Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Erdoğan ile Davutoğlu görüşmesine kilitlenmişken Avrupa Komisyonu’ndan çarşamba günü için beklenen girişim gerçekleşmiş, komisyon Türkiye-AB mülteci antlaşması çerçevesinde Türklere vize muafiyeti getirilmesi gerektiğini hukuki olarak tavsiye etmişti.

        Başbakan Davutoğlu’nun istifası netleştikten sonra ise AB-Türkiye Delegasyonu Başkanı Hansjörg Haber, düzenlenen bir basın toplantısında, “Davutoğlu hükümetiyle iyi bir işbirliğimiz vardı, mülteci anlaşması bu hükümetin önerdiği bir girişimdi. Bu anlaşmayı tamamına erdirebilmek için teknik konularda devamlılığın yanı sıra, kriterlerin yerine getirilmesi için de gönüllü olunmasına ihtiyaç duyulmaktadır” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise cuma günü söz konusu işbirliği çağrısına karşı sert bir yanıt verdi: “Kusura bakma, biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git!”

        Türkiye-AB arasındaki mülteci anlaşması sayesinde 2015 Kasım’ında 6880 olan günlük ortalama mülteci sayısı, anlaşma uygulanmaya başladıktan sonra günde ortalama 60 civarına inmişti. Ancak mültecilerle ilgili projelere ayrılması için Türkiye’ye verileceği söylenen yardım hâlâ gerçekleşmemiş, buna mukabil Türklerin vize muafiyetiyle ilgili kazanım adına epey mesafe kaydedilmişti.

        Erdoğan’ın çıkışıyla beraber Türkiye ile böyle bir anlaşmaya girilmemesi gerektiğini iddia edenler de rahat bir oh çekmiştir herhalde. Hatırlanacağı gibi Fransa ve Almanya ortak bir metinde, Türkiye anlaşmasına, belli koşullarda başvurulabilmesi için bir “acil durum freni” iliştirilmesi çağrısında bile bulunmuştu. Türkiye’nin 72 kriterden 10’a yakınının henüz yerine getirilmemiş olması sıkıntı sebebiydi. En zorlu olanları ise şunlardı:

        1- Türkiye’nin veri koruma kurallarının bazı güvenlik kurumlarını da kapsayacak şekilde güçlendirmesi.

        2- Terörle mücadele alanında yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi.

        3- Türkiye’de siyasi partilerin finansmanı konusunda şeffaflığı artıracak yolsuzlukla mücadele tedbirleri.

        1 Mayıs 2016 tarihli Financial Times’ta yayınlanan Mehul Srivastava, Alex Barker imzalı makalede şu ifadeler yer aldı: “Avrupa Konseyi parti finansmanını şeffaflaştırmak amacıyla adaylar ve partiler için daha titiz finansal bildirimleri de içeren yolsuzlukla mücadele düzenlemelerinin uygulanmasını talep ediyor. Ankara ise neredeyse 10 yıldır bu tip reformlara direniyor.” Makalede ayrıca Türkiye’nin terörle mücadele sürecinde olması, birçok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulama ve hakları genişletme yoluna gitmesinin önündeki engeller olarak zikrediliyordu.

        Gelinen nokta, AB-Türkiye arasındaki anlaşmanın hayata geçmeyeceğini, buna Erdoğan’ın izin vermeyeceğini ileri sürenleri haklı çıkarmış gibi. Ama meselenin başka boyutları da olabilir. Zira konu AB kriterleri ve mülteci anlaşması dahil her türden ilişkiler olsa, Cumhurbaşkanı’na yakın bir isim olan eski AB Bakanı Egemen Bağış komisyonun tavsiye açıklamasını coşkulu ifadelerle kutlamazdı diye düşünüyor insan... Bağış, 4 Mayıs’ta Twitter hesabından yaptığı açıklamada şöyle demişti: “Cumhurbaşkanı’mızın talimatıyla yıllar evvel başlattığımız ve 16 Aralık 2013’te imzalanan süreç ilerliyor. Şükür!” Bu açıklamayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Azerbaycan- Hırvatistan ziyareti dönüşünde yaptığı “vize muafiyetiyle ilgili ilk önemli girişimin 2013’te kendisi tarafından yapıldığı” hatırlatmasını ekleyiniz.

        Erdoğan’ın restini, atılan adımları uygunsuz bulmasından ziyade, söz konusu gelişmeleri açık ve bir hayli provokatif biçimde sadece hükümete hasreden ve Erdoğan’ın muhataplık pozisyonunu reddeden tavırlara tepki olarak okumak da mümkün görünüyor.

        Dolayısıyla sadece birkaç gün içinde gelinen durumla ilgili olarak en çok Martin Schulz’un tepkisini merak ediyorum.

        Hatırlanacağı gibi, “En ufak bir eleştiride büyükelçiye nota veren biriyle nasıl böyle bir göçmen anlaşması yapılabilir?” diye soran gazeteciye elini tabanca gibi doğrultarak poz vermiş ve “Biz Erdoğan ile bir anlaşma yapmadık, biz Türkiye Cumhuriyeti’yle, Davutoğlu’nun başbakanlığındaki Türk hükümetiyle anlaştık. Kendisi oldukça ciddi bir ortak” demişti. Bu tavır Erdoğan-Davutoğlu arasındaki gerilimin daha da artmasında, hatta belki ilişkinin kopuş noktasına gelmesinde rol oynamıştı. Erdoğan cuma günü yaptığı açıklamayla şunu söylemiş oldu: “Artık Avrupa olarak her tür anlaşma ve görüşme için tek muhatabınız var. O da benim ve gayet ciddiyim.”

        Diğer Yazılar