Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇÖZÜM süreci neden bu hale geldi ve bu durumun sorumlusu kim?

        Bu soruyu cevaplayabilmek için 21 Mart 2013’e dönmemiz ve Abdullah Öcalan’ın kalıcı bir barış için önerdiği referansa dikkat etmemiz gerekir: “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.”

        Hatırlanacağı gibi, Kürtlerin çoğunluğu bu çağrıya evet dedi. Türklerin çoğunluğu da, silahlar tamamen susacaksa, yeniden bir ve beraber olacak isek, barışa şans vermek gerekir, barış niyetini karşılıksız bırakmamak gerekir dedi. Ben de böyle dedim.

        Öcalan sempatizanı filan değilim. Tek düşündüğüm “barış için bir imkân” olduğuydu.

        Çözüm heyeti görevi sırasında “Ya sözlerini tutmazlarsa, ya daha da azarlarsa?” diye soran ürkek ve ürkmekte haklı insanlara hep aynı şeyi söyledim. “O zaman yine savaşılır. Ama şimdi, bu şansı ıskalamayalım.”

        Son olayların çözüm sürecinde ciddi bir kırılma yarattığı ortada. Ancak Başbakan Davutoğlu, akil insanlar heyetini topluyor. Bu, devlette sürecin devamlılığı yönünde samimi bir irade bulunduğunun göstergesi.

        İmralı ile de müzakere ediliyordur diye düşünüyorum.

        Zira eğri oturalım doğru konuşalım; PKK, HDP ve Türk solu + liberal entelijansiya kamusalının içinde kalıp yalan sağanağına maruz kalanları Türkiyeliliğin gereğini yapmaya, yani barışa davet edecek tek figür hâlâ Öcalan.

        Diğer figür ise aşağı yukarı şöyle bir şey...

        “Kobani’de gelişecek bir katliam yarın İstanbul’da bir katliam demektir. Yarın Antep’te bir katliam demektir. Konya’da bir katliam demektir. İzmir’de bir katliam demektir. Rojava, öyle komşu filan da değil Türkiye’nin kendisidir. Bu savaş kesinlikle Türkiye’yi de vuracak. Türkiye bu politikadan vazgeçmezse Rojava’daki direniş Türkiye’nin dört bir tarafına yayılacak. Kürtler bunu kabul eder mi? Türkiye birbirine girer. Her taraf Kobani, Efrîn, Cizre olur. Kanton sistemi Rojava’yla sınırlı kalmaz, Kuzey Kürdistan’ın her yerine yayılır.”

        KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın 8 Ekim tarihli açıklamaları böyle. Devamında Türkiye’deki çözüm sürecine başından beri hiç inanmadığını, hiç taraftar olmadığını gösteren şu laflar var: “Kuzey halkı da şimdiye kadar bazı yerlerde biraz seyirci kaldı, zayıf kaldı. Bu durum aşılmalı. Her yer gerçekten Kobani haline gelmeli.

        Her yer Kobani haline gelmeli imiş. Çünkü Kobani’de uygulanan politika ile aslında Diyarbakır ve Dersim’de uygulanan aynı şeymiş. Böyle diyor.

        AK Parti, IŞİD’e destek veriyor tantanası Türkiye Cumhuriyeti devleti eşittir IŞİD’e kadar geldi! IŞİD Musul’a saldırırken, Erbil’e saldırırken, Suriye muhalefetinin önemli isimlerini katlederken insanlık kaybolmuyordu, ne zaman ki ABD önderliğinde IŞİD’e karşı ciddiyetten uzak bir IŞİD ile mücadele kampanyası başladı, arkadaşların vicdanları başlarına geldi. Şaka olsa gerek, ama komik değil.

        Bir yandan Rojava kantonlarının kurulmasında bir hayli “emeği” olan İran’ın ajandasını tahkim etmek için bir vekâlet savaşı veriyor, bir yandan da “IŞİD’in panzehiri” lansmanıyla, kadın askerlerine övgüler düzen İsrail-ABD basınının gazlamasıyla, ABD’ye partnerlik yapabilecek cici terör örgütü payesini kapma peşindeler ve Türkiye’den hızlı bir biçimde kopuyorlar.

        Oysa şimdi Kandil’in, PYD’nin ajandasını takip eder görünen HDP’nin de, Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyan Selahattin Demirtaş’ın da birkaç ay önceki iddiası buydu: Türkiyeli olmak. HDP’yi Türkiye partisi yapmak.

        Türkiye çözüm sürecini devam ettirme niyetinde. İmralı da, PKK-HDP-PYD çizgisinin gerçekleştirdiği son olayların en başta Kürtlerin midesini bulandırdığının farkında.

        Çözüm süreci başladığında “Nedir öyle İslam kardeşliği filan, bunun bir fiyatı olmalı!” diyen PKK’lılara Türkiye’yi kaybetmenin de bir fiyatı olacağını anlatabilecek tek kişi her şeye rağmen hâlâ Öcalan.

        Ayrıca, süreci sabote etmek isteyen uluslararası aktörlerin Erdoğan’ı ve kendisini yok etmek dahil her şeyi yapabileceğini söylediği günlerde tam da bu günleri kastettiğini hatırlıyor olmalı.

        Son bir kez daha anlatmalı.

        Diğer Yazılar