Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önce devrimci halk savaşı ilan ettiler.

        “Halk, KCK yapılanması içindeki yerini gayet iyi bildiği HDP’ye barajı aşırtıp fazladan 3 puan daha veriyorsa bu iş tamamdır” diye düşünmüşlerdi çünkü. Oysa halk, HDP’ye farklı bir anlam yüklemek istiyordu. HDP’yi PKK’dan kurtulmanın atlama taşı olarak kullanmak istiyordu. Büyük oranda da korku vardı.

        HDP’nin genel seçimlerde yüksek oy aldığı yerlere bakın. Çoğu, HDP’li belediyelerin güçlü olduğu yerlerdir. Kimin kime oy verdiği mahalle mahalle, ev ev bilinir. HDP’li belediyeler tarafından yönetilen illerde, ilçelerde KCK’nın apartmanlara kadar atadığı “temsilci”ler vardır.

        Bir mahalleden, hatta apartmandan fire varsa kimden kaynaklandığını bilirler. Ondan sonra gelsin baskılar, gitsin dayatmalar. İnsanları aileleriyle tehdit ederler, çadır mahkemesinde sorgularlar, en iyi ihtimalle de arazisinden yol geçirirler, değerini düşürürler.

        Bölge ahalisi üzerinde bu şekilde vesayet kurmuş durumdadırlar. Sonra bunun adı “Halk HDP dedi” olur.

        HDP’nin güçlü olduğu illerde, ilçelerde başka bir partiye oy verdiğinin bilinmesi ölümle de sonuçlanabilecek bir maceraya atılmaktır. Bunları biliyoruz ama hadi bir anlığına unutalım ve halk, “Bizim kimliğimizi temsil eden bir parti olarak HDP Meclis’te olsun” demiş, o yüzden oy vermiş olsun.

        Aynı halkın PKK’nın ajandasına sahip çıkmadığı ortadadır. Öyle olsaydı PKK çağırdığında sokağa çıkarlardı. Ama çıkmadılar.

        HDP, Türkiyelileşmeyi milleti karşısına almak olarak anladı ve yanlış bir okuma yaptı. Örgütten bağımsızlaşmak yerine örgüt tarafından rehin alınma durumunu tahkim eden HDP, tabanının tercihlerini okumakta da başarısız.

        PKK, Suriye’de beliren fırsatları kendi egemenlik alanını tahkim etmek için kullanabileceğini, ABD tarafından YPG’ye verilen desteklerin günün sonunda PKK-PYD hâkimiyetinde bir yönetimle sonuçlanacağını düşündü.

        O da yanıldı. Haberler PKK için o kadar da iyi değil. Önce Uluslararası Af Örgütü’nden PYD’nin köy boşaltmak suretiyle gerçekleştirdiği etnik temizliğe dair bir rapor çıktı. Daha sonra Suriye’deki Süryani ve Ermenilerden oluşan 16 kurum bir bildiri yayınlayarak PYD’yi kınadı. PYD ve YPG, Kürt güçlerini insan haklarını ihlal etmek, özel mülkü gasp etmek, zorla askere almak, haksız vergi koymak ve kilise okullarının müfredatına müdahale etmekle suçladılar.

        YPG’nin sadece “kafa kesme” sicili yoktu, diğer ihlaller konusunda en radikal terör örgütlerinden bile önde gidiyordu. Dünya bunları da duymaya başladı.

        Derken ABD Savunma Bakanlığı, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin askeri kanadı YPG’ye artık silah ve mühimmat vermeyeceklerini açıkladı. DHA’nın haberine göre ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner de kararı teyit etti ve ardındaki gerekçeyi açıkladı: “PYD’nin Suriye’de etkili olduğu bölgelerde yarı özerklik ilan etmesini istemiyoruz. Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü konusunda kararlıyız.”

        PYD ve YPG arasında tartışma çıktığı da bir vakıa.

        PKK, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin açtığı barış kapısından geçmek ve Kürtlerin Türkiye’ye entagrasyonunu kolaylaştırmak yerine “daha çok savaş” isteme yoluna gitti. Beyaz Türkler ve ulusolcu, anti Erdoğanist liberallerden de destek alarak, belki onların gazına gelerek ihanetinin çıtasını yükseltti.

        Genel seçim sonuçları da yaptıkları hatalı okumayı değiştirmedi, bilakis çılgınlıklarını perdahladı.

        Silvan’da ve Cizre’de yine olaylar var. Yine işgal ettiler, yine hendekler kazdılar, kamu binalarına, hastanelere roketatarla ateş ettiler. Hastanede diyaliz makinesine bağlı hastalar vardı, acımadılar.

        HDP ise bu eylemlere “direniş” diyor. Yarın Meclis açıldığında bu milleti temsilen yemin edecekler, o sıralara oturup Türkiye hakkındaki kararları oylayacaklar ama hâlâ PKK’nın açtığı mecrada, kurduğu ülküde hiç durmadan yürüyor görünüyorlar.

        Öcalan’ın heykelini dikmekten bahseden, PKK’nın Türkiye’yi tükürüğüyle boğacağından bahseden, Kaleşleri devlete çevirmeyi bildiklerini söyleyip bununla övünen, 1 Kasım öncesi PKK’nın üstlendiği cinayetlerden kasıtla “Devlet yaptı” diyecek kadar ciddiyetsiz davranan bir HDP’nin normal şartlarda var olması imkânsız.

        HDP’nin varlığı, demokrasinin Kürt halkının geçmişte yaşadığı acılara verdiği yüklü bir tazminattan ibarettir.

        Keşke kıymetini bilseydi de “Buna değdi” diyebilseydik.

        Diğer Yazılar