Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMA günü yayınlanan "Fethullah Gülen'i Bitirme Planı" başlıklı yazıma gelen bazı tepkiler ve sorular, benim için de son derece tazeleyici, pekiştirici oldu. Okurların çoğu, Ergenekon davasında ortaya çıkan belge, bulgu, söylentilerin yöneldiği yerde, yani TSK bünyesinde yahut sözde sivil bağlantılar kurgulamış emekli askerler nezdinde "bazı sorunların bulunduğunun kesin olduğunu", sürecin askerin siyasete müdahalesinin gayri meşruluğunu vurgulamak bakımından önemli olduğunu, ancak dava müddetince adalet duygusunu rencide eden işler de yapıldığını söylüyorlar. Bu konuda mutabıkız.

        "Ancak" diyor kimileri ve o "ancak"tan sonra işin rengi değişiyor: "Bu işin ardında olsun olmasın, cemaatlereizin vermemek lazım, helehele Fethullah Gülen'in cemaatine... "

        Nasıl yani?

        Anlamaya gayret ediyorum. Bu tepkiler kendilerini evveliyatı olan belli başlı soru ve iddialarla ortaya koyuyorlar. Öteden beri işittiğim şeyler, fakat önemsiz değiller. Zira aşağıdaki iddia ve soruların bazıları aynı zamanda "F. Gülen'i bitirme planını" yürürlüğe sokmak isteyenlere moral destek sağlayan konular. En iyisi, hem soruları yanıtlamak hem de bu vesileyle şahsi görüşlerimi açıklamak diye düşünüyorum.

        *

        "Cemaat, tek tip adam yetiştiriyor" söylemi ve etrafında yoğunlaşan sorular...

        Belirli referansları olan her grup, sol görüşlüyse "eşitlik", sağ görüşlüyse ya da cemaat söz konusu ise (uhuvvet) "kardeşlik" adına farklılıkları törpüler, tabiatı gereği törpülemeye yatkındır. Velev ki cemaat "tek tip adam" yetiştiriyor. İyi de, sonuçta "adam" yetiştiriyor...

        Kendi kısır ve küçük havzasında kalsa, tek meziyeti mahallenin kahvehanesinde okeye dördüncü olmak olacak olan birçok adam, cemaatle tanıştığı için dini, ahlaki ve şehirli bir perspektif kazanmıştır. Belirli bir standardın altında olanlar için cemaat yükseltici, boyut katıcı bir işlev görmüştür; belirli bir standardın üzerinde olanın payına ise kendisini törpülemek ve topluluğun derecesine çekilmek düşmüştür, tamam. Ama elimizi vicdanımıza koyalım, onlar da cemaatle karşılaşmasalardı, Picasso, Heidegger ya da Liz Taylor olacaklardı da cemaate girdikleri için normal insanlar gibi yaşamak zorunda kaldılar diye bir şey yok.

        "O, Amerika ile işbirliği yaptı" iddiası...

        Vaktiyle komünizmle mücadele derneklerini desteklediğinden bahisle işin ucunu ABD'lere kadar uzatmaya, Kestanepazarı-Pentagon arası sanal hatlar kurmaya hiç gerek yok. Cemaatin dindarlık vizyonunun, açıktan din düşmanlığı yapan komünizmle mücadeleye girmemesi garip olurdu asıl. Genelde sağ kesim, özelde dindar kesim, mesele "inanç" ve "değerleri" olduğunda, "Şimdi ben dinimin, inancımın peşine düşersem bu ABD'nin işine mi gelecek?" diye düşünmezler.

        Öte yandan "Amerikancı" denilen Gülen'in, ABD'de oturma izninin süresinin uzatılması ile sorun yaşadığı yakın tarihte gazetelere yansımıştı. O kadar Amerikancıydı, o kadar ABD

        muhibbiydi de, bir izin meselesinde nasıl böyle sorunlar çıktı diye düşünmek lüzum eder.

        Gülen'in ABD güdümlü küreselleşmeye karşı çıkmaması...

        Postmodern filozofun biri, Türkiye ziyaretinde verdiği konferansta şöyle demişti: "21. yüzyılda ABD'nin küresel hegemonik gücünün karşısına ağaç gibi dikilirsen yıkılırsın. Hiçbir stabil güç, simetrik yapı, o gücün karşısında dik duramaz. Rüzgâr güçlüdür. Bundan böyle her direniş, her muhalif duruş, ancak o rüzgâra katılarak ve o rüzgârdan faydalanarak başarılı olabilir. Ağaç gibi önüne dikilerek değil, o rüzgâra katılıp tohumlarını o rüzgârın aracılığıyla savurarak, dağıtarak."

        Bana kalırsa Gülen'in ABD ve küreselleşmeye ilişkin tutumunu yukarıdaki cümleler eşliğinde okumalı. Rüzgârla dağılan tohumlar alegorisi, dünyanın dört bir yanına dağılan okullara benziyor. O okullar ve öğretmenleri rüzgârın yönünde gidiyorlar doğru, ama kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya tasavvuruyla, birer tohum olarak. Bu mefhum bazılarını "anti emperyalist mücadele" söyleminden daha çok heyecanlandırıyor diye onlara kızacak mıyız?

        *

        28 Şubatta Gülen başörtüsüne füruat dedi; o dönem, insanların temel hakları için yürüyüş yapmalarına bile karşı çıktı. Sizin gibiler Gülen'i, bu konuda nasıl affedebiliyor? diye sorulmuş ve hep sorulur...

        Gülen'in geçmişteki tavrını benimsememek ayrı şey, Gülen'in temsil ettiği sosyal talebi görmezden gelmek, karalanmasına rıza göstermek ayrı şey. Öte yandan, Gülen 28 Şubat döneminin şartlarında başlayabilecek toplu eylem ve yürüyüşlerin çatışmaya dönüşmesinden, kitlelerin zulüm göreceklerinden endişelendi muhtemelen. Ben "tek bir kişi olarak","Keşke yasakların kabul edilemez olduğunu söyleyip bizi isyana davet etseydi, gerekiyorsa polis yahut asker bizi patır patır öldürseydi. Oysa şimdi öyle mi? Artık tiki olduk, ölmek zor gelir" diye hayıflanabilirim. Böyle düşünmekte de hürüm. O bir "kanaat önderi olarak" böyle düşünmekte hür değil. O her daim "durun, siz kardeşsiniz" demekle mükellef. O yüzden benim gibi kişiler kendilerine dünyevi zevkler edinmezlerse ve kontrolü elden bırakırlarsa "terörist" oluyor, onun gibi kişiler de dünyevi zevklerden arınarak, çalışarak ve aklıselim üzere konsantre olarak "lider" oluyor. (Egosantrik bir kıyaslama oldu fakat olayı iyi anlattığı kanaatindeyim.)

        O kadar bayılıyordun da neden cemaate girmedin, diyenler de olmuş...

        Çünkü "İnsanlığa duyduğum sevgi, insanlara yaklaştıkça azalıyor" * Hiçbir cemaat "Mümkünse ara sıra görüşelim, o da benim istediğim zamanlarda" üslubuyla yaşayan birine o "kardeşlik" çatısı altında uygun bir yer bulamaz, bulmamalıdır da.

        Esen kalın.

        Diğer Yazılar