Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Estonya/Tallinn

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde başka Avrupa şehirlerini de kapsayacak gezilerinin ilk durağı LetonyaEstonya. “Neden Letonya?” sorusunun ise birkaç nedeni var. Birincisi, her zamanki gibi tarım ve ekonomi alanında imzalanacak stratejik işbirliğine yönelik anlaşmalar söz konusu. Ama en önemlisi, önümüzdeki ocak ayından itibaren AB dönem başkanlığını Letonya’nın yürütecek olması. Bu başlangıcı eğer bir terslik olmazsa Erdoğan’ın önümüzdeki ay Paris’e yapacağı yolculuk izleyecek. AB hedefinde isteksizlik ya da belirsizlik yok, ancak gündem ister istemez IŞİD ve Türkiye’nin ekonomik durumunun kötüye gittiğine ilişkin kara propagandalar.

        Konuştuğumuz kaynaklar, Obama’nın Esad’ın gitmesi gerektiği konusunda Türkiye’ye giderek daha çok hak verdiğini belirtiyor. Ancak ABD hâlâ eğit-donat sistemi ve hava harekâtının IŞİD ile mücadeleye yeteceği kanısında. Bu ise Türkiye ile fikir ayrılığının devamı demek.

        ABD, kara harekâtının gerekliliği konusunu anlıyorsa da kendisi adına istekli değil. Tıpkı İngiltere ve Almanya gibi, kendisi adına vekâleten IŞİD ile mücadele edecek bir gücü konumlandırıp rahata erme arzusunda. Mümkünse hiç taviz istemeden ve mümkün olabilecek en ağır bedeli ödeme pahasına yapabilecek, meşru sınırlara riayet edecek ve uluslararası anlaşmalara mutabık kalacak şekilde yapacak bir düzenli ordu yapsın. Cinderella’nın rüyası gibi.

        Türkiye ise IŞİD’i yaratan siyasi sebep olması hasebiyle kara harekâtı şart, kara harekâtı için hep beraber olmak şart, artı uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge şart, Suriye ve Irak’ta demokratik dönüşümü sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi şart şeklindeki koşullarda ısrarlı. Dolayısıyla “değerlendirme aşaması” sürüyor. Hatta tam da bu koşullar zinciri nedeniyledir ABD, Kobani üzerinden PYD ile görüşmek, PYD’ye silah vermek gibi işlerle şartları kendi istediği sulara doğru kovalamaya çalışıyor.

        Ancak ABD’nin havadan silah atmak yoluyla güya PYD’ye yardım yapması sonrası yaşananlar Türkiye’yi bir kez daha haklı çıkardı. Çünkü balyalardan biri IŞİD’in geline geçti ve ABD makara konusu bile oldu. Eşzamanlı olarak Türkiye’nin peşmergenin geçişi için koridor oluşturma teklifi ise işlevsel bir plan olarak devreye girdi.

        Öte yandan PYD’nin hem Kobani için dünyayı ayağa kaldırması, hem Türk askeri sokmamakta direnmesi, hem peşmerge istememesi ama sonra olur demesi gibi onlarca meselenin arasında ilginç bir ayrıntı daha var. Konuştuğumuz yetkililer, Barzani’nin 2000 peşmerge göndermeyi teklif ettiğini ama Salih Müslim’in bu kez de “sadece 150” diye dayattığını aktarıyor. PYD sadece silah elde etmek ve açılan koridordan YPG’lilerin geçmesiyle ilgileniyor. Amaç: YPG’yi meşrulaştırmak.

        IŞİD, Musul’a saldırdığında bu kadar kıyamet kopmamıştı. IŞİD Telabyad’a, Bayırbucak’a saldırdığında dünyanın ruhu bile duymamıştı. Savaş halinde olmadığı Sünnileri öldürdüğünde, Suriye muhaliflerine zarar verdiğinde ABD’nin hiç sesi çıkmadı.

        Türkiye’ye yerleşen mültecilerden 34 bin yeni bebek doğmuş. 68 bin eğitim yaşına gelmiş çocuk var. BM’den, ABD’den ve AB’den bu bebeklerin ve çocukların sağlık, eğitim, bakımına ilişkin tek bir destek, yardım sözü yok.

        Bu arada Türkiye sadece bir ayda Kobani’ye 10.5 milyon dolarlık yardım yapmış, esamisi okunmuyor ve Kobani, Türkiye’yi dövmek için kullanılan bir sopaya dönüştürülüyor.

        “Neden sadece Kobani?” sorusu sorulduğunda ABD’li yetkililer şu cevabı veriyormuş:

        “Kobani’yle ilgili defacto bir durum oluştu. Çok vahşice saldırılar dünyanın gözü önünde oluyor. Uluslararası basın çok ilgili. Kobani’yle ilgili çok ciddi bir PR yapılıyor, halkımız bundan etkileniyor. Medya faaliyeti yoğun baskıya dönüşüyor.”

        Anahtar sözcükler: “PR. Medya faaliyeti. Baskı.”

        PYD-PKK çizgisi üretiyor, “paralel ekip” ve “hoşnutsuz liberaller” Batı ile iyi ilişkilerini kullanarak yaşananları anti-Türkiye bir kıvama getirip servis ediyorlar. Sonuç itibarıyla Türkiye, AB süreci için çıktığı yolda bile “IŞİD ile alakamız yok” savunması yapmak durumunda kalıyor.

        Bütün bunlarda anti-Türkiye hattının PR faaliyeti dağları aşmış iken, “Türkiye” sevdalılarının “Biz bize yeteriz” türküsüyle yetinmesinin de payı var. Maalesef Erdoğan ve Davutoğlu vizyonunu sahiplenen/sahiplenmiş görünen analist ve stratejistlerin dış kamuoyu oluşturma konusunu küçümsemesinin payı da.

        Diğer Yazılar