Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu hafta bütünüyle olaylı geçti, sırayla bu konulara geliriz.

        Ancak bugün Nazlı Ilıcak’ın yeniden cezaevine dönmesinin kuvvetle muhtemel hale gelmesi üzerine yazacağım. Zira eğer İstinaf Mahkemesi savcısı 25 Haziran’a kadar itiraz etmezse, yıllarca cezaevinde kalmış, tahliyesinin üzerinden kısa bir zaman geçmiş 78 yaşındaki Ilıcak hakkındaki hüküm kesinleşecek. Ve ceza 2 yıl 6 ay olduğu için Yargıtay yolu da kapalı.

        Nazlı Ilıcak bildiğiniz gibi 15 Temmuz darbe girişiminden önceki yazılarından dolayı TCK’da olmayan bir suçtan “Darbe çağrışımıyla subliminal mesaj içeren söylemlerde bulunma” suçundan, ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanmış, yıllarca cezaevinde kalmıştı. Hem de 15 Temmuz’u gördükten sonra hem devletten hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hem de milletten özür dileyen, neden yanıldığını detaylarıyla ortaya koyan bir mektup kaleme almasına rağmen. Günün sonunda yine de o mektubun içerdiği pişmanlık ve samimi dil sayesinde tahliye olduğuna kuşku yok. Konuyla ilgili daha önce şu yazıları kaleme almıştım:

        Ancak sanki birilerinin içi yatışmıyor, hesaplaşma dürtüsü devam ediyor ve devletin en önemli erki olan yargı makamları da adeta bilerek ya da farkında olmadan bu dürtünün tatmini için araçsallaşıyor.

        TAHŞİYECİLER MESELESİ VE CASUSLUK SUÇLAMASI

        Ilıcak’ın hakkında kimsenin duymadığı, bilmediği bir dava daha vardı. Casusluk suçlaması ile açılan bu davanın nedeni Ilıcak’ın Tahşiyeciler olarak bilinen bir grup hakkında yazdığı yazıydı. Suçlamanın konusu yazıdan ziyade, yazıda yayınlanan bir belgenin ‘gizli’ olması.

        Ancak mesele şu ki, Ilıcak’ın yazısında yer verdiği belge daha önce twitter'dan ‘herkesin görebileceği şekilde’ atılan yani bir mentionda yer alan dolayısıyla aslında o an Ilıcak’ın twitter hesabını ve tweetlerinin altına yazılanları okuyan herkesin görmüş olduğu bir belge.

        İçerdiği istihbarat bilgilerini 2015 tarihinde köşesine taşımıştı Ilıcak. Şimdi FETÖ kumpasıydı diyerek tahliye ediyorsunuz ama vaktiyle devletin ciddi birimleri bu kişiler hakkında şöyle şöyle yazışmış diyerek belge içeriğindeki olumsuz tespitlere yazısında yer vermişti. Bu durum, dönüp dolaşıp 2022’de ‘gizli belgeyi temin etme suçuna’ döndü.

        Ilıcak’ın 2 yıl 6 ay’lık hapis cezası İstinaf mahkemesi (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi) tarafından onandı.

        Oysa 26. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı hükmü kuran kendi mahkemesine karşı itiraz etmişti. “Belge temininden hüküm kuramazsınız” demişti ki, bu gayet mantıklı bir itiraz.

        Çünkü ortada 1) gizli bir şey yok, belge açıktan gönderilmiş, DM’den değil, ‘mention’la. 2) gizli belge temini için gerekli olan ilişki ağı, yani belgeyi gönderenlerle Ilıcak arasında irtibat olduğuna dair bir bulgu yok. 3) Hatta böyle bir irtibatın varlığını tesbit etmek için gösterilmiş bir çaba da yok, yani Ilıcak’la söz konusu belgeyi twitter'a salanlar arasında bir irtibat var mı yok mu meselesini araştıran bir soruşturma yok.

        Yine de hüküm tesis ediliyor, ceza onanıyor.

        Ortada bir haksızlık var ve aslında cezanın kesinleşmesini engellemenin bir yolu da var.

        SAVCININ İTİRAZ HAKKI VAR

        Nasıl ki, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Ilıcak’ın gizli belgeyi temin ettiği ile ilgili hükmünü verdiğinde hem Nazlı Ilıcak’ın avukatı hem de 26. Ağır Ceza Mahkemesi savcısı İstinaf mahkemesinde itiraz etmişti (ama bu itirazlar 17 Mayıs 2022’de İstinaf mahkemesince reddedilmişti) benzer şekilde bu kez de İstinaf savcısının bir itiraz hakkı var.

        CMK 308/A İstinaf savcısının itiraz hakkını düzenliyor.

        Bu maddeye göre “Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı re’sen veya istem üzerine kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir.”

        Umarım savcı bu hakkını kullanır.

        Şunu da belirteyim, ben Tahşiyecilerin dini algılama yorumlama biçimlerine hiç katılmamakla beraber, 2010 yılında bu gruba yönelen kampanyanın epey karanlık bir yanı olduğunu, Gülen cematinin beyin takımı olan ‘FETÖ’nün bu grubun üyelerinin kısmen şişirme sözde bulgularla ‘paketlenmesinde’ epey rol oynadığını düşünen biriyim. Ancak bu durum Tahşiyecilere ilk operasyon yapıldığında İçişleri Bakanı Muammer Güler’in bu başarıyla övünmek için basın toplantısı yaptığı gerçeğini değiştirmiyor.

        Yani bir dönem devletin ciddi makamları da grubun ‘tehlikeli’ olduğuna ikna olmuş. Daha ilginci şu anda da rejim blokunun içinde yer alan nice ‘devlet’ adamı var ki, Tahşiyecileri sorsanız, "Resmi görüşümü mü söyleyeyim, gerçek görüşümü mü?" diyeceklerdir.

        Ama en önemlisi şu; Devlet ve millet olarak bir FETÖ ihaneti ve travması yaşamış olmamız ceza kanunlarının bir suçun oluşması için aradığı şartları hükümden düşürmez.

        Nasıl ki kanunda yazılı olmayan hiçbir durum zamanaşımı kurallarını yok saydırmaz, aksi ispat edilmedikçe hiçbir durum açıktan gönderilmiş bir belgeyi ‘gizli’ yapmaz, o belgenin açıktan gönderilişi arkasında bir danışıklı dövüşü ispat etmez, hatta ispat için soruşturma bile yapmazsanız buradan ‘gizli belgeyi temin’ suçu çıkaramazsınız. Çıkarıyorsanız sadece 78 yaşındaki bir kadın gazetecinin değil, siyasetle ucundan kıyısından ilgilenen ve bazen sosyal medyada paylaşımlar da yapan sıradan vatandaşın da hukuk güvenliği tehlikede demektir.

        Yargının omzundaki en hayati ve en ağır sorumluluk güvenilirliğini korumak ve ceza sopasını kullanırken kamu yararını gözettiğine dair sahici ve olumlu bir ön yargı oluşmasını sağlamaktır diye düşünüyorum.

        Diğer Yazılar