Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Financial Times’a bir yazı yazarak “Türkiye güvenilir müttefik değil, artık bir Ortadoğu ülkesi” dedi. Gordon’a göre Türkiye ve ABD umut vaat eden bir ortaklığın sonuyla yüzleşiyor. Oysa Obama’nın göreve başladığı dönemde her şey ne güzeldi diye hayıflanıyor. Tabii, o zamandan bu zamana çok şey değişti. “Amerikalıların anlaşılabilir bir şekilde, Türkiye’nin jeopolitik önemi nedeniyle bu gerçekleri bir süre görmezden geldiğini” vurgulayan Gordon, “Ama şimdi Türkiye’yi benzer düşünen, yakın ve güvenilir bir müttefik olarak değil, kendi değerleri ve öncelikleri olan bir Ortadoğu ülkesi olarak görme zamanı geldi” diyor.

        Özetle Türkiye, ABD’nin Afganistan, Ortadoğu gibi alanlardaki analizlerine katıldığı, AB ile işbirliği yaptığı günlerde iyiydi ve Müslüman bir ülke olmasına rağmen umut vaat ediyordu, artık etmiyor diyor eski Dışişleri Bakan Yardımcısı. Zira “iki ülkenin bölgesel çıkarları ve tehdit algıları”nın ciddi şekilde ayrıştığını vurguluyor. Gordon’a göre kırgınlığın kontrolden çıkması önlenmeli ama yapılacaklar da belli: “Mümkün olan alanlarda işbirliği yapmak ama yanılsamaya kapılmamak, Erdoğan’ın ABD vatandaşlarını rehin tutması gibi farklılıklar belirdiğinde sıkı bir şekilde karşı durmak.”

        Olanı biteni John Bass’ın saçmalıkları olarak takdim etmeye çalışan bazı ekran yüzleri ve köşe yazarları, ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Nauert’in günlük basın brifingindeki ifadelerinden işin öyle olmadığını anladılar. Nauert vize hizmetlerini askıya alma kararının Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ile koordinasyon içinde alındığını açıkladı. Gordon’a ise bu koordinasyonun gerekçelerini ve muhtemel sonuçlarını açıklama rolü düşmüş. Gordon şu “tehlikeyi” kayda geçirmeden edememiş: “Türkiye’nin Hamas, Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Libyalı milisler gibi İslamcı gruplara verdiği destek, Katar ile askeri ilişkisi ve NATO’yu tersleyip Rus hava sistemleri satın alması -ki bu ABD’yle memnuniyetsizliğini işaret etmek için atılan bir adımdıbu bölünmeyi sadece daha da artıracak.”

        Ancak daha önemlisi “gerekçeler” bahsinde geçen şu ifade ki, Amerikan kıvraklığının hangi boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından ibretliktir. Türkiye-ABD ilişkilerinin başka bir evreye geçmesindeki en temel nedenlerden biri olan “ABD’nin ısrarla PYD-YPG’yi desteklemesi” konusunda Gordon, neden PYD’yi desteklediklerini şöyle açıklıyor: “(Çünkü) ABD, IŞİD güçleri doğu Suriye’den sürüldüğünde oluşacak boşluğu İran’ın doldurmasını önlemeye kararlı.”

        Ne garip... Aynı İran, bizzat Philip Gordon tarafından; 2015 yılında Obama yönetiminin neden Esad’ın devrilmesinden yana olmadığını açıklamak için ileri sürülmüştü.

        Şöyle anlatayım: Philip Gordon, Obama’ya yıllarca danışmanlık yapmış bir isim. ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin kıdemli üyesiydi ve 2013-15 yılları arasında Beyaz Saray Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Körfez Bölgesi Koordinatörü olarak görev yaptı. 2015 Eylül’ünde “Suriye Üzerine Tekrar Kafa Yorma Zamanı” başlığını taşıyan yazısında “...Rusya ve İran stratejik çıkarlarını korumak için ciddi bedeller ödemeye hazır ve bu şartlarda rejimi devirmek gerçekten çok büyük bir çaba istiyor” diyordu. 11 Eylül’ü yaşamış bir ABD’nin, kendisini mücahit diye tanımlayan bir kısım Suriyeli muhalife destek vermesinin mantıksızlığından bahsediyordu. Ilımlıları seçmek ise ah, çok ama çok zordu.

        2015’te, “Ilımlı muhalefeti ayıklamak, onları eğitmek ve İran’ı karşımıza almak çok zordu, o yüzden tavrımızı Esad’ı devirmekten yana kullanamazdık” diyen Gordon, şimdi “IŞİD’den doğan boşluğa İran’ın yerleşmemesi için PYD’yi desteklemeye kararlıyız” diyor. İran demek Esad demek, ama dikkat, Esad’dan hâlâ bahsedilmiyor.

        2015’teki açıklamada İran ve Esad tehdidine karşı koymamak için Suriye’deki muhalefetin El Kaide bağlantıları mazeret olarak gösterilmişti. Şimdi PYD’ye destek vermek için Türkiye’nin Hamas, Müslüman Kardeşler, Katar ilişkileri mazeret ediliyor. Yöntem belli, bölgede sadece Esad gibi, PYD gibi seküler aktörler kalana kadar kıvırmaya devam etmek. Kıvraklığıyla oluşturduğu rüzgârın bedelini de Türkiye’ye ödetmek.

        Diğer Yazılar