Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mescid-i Aksa’nın Şam kapısında nöbet tutan İsrail askerlerinin öldürdüğü Filistinli genç kızdan sadece saatler önce aynı kapının önündeydim. İşgalci İsrail’in, genç bir kızı “bıçaklama girişiminde bulunduğu” iddiasıyla infaz ettiğini duyduğumda burnumun direği sızladı. Hem şehit genç kız için, hem de bir parçamın kopup gittiğini ve Kudüs’e yerleştiğini anladığım için.

        Kudüs üç büyük dinin kavşak noktasında, tarihi neredeyse organik denilebilecek bir orijinallikte barındıran en eski kentlerden biri. Ortodoks Yahudiler, Kızıldeniz az önce yarılmış gibi yaşıyor. Hıristiyanlar defnedilip dirildiği ve yeniden döneceği Kıyamet Kilisesi’nde belirecek Hz. İsa’yı kaçırmamak için uğraşıyor. Müslümanlar, Kudüs’ü kaybetmemek için ya yakarışta ya direnişte.

        Kudüs bütün anıları canlandırıyor. Aynı zamanda insan hayatının, medeniyetlerin, imparatorlukların, milletlerin sadece ölüme doğru koştuğunu seyrettiriyor. Bu şehirde ölü olanlar diri, canlılar ölümün eşiğinde, hep teyakkuzda, canlı.

        Taşlar, eyvanlar, tonozlar, kemerler, duvarlar, üç bin yıl önce olanlara dair hikâyeler anlatıyor. Bak Hz. Muhammed o taşın üzerinden yükselerek miraca çıktı. Hz. İsa sırtında çarmıhla şu yolu yürüdü ve yakında şu kiliseye dönecek, Yahuda’nın ihanetine uğradığı yer, ahan da şu zeytinlik. O zaman da zeytinlikmiş hâlâ zeytinlik.

        Hz. İbrahim burada yatıyor. İshak (AS) şurada.

        Selahaddin Eyyubi şehrin çok dokulu, çok kimlikli dokusunun yaratacağı sorunları binlerce yıl önceden öngörüp Mescid-i Aksa’ya koruma temin edecek kritik yerlerde Müslüman yerleşimini sağlamak için mescitler yaptırdı, işte tam burada durdu.

        Eski şehir, iki Süleyman tarafından yapıldı. İlki Süleyman Peygamber. İkincisi şehrin her yerinde imzası olan Kanuni Sultan Süleyman.

        Peygamberler, krallar, padişahlar canlı, aranızda dolaşıyor. En güçlü hikâyeyi anlatan, en görkemli canlandırmayı yapan, an zayıf halka, susan ve anlatmamayı seçen, hepsi bir arada. Sırf başı eğik duruyor ve sahibi tarafından sokağa atılmış diye eski bir masa lambasıyla bile empati kurabilecek biriysen, Kudüs’te tamamlanmak zor. Kudüs parçalıyor ve toplamayı sana bırakıyor.

        İNSAN HAYKIRMAK İSTİYOR

        “Ben” zannettiğin, sana özgü olduğunu düşündüğün değerlerin “öteki” tarafından çok daha önce temellük edildiğini ve düşmanca savunulduğunu görmek, kan davasının, miras kavgasının, nefretin en orijinal haline muhatap olmak ve bunu hak etmediğini bilmek tuhaf bir duygu. Şöyle söyleyeyim, en değme “İslamcı”, Kudüs’teki herhangi bir Ortodoks Yahudi’nin yanında seküler kalıyor. Çünkü Müslümanlara uluslararası sözleşmeler, konvansiyonlar hâlâ bir şey ifade ederken, evleri gasp etmek için gözünü karartmış Yahudi yerleşimcilere de Ortodoks Yahudilere hiçbir şey söylemiyor. “Bunu neden yapıyorsun? Ben burada doğduğum için buradayım, sen neden buradasın?” diyen bir Filistinlinin aldığı cevap şu: “Hepinizden önce ben vardım, buralar sadece benim; çünkü Tanrı tarafından bana vaat edildi.”

        Yirmi yıl önce olsa, dünya Filistinlilerin hayatını umursuyor olsa iki devletli, iki milletli çözümün yolu Yahudi pedagojisinin normalleşmesinden geçiyor derdik. Ancak militer siyonizm normalleşmeyerek mesafe aldığını görmüş. Filistinli Müslü- manlar, “yedinci oğul” ve ilk doğan azgın, mazlum oğulun mirasını çoktan harcamaya başlamış, çocuğu zamana yayarak öldürüyor. Ve insan sadece haykırmak istiyor: “Tanrım, bizi neden terk ettin?”

        Diğer Yazılar