Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin Atalay Filiz ile imtihanı bir hayli acıklı oldu. İnsanlar hikâyenin kurban tarafıyla değil, avcı tarafıyla özdeşleştiler. Özgecan Aslan için akan gözyaşları, Atalay Filiz’i evine alıp destek olduğu halde onun tarafından hunharca katledilen Fatma öğretmen için akmadı. Olga Seregina için akmadı. Elena Radchikova ve Göktuğ Demirarslan için de akmadı. Sahiden bir kişinin ölümü trajik. Sayı fazlalaşınca istatistik oluyor, “başarı” oluyor, Sanat ya da zanaat oluyor. Öyle ki kendi kendisinin parodisi emniyet teşkilatımız, selfie çektirmek için Filiz’e doğru kaykılırken iltifat etmeden geçemiyor. “Sen ki üç yıl boyunca kaçabildin, valla helal olsun, gel bi’ selfie yapalım.”

        Yanıt: “Yapalım abi...”

        Böyle helalleşmeli, “Ne keseyim abime?...”li, milletçe giriftar olunan “Nihayet bizim de bir milli seri katilimiz oldu” şeklindeki çocuksu hallerin bir nedeni “modernlik” ile “seri katiller” arasında bağ kurulması olsa gerek.

        İzleyici o “bağlantı” ile teorik olarak teşrik-i mesai etmese de seziyor.

        Çünkü popüler kültürün, seri katilleri biricik ve değerli tasarımlar olarak gördüğünü biliyor. Şaka değil, gösterildiği kanal Dexter’i açık açık, “Tüm zamanların en sevilen seri katili” cümlesiyle lanse ediyordu. Ekranların gelmiş geçmiş en kötü ve en kanlı dizisi Hannibal’in karakterini daha sonra bir finans ürününün reklamında gördük. “Başarılı” ve “İstediğini elde eden modern erkek” temasıyla.... The Following’in baş seri katili, Edgar Allan Poe uzmanı bir edebiyat profesörüydü ve kendisine polisten ev kadınlarına kadar genişleyen bir tarikat kurmayı başarmıştı. Kurbanlarını ve kurban/sevgililerini belirli bir paterne göre seçen vampir dizilerini ve hemen hepsinde var olan “drama” faktörünü de es geçmeyelim.

        Zaten esas nokta bu: Patolojik hallerin dramatize ve estetize edilmesi. Yıllar önce Kuzuların Sessizliği filminde klasik müzik eşliğinde koreografik hareketler sergileyerek kurbanını parçalayan ve caniliğine bakmadan Clarice Sterling ile flört eden Dr. Lecter’i görmüş ve ürpermiştik. Şimdi neredeyse bütün canavarlar sanatçı, bütün canavarlar âşık.

        Bir hayli suçlu adamları mizah ve “sevgi seli” ile buluşturan “The Sopranos’’tan sonra oldu her şey. Sebepleri olan katilden sonra yeni put kırıcılık, zevk için ya da kendince geçerli bir motifi tamamlamak için öldüren seri katilin evcilleştirilmesi üzerine odaklanacaktı. The Sopranos’ta şiddet dostluk, meslek ve aile temasına yerleştirilmişti. Dexter bunu daha ileri bir düzeye taşıyarak bir psikopatı önce eş, sonra “iyi bir baba” yaptı ve sıradan canavarlıkla yüzleşir gibi yaparken, sadece adaletten kaçabilen canileri öldüren o psikopatın toplumsal adaleti sağlama açısından ne kadar “işlevsel” olabileceği fikrini işledi.

        Cinayet/seri halde işlenen cinayet medyatize edilerek ehlileştirildi; mutlak surette “zeki” ve “topluma uyum sağlamış” canileri idealize edildi. FBI karakterleri her fırsatta öyle her önüne gelenin “seri katil olamayacağı” duygusunu adeta “ezerek” dikte ettiler. Kurmacanın penceresinden bakıldığında her dem organize ve 180 IQ’lu beyaz erkekler ve onların dışı deri kılıflı olması mecburi defterlerinde yer alan İncil alıntılarını, stilize çizimlerini, bir duvarlarını ayırdıkları gazete kupürlerini görüyoruz.

        Oysa seri katilin de ille çok zeki, sofistike, modern ve organize olması gerekmiyor. 15. yüzyıl Avrupa’sında en az 140 kişiyi zevk için öldüren Gilles de Rais seri katildi. Fatsa’da küçük bir çocukken arkadaşıyla birlikte yaşlı bir mobilyacının tecavüzüne uğrayan ve arkadaşının intiharıyla başa çıkmaya çalışırken bir mobilyacıdan duyduğu “Alt katta farklı modellerimiz var, bakmak ister miydiniz?” cümlesiyle harekete geçerek sırayla bir yıl içinde 3 mobilyacıyı bodrum katında öldüren Seyit Ahmet Demirci de. Yakalanmasaydı cinayetlerini kendisinin ve arkadaşının tecavüze uğradığı yaşa (11) tamamlayacak olan Demirci, çevresi tarafından “sakin” kişiliğiyle tanınıyordu.

        Çekirdeğini alıp ekran başına konuşlananlar için kötü haber: Atalay Filiz seri katil olmadığı gibi, olsaydı da ilk olmayacaktı.

        Diğer Yazılar