Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye ardı ardına çok ciddi badirelerle sarsıldı. Sadece son bir yılda büyük ve küçük yerleşim yerlerinde can kayıplarına neden olan saldırı sayısı benim sayabildiğim 25. Bu olaylarda kaybedilen hayatın sayısı 350’den fazla. Terör darbesinin ve darbenin aldığı 240 can hariç!

        Tabii unutmayalım ki fiziksel saldırıların yerini yapan, imaj saldırılarıydı. Yerli işbirlikçiler eliyle global medya kullanılarak oluşturulan “Batılı” kamuoyu, Türkiye’yi Hitler bıyığı takılmış bir Erdoğan tarafından yönetilen “İslami diktatörlük” zannetme noktasına getirdi. Öyle zannetmeleri için başta FETÖ medya manipülatörleri ve onların peşine takılan bazı “Ben Cemaatçi değilim, Marksistim”ciler sıkı çalıştı, sonuç da aldılar.

        Malum önce bir yerlerde haberler çıkması, bazı STK’ların raporlar yazması sağlanır, daha sonra bunlar “veri” kabul edilerek sonuç doğuracak bir yola çıkılır. Nitekim bu sözde “veriler” sonucunda, 26 Haziran’da Almanya’da bir grup vekil, insan hakları aktivisti vb. Güneydoğu’daki operasyonlarda savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlendiği gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundular. Suç duyurusunda ayrıca eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın da adı geçiyordu.

        Öyle ki, uygun bir yardım karşılığında Avrupa’nın dökülen sıfatını toplamayı vaat ettiğimiz mülteci anlaşmasını bile aleyhimize çevirmeye çalıştılar, çalışıyorlar. Sınırlarına tel örgü çekiyor, insanları dışarıda bırakmaya çalışıyor; buna karşılık 3 milyona yakın mülteciyi bağrına basmış Türkiye’yi AB’ye şantaj yapmakla suçluyorlar. Hâlâ uğraşıyoruz.

        Usanmadan, sakin sakin aradan geçen koskoca 15 Temmuz’u anlatıyoruz mesela. Darbe gecesinde ve sonrasında başta ABD olmak üzere hiçbir Batı ülkesinden net bir destek alamadığımızı, bunun ne kadar ayıp ve dandik bir tavır olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

        Onlar da Erdoğan’ın devrilmediğini ve Türkiye’deki kâbusun kıyamete dönüşmediğini fark ettikleri için yavaşça toparlanıyorlar. Neden? Çünkü Türkiye yıkılamadı. Hayat devam ediyor. Tatsızlıklar ve haksızlıklar olmuyor değil. Ama onlar bile Türkiye’nin hayata tutunma azmine hayran olmaya engel teşkil etmiyor.

        15 Temmuz’da tanka kafa atmakla yetinmeyip ardından gelen geceleri “Ölürüm Türkiyem” türküsüne sarılarak sabaha iğnelerken çok afiliydi millet.

        “Çürük yumurtalar elenir, kalan sağlar bizimdir” derken ne kadar asil. TSK’nın itibarına da toz kondurmadı, şehitlerine de. “FETÖ’cü de olsa askerdi ya la!” demedi insanlar, bedenleri paramparça olanlar bile, kırıklarını toplayıp “Vatan sağolsun”, “Bu ordu bizimdir” dediler. Öyle bir edep ve “onuruyla hayatta kalma arzusu” işte bu.

        Yetmedi, o orduyla Cerablus’a girdik. Fırat Kalkanı operasyonuyla sınırımızdaki 98 km’lik alanı IŞİD’den, DAEŞ’ten temizledik. YPG’liler de ayağını denk alıyor şimdilik. Alsınlar. O arada Yavuz Sultan Selim Köprüsü açıldı. Neşe içinde köprülerden geçildi. “Köprü mü? Açılır tabii ne var ki yaa” doğallığında. Daha yeni kâbustan çıkmamışız gibi.

        Başbakan Yıldırım, Güneydoğu’ya yeni kalkınma hamleleri söz konusu olacağını söyledi sonra. Yıkılan yerlerin yeniden yapılmasından daha fazlası bu. Bir tür abat etme planı.

        Sonra şöyle de bir şey var. Yeni okudum. Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) Başkanı Mustafa Koca’nın aktardığına göre, Türkiye’ye yatırım planlayan yabancı gruplar, halkın darbeyi önlemesinin ardından harekete geçtiler. “Yıkılmayan yıkılmıyor” öngörüsüyle Avrupalı bir şirket Türkiye’deki işadamlarıyla temasa geçti ve 9 milyar Euro’luk yatırım planıyla geliyor. Ortadoğulu bir fon da 12 milyar dolarlık bütçe ayırdı Türkiye için.

        Sadece hayatta kalma dürtüsü değil, onuruyla hayatta kalmak dedik ya. Orada da şık hareketler var. Misal G20 sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi. “Şu anda Suriye’de 600 bin sivil hayatını kaybetti. Hâlâ ‘Esed kalsın’ demek bana öyle geliyor ki insanlık adına utanç vericidir.”

        Bu kısım 15 Temmuz sonrasına yön vermek için “Esad ile işbirliği yapmadan PKK’yı yenemeyiz” gibi önerileri “dört bir yandan” üzerimize üzerimize yağdırmaya çalışan iyi niyetli yanlış fikirli kardeşlere iyi cevap doğrusu. Zira sınır güvenliğimiz ve terörle mücadele, ülke yönetiminden sorumlu kişilerin önceliklerini değiştirebilir ama bu, bugünden yarına gerçekleştirilecek hızlı yer-tutum değiştirmelerinin kaygan zeminde patinaja sebep olacağı gerçeğini değiştirmiyor. Doğrusu Erdoğan’ın yaptığıdır. Helal olsun.

        Tuhaf ve rahatsız edici şeyler de oluyor.

        Ama ana tema şu: Türkiye epey iyi hayatta kalıyor.

        Diğer Yazılar