Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin Anayasa değişikliği dün Meclis Genel Kurulu’na getirildi. Ancak bırakın muhalefetin çekincelerini, iktidar partisi milletvekilleri ve partiye gönül verenler dahi yapılması düşünülen değişikliklerin neler olduğunu daha yeni yeni öğreniyor. Neyse ki Cumhurbaşkanı’nın hukuk baş danışmanı Mehmet Uçum bu konuda bilgilenmek isteyenleri geri çevirmiyor, en son Habertürk Gazetesi’nden Kübra Par’a verdiği röportajı okudum, cevapları faydalı buldum. Zira en başta oylanacak modele ilişkin kafa karışıklığını büyük ölçüde gideriyor Uçum. “Seçim sistemi uyum yasalarıyla değişecek mi?” şeklindeki bir soruya cevap verirken şunu söylüyor: “Cumhurbaşkanlık sistemi doğası gereği başkanlık sistemidir.(...) Bu sistemin daha iyi işlemesi için seçim sistemi değişmelidir.”

        Demek ki karşımızda sahiden “başkanlık sistemi” doğrultusunda bir arayış var. Bu açıklama önemli; çünkü bu sayede olası değişikliği neyle kıyaslayacağımız konusunda bazı kerterizlere sahip oluyoruz.

        Zira mesela, her başkanlık sistemi sözü geçtiğinde idealize edilmiş olan ABD tipi başkanlık sisteminde meclisin ve başkanın karşılıklı olarak birbirini ortadan kaldırdığı, hükümsüz bıraktığı bir uygulama mevcut değil. Mehmet Uçum, söz konusu düzenlemenin “fesih” ile karıştırıldığını söyleyerek açıklık getiriyor: “Fesih değil, yenileme yetkisi.” Çünkü “Hangi organ yenileme yetkisini kullanırsa kendi varlığına da son vermiş olacak”. Meclis’in Cumhurbaşkanı seçimlerini yenileme kararı alması için 5’te 3 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Cumhurbaşkanı ise tek taraflı bu kararı alabiliyor. Görünürde korkutucu olan bu durum, siyasi realiteyle sınırlandırılmış durumda. Cumhurbaşkanı’nı bu konuda sınırlayan şey, yeni bir seçimin risk anlamına gelmesi. Zira en fazla iki kez seçilebileceği, en fazla iki dönem başkan olabileceği için, seçimleri yenilediğinde sürdürmekte olduğu dönemi kaybediyor.

        Cumhurbaşkanı, Anayasa’da “Münhasıran kanunla düzenlenir” denilen hususlarda kararname çıkaramıyor. Ancak Cumhurbaşkanı bir yasayı veto ettiğinde Meclis’in aksi yönde karar verebilmesi için salt çoğunluk, yani 301 vekilin oyu gerekecek. Bunun nedeni Cumhurbaşkanı’na Meclis’ten gelebilecek blokajı aşma avantajı vermek. Yani Cumhurbaşkanı’nın kararnamelerini kanun yaparak bertaraf edebilecek bir Meclis’e karşı, Cumhurbaşkanı’nın elindeki veto silahını güçlendirmek. Uçum bu düzenlemeyi, “Cumhurbaşkanı’na zorlaştırıcı veto yetkisi verilmesi, denge denetiminin bir mekanizmasıdır” diyerek savunuyor.

        Ancak bilindiği gibi Cumhurbaşkanı seçimleri ile genel seçimler aynı günde yapılacağından çok büyük olasılıkla Cumhurbaşkanı ve Meclis’teki çoğunluk aynı partinin elinde olacak. Böyle bir durumda Meclis’in elinde güçlendirilmiş veto silahını bertaraf edebilecek salt çoğunluk, yani 301 oy gibi bir güç bulunmayacak. Hatta Meclis’in, Cumhurbaşkanı’nın istemediği bir yasayı çıkarması bile pek mümkün olmayacak.

        Bu hatırlatmalara genellikle şu cevap veriliyor: “Meclis de Cumhurbaşkanı da aynı siyasi mecradan oluşuyorsa bu halkın seçimidir, bunun meşruiyeti sorgulanamaz.”

        Elbette mevcut sistemde de yasama, ağırlıklı olarak yürütmenin kontrolü altında. Ancak sistem değişikliğine, hele hele başkanlık sistemine doğru yapılmak istenen değişikliğin tartışma tarihi, tam da bu sorunlu durumun izale edilmesine yönelikti. Sık sık önerilen ABD tipi başkanlık sistemi de yasama ve yürütme arasındaki ayrılığı keskin hatlarla ortaya koyması, yürütme karşısında yasamaya güç temin etmesi cihetinden savunulan bir sistem. ABD tipi başkanlıkta başkan ve meclis seçimlerinin aynı gün yapılmaması da, ara seçimlerle temsilcilerin yenilenmesi, tazelenmesi yöntemi de tesadüf değil. Siyasi ve sosyolojik meşruiyet, sistemin kolon ve kirişlerini temin eden kanunlarla yani hukukla çerçevelenmediğinde inşa edici ve kalıcı bir hüviyet kazanır mı, asıl soru budur. Siyasi ya da sosyolojik meşruiyet sonuçta, rakamlarla, aritmetikle ilgili bir boyuttur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve genel seçimleri aynı günde yapmak gibi “siyasi” hamlelerle, siyasi iktidar tarafından belirlenebilir olan bir alandır. Hukuk mühendisliği yapmaktan kaçınalım derken siyaset mühendisliği yapmayı kabul edilebilir gören bir yaklaşıma kapı aralamamak gerekiyor. Uçum’un, “Halk isterse Cumhurbaş- kanı’na Meclis seçiminden 2 hafta sonra karar verebilir” cümlesi önemli. Yeni sistemi siyasi meşruiyet açısından tutarlı kılacak olan da, siyasi ve ekonomik istikrar da, eğer gelirse bu cümleye bağlı bir paketin ucunda gelecek çünkü.

        Diğer Yazılar