Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ERDOĞAN’ın Letonya-Estonya gezisinde gazetecilere verdiği mülakatın en önemli kısmı, Kobani üzerinden yaşanan olaylarda PYD’yi aşan bir üst akıla işaret etmesiydi.

        Orada bulunan herkes haliyle sordu: “Kim/ kimler?”

        Cumhurbaşkanı Erdoğan da haliyle cevap vermedi.

        Bir devletin başında bulunan kişilerin makamları ülke ya da çeşitli ülkelerin oluşturduğu odakların ismini vererek konuşmaya müsait olmayabilir. Ayrıca olağan şüpheliler zaten ortada.

        Suriye meselesinin aslında sadece Esad- Türkiye gerilimi yaratmadığı, Suriye’de karşımıza dikilenin işin aslında ve özünde İran olduğu herkesçe bilinen bir olgu. PYD’nin Rojava hamlesinin arkasındaki güçlerden biri olduğu da. İsrail’in IŞİD’e karşı YPG güçlerine övgüler düzdüğü malum. İsrail, Türkiye’ye zarar veren her süreci destekleme eğiliminde.

        Ama Erdoğan, İran’a ve İsrail’e “üst akıl” der mi? Sanmıyorum. Bu sorunun cevabı son zamanlarda sık sık işittiğimiz “Sykes-Picot düzeninin çöküşü” ve “Bu çöküşe direnen küresel oyun kurucular”, hatta “2. Sykes- Picot’un devreye sokulma çabası” vurguları hatırlanarak cevaplanmalı.

        Uzatmayayım, bence Erdoğan’ın üst akıldan kastı ABD.

        Zira Erdoğan’ın “Kobani bizim için stratejik olabilir de sizin için neden bu kadar stratejik?” sorusunun sorduğu adres ABD. Soruya Erdoğan’ın ifadesiyle ciddi bir cevap veremeyen de ABD.

        Nedir o tatmin edici olmayan cevap? Kulislere göre ABD, medya baskısından dolayı kendi kamuoyuna Kobani ile ilgili bir şeyler yaptığını göstermek zorunda kaldığını söylüyor. Erdoğan’ın bizzat söylediğine göre ise ABD, “IŞİD burayı düşürdüğü anda, ‘Bak ben koalisyon güçlerine karşı bir zafer kazanmış olacağım’ diyebilir, bunu istemeyiz” diyor.

        Oysa bu cevabın kendisi başka sorular doğuruyor. Erdoğan’ın dün yayınlandığımız mülakatında sorduğu sorular: “Peki aynı şeyi İdlib, Rakka düştüğünde niye düşünmediniz? IŞİD oraları da işgal etti. Aynı şekilde Irak’ın üçte biri de malum IŞİD’in işgali altında, orada niye bunları vurmadınız? Erbil’e 30, 40 kilometre yaklaştıkları zaman niye vurmadınız? Orada da ağırlıklı olarak Kürtler var. Erbil giderse neler olur, bunu neden düşünmediniz?”

        Sahi neden? Kobani’nin Rojava ile bir bağının kalmadığını Foreign Policy’nin yayınladığı haritayı gören herkes biliyor. Bu harita aynı zamanda son günlerde neden sürekli “koridor” konuştuğumuzu da anlatıyor.

        Kobani’nin düşmemesi IŞİD ile PYD arasındaki güç dengesinde önemli bir yere tekabül etmiyor. Sadece şöyle bir anlamı var: Mahmur Kampı yerle bir olmuş, sahada herhangi bir başarısı ya da askeri gücü kalmamış PKK çizgisini PYD’nin (YPG’nin) olası bir askeri başarısıyla perçinlemek istiyorsanız, PKK-YPG güçlerini Ortadoğu’nun yeni seküler silahlı örgütü olarak tanımlama üzerinden bir algı mühendisliği üzerinde çalışıyorsanız, o zaman Kobani’deki çatışmayı bir fırsata dönüştürürsünüz elbette. ABD de bunu yapıyor.

        Obama yönetimi ya da derin ABD fark etmez, Erbil’in neredeyse IŞİD’in eline geçiyor olmasını o kadar da dert etmediler; çünkü Türkiye ile “izinsiz” enerji antlaşması yapan Barzani, bir dersi hak ediyordu.

        Kobani, gerek Erdoğan’a ve Davutoğlu hükümetine, gerekse Barzani’ye iplerin kimin elinde olduğunu gösterme fırsatı ABD için.

        “Ben istersem bölgede ikinci bir İsrail oluşturur, bunu da “kadın savaşçıları olan”, “seküler/cici” örgüt lansmanıyla PYD’ye yaptırır, iç barışını temin etme amacıyla yürüttüğün çözüm sürecini batırır, bütün iddialarını ters yüz ederim” diyor, “O yüzden güvenli bölge, uçuşa yasak bölge ısrarından vazgeç, koalisyona koşulsuz katıl”.

        Bu bir teklif değil, tehdit.

        Türkiye’nin sahip olduğu askeri potansiyeli bedelsiz, karşılıksız kullanmak için yapılan bir dayatma. Türkiye’den beklenen 1295 km’lik sınırının her yerinden IŞİD tehdidine açık hale gelmesine rıza göstermesi, askerimizi asimetrik saldırılara açık bir sahada belki yıllarca sürecek bir sürek avına çıkarması.

        Bir yılı aşkın bir süredir, Türkiye’yi “Esad’lı çözüm”e ikna etmenin eldivenli yollarını aradı. Şimdi “ya istikrarsızlık” ya “IŞİD” diyor.

        “Kırk katır” ve “kırk satır” olarak da anlayabilirsiniz.

        Diğer Yazılar