda insanın hayatını kurtarmak için kendisini yok edecek bir aracı kimler almaya cesaret edecektir merak ediyorum.

        Diğer Yazılar