Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Model değişikliğini içeren oylama, Anayasa değişikliği görüş- melerinin kabulü için gerekli olan sınırı geçti, 338 evet alındı. Zaten söz konusu teklifin Meclis’te takılması beklenen bir durum değildi. Sonuçta, teklifi referanduma götürme yolundaki ilk eşik aşılmış oldu.

        Ancak referandumdan istenen sonucun çıkması için AK Partililerin yapması gereken şeyler var.

        Çünkü sistem değişikliği ciddi bir şey.

        Bilgi paylaşmaktan, tartışmaktan, hatta protestodan da korkmamak gerekir. Normal olan tartışılmasıdır.

        OHAL şartlarında sistem değiştirmek bir yana, “Tartıştırmadınız bile, apar topar geçirdiniz” ithamına maruz kalan bir teklif geleceğe doğru borçlandırır çünkü. Binali Yıldırım’ın daha önce açıkladığı gibi, hiç değilse referandum sırasında OHAL’i arkamızda bırakmış oluruz diye umut ediyorum. Unutmayalım ki, teklifi eleştirenler dahil, toplumun bütün kesimleri tarafından benimsenebilecek bir model, değişikliğin kalıcı olmasını sağlayacak. Aksi takdirde 10-15 yıl sonra hâlâ bu hamuru yoğuruyor olacağız.

        Dolayısıyla söylemek gerekir ki, Anayasa görüşmeleri sırasında Meclis’in Dikmen kapısında toplanan ve çoğu Ankara barosuna kayıtlı avukatlardan oluşan bir topluluğu kışın çatında tazyikli suya boğmak iyi bir resim olmadı. İdeal başlangıç bu değil.

        Aslına bakarsanız daha en başta, ülkenin birliğinin ve bütünlüğünün kaderini referandumdan geçmesi istenen Cumhurbaşkanlığı sisteminin kaderine bağlamak, modeli beğenmeyen herkesi, “Ülkenin birliğini bütünlüğünü istemiyorlar” çerçevesine yerleştirmek doğru değil.

        “Yok hayır mutlak surette böyledir” deniliyorsa, Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye için nasıl bir “beka” meselesi olduğunu daha iyi anlatmak, şimdiye kadar çoktan ikna edici cevaplar vermiş olmak gerekirdi.

        Neyse ki hâlâ geç değil. Parti genel başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı kimliğinin tek bir kişide toplanmasının gereği “İki başlılık olmuyor, çok başlılık daha da olmuyor” cümleleri dışında, doyurucu argümanlarla anlatılmalı. Bakanlar ve milletvekilleri mümkünse bunu canlı yayında televizyonda, muhalif ve muarızlarından soru kabul ederek karşılıklı tartışma usulüne uygun olarak gerçekleştirmeliler.

        Doğru, AK Parti tabanında model değişikliğinin gerekli olduğuna dair bir kuşku yok. Ancak endişe ve tam bilgilendirilmeden ileri gelen kafa karışıklığı sadece muhalif partilerin ya da MHP’nin tabanına özgü değil.

        Türk tipi başkanlığın memleketin en önemli sorunları üzerinde nasıl bir etkisi olacak, iddia edildiği gibi, terörü nasıl bitirecek (bitirebilir mi), ekonomiyi nasıl düzeltecek (düzeltebilir mi) konularının inandırıcı somut tezlerle ortaya konulması lazım. % 50’nin üzerinde oy alan bir parti, karizmatik ve güçlü Cumhurbaşkanı ve uyumlu bir Başbakan da varken hangi sistemik sorunu aşamıyor ve eğer aşamıyorsa işin sırrı neden hâlâ güçlü yürütmede aranıyor, daha açık ve belirgin hatlarla ortaya konulmalı. Güçlü bir yürütme organının tesis edilmesi, “bir daha koalisyon yaşamamak için” isteniyor genellikle, ama başkanlık sistemlerinde de koalisyona icbar eden rakamlar söz konusu olabiliyor, bu detay atlanmadan cevap verilmeli.

        Mevcut durumda Meclis nispi temsilin en kötü versiyonuyla, % 10 barajla oluşuyor ve bu durum değişiklik içeren teklif tarafından ele alınmış gibi görünmüyor. Meclis’in güçlendirilmesi, yani vatandaş profilindeki renkleri, kimlikleri, birikimleri daha dolaysız temsil etmek sahiden söz konusu model deği- şikliğinin temel işlevlerinden biriyse, dar ya da daraltılmış bölge gibi vekili parti başkanına değil seçmenine karşı sorumlu hale getiren metotlar neden bu teklif bütünü içinde yer almıyor?

        Sistem değişikliğine dair teklif içeriği, devleti, hukuki tasarımın değil doğrudan siyasi ve sosyolojik dinamiklerin belirlediği bir alan olarak tanımlıyor. AK Parti tabanı, “Ya siyasi ve sosyolojik dinamikler değişirse?” sorusunun cevabından hâlâ kaygı duyuyor. “Misal, Ahmet Necdet Sezer’in bizi yeniden hem de bu yetkilerle yönetmesine hazır mı olmalıyız, buna nasıl hazır olunur ki?” diyenlerin sayısı bir hayli fazla.

        Madem aslolan meşruiyet ciheti, siyasi tercih ve taleplerin devleti belirlemesidir, madem “Vatandaşa itaat et, rahat et” gibi bir prensip vardır, o zaman HSYK üyelerini neden vatandaş seçmiyor diye soranlar da var ki, bu da haklı bir soru.

        Diğer Yazılar