Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kullandığım operatörün servis vermediği bir Güney Asya yolculuğunun iç burkan detayları üzerine kafa yorarken telefonuma düşen şu haberle irkildim. CHP İzmir milletvekilleri Özcan Purcu ve Ali Yiğit, Denizli Milletvekili Melike Basmacı ile Kayseri Milletvekili Çetin Arık, parti il binası önünde partililere sesleniyordu. Kayserili Ali Yiğit “Gerekirse İzmir ayrılsın, AB’ye girsin” diyordu.

        Güya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Başbakan Binali Yıldırım’ın AB karşıtı söylemlerine tepki gösteriyorlardı. İzmir’in demokrasiye, Avrupalılığa açılan bir kapı olduğundan dem vuran milletvekilinin “Biz Avrupalı olmaya hazırız, bazen diyoruz ki ‘Gerekirse İzmir ayrılsın’ bu şartlarda bunlarla yaşamayı biz istemeyiz” şeklindeki ifadeleri birçok kişiye komik geldi.

        Ben gülemedim.

        Eminim Ali Yiğit isimli milletvekili o kadar uzun boylu düşünmeden konuşmuştur, ancak birinin kendisine “Gerekirse İzmir ayrılsın, bunlarla yaşamayalım AB’ye girelim” laflarının şaka kaldırır bir tarafı olmadığını söylemesi lazım. Çünkü böyle şeyler oldu, yakın coğrafyada, yakın tarihte yaşandı. En iyi delili Yugoslavya’dır. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde aktif rol oynayan Slovenya, tam da böyle mazeretlerle ayrılmış, iki hafta süren bir çatışma sürecinden AB’nin de sahip çıkmasıyla neredeyse hasarsız sıyrılmış, ondan sonra bütünlüğü ve birliği tartışılabilir hale gelen Yugoslavya’yı kasıp kavuran şiddet sarmalı, Yugoslavya’nın sonunu getirmişti.

        İşin ilginci, Yugoslavya’nın “Güneydoğu sorunu”na tekabül eden “Kosova” meselesi de Slovenya’nın ayrılma talebinin geniş spektrumlu kolaylaştırıcısı rolünü oynamıştı.

        Balkanlar’ın son bağımsız ülkesi Kosova, her şeyin başladığı yerdi aynı zamanda. 1970’lerde Sırbistan Özerk Cumhuriyeti’ne bağlıydı, özerklik talep etmişti.

        1974 anayasası ile kısmen karşılanan talebi Sırp milliyetçiliğinin yeşermesine, Sırpların Tito’yu Sırp karşıtı ilan etmesine neden oldu. Kilise, medya, entelektüeller, aydınlar bitmek bilmez bir milliyetçiliği pompalarken hep Kosova’ya tanınan hakları mazeret gösterdiler. Miloseviç Cumhurbaşkanı olduğunda 1974 anayasası ile kabul edilen statüleri ve hakları iptal etti. Güttüğü milliyetçilik politikası tedirginlik yarattı ve Avrupa Topluluğu “Yugoslavya’dan ayrılan cumhuriyetleri tanıyacağını” ilan etti.

        İtalya’ya, Macaristan’a ve Avusturya’ya komşu olan Slovenya zengindi, kendisini Balkan topluluklarından ziyade Almanya’ya, daha doğrusu Avrupa’ya yakın görüyordu. Çünkü ülkenin en çok yatırım yapılan, en çok zenginleşmiş bölümüydü. Hammadde burada işlenirdi, sanayi Slovenya üzerine kuruluydu. Avrupa’nın belli başlı noktalarına gitmek için iyi bir geçiş noktasıydı, yemyeşildi, güzeldi vs...

        Derken Slovenya, milliyetçiliği ve ülkenin gidişatı meselesini mazeret göstererek ülkenin kendi kaderini yalnızca Slovenya Yasama Meclisi’nin belirleyebileceğini ve gerekirse ayrılma kararı alınabileceğini içeren bir değişiklik yaptı. Bir süre tepkiler oldu, boykota maruz kaldılar ama Avrupa Slovenya’ya sahip çıkarak ateşkes sağladı. Slovenya’nın AB’ye kabulü de şıpın işi kolayca halledildi.

        Ancak Slovenya’dan etkilenerek bağımsızlı- ğını ilan eden Hırvatistan, Makedonya ve Bosna Hersek’in burnundan geldi. Bosnalılar katliama maruz kalırken, Kosova’nın başına gelmeyen kalmadı. Ne ilginçtir ki her şeyin başladığı yer olan Kosova bağımsızlığını en son kazanan oldu. Şimdi denilebilir ki, Yugoslavya zaten federasyondu. Benzerlik yok.

        Kaldı ki İzmirliler de herhalde Ali Yiğit’in açıklamasından rahatsız olmuştur. Zira kendileri adına pek de düşünmeden konuşan vekilin ifadesinden çıkan sonuç İzmir’in Türkiye’nin Slovenya’sı olması önerisine eşdeğer.

        Sözün özü bir kötü örnek olarak Yugoslavya hikâyesi çok fazla ders içerir.

        Birlikte yaşama arzusunu çabucak yitiriveren ve “Ayrılıp gidelim” deme lüksü bulunduğunu zanneden tarafın genelde ülkenin avantajlı kesimi, bölümü, kısmı olması meselesi önemli. Milliyetçiliğin her zaman toparlayıp birleştirmediği bazen daha da böldüğü meselesi önemli. Ülkeleri bölenin bölücülüğü savunanlardan ziyade ortamı beğenmeyip “E, biz o zaman gidelim” diyenler olması önemli.

        Şakaya, ironiye, teşbihe gelmeyecek bir konu hasılı. Umarım CHP yönetimi bu tür çıkış- lara karşı gerekli duyarlılığı göstermek zorunda olduğunun bilincindedir.

        Diğer Yazılar