Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAYRAMIN üçüncü günü Kadıköy'de yapılan barış mitingi sokak savaşına döndü. Miting İstanbul Demokratik Kent Konseyi tarafından duyurulmuş, BDP, DSİP, ESP, EDP, SODAP, EMEP, ÖDP ve çeşitli meslek kuruluşlarıyla sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla tasarlanmıştı. Toplantı için seçilen yerin BDP İstanbul il örgütü olması, mitingin BDP taraftarları ve KCK tarafından domine edileceğinin habercisiydi. Öyle de oldu. Görünürde polis, yine yıktı dağıttı. Ortam polisin attığı gaz bombaları yüzünden nefes alamayanlardan geçilemedi.

        Ama gerçekte nasıl oldu?

        Tek sebep, polisin gaz bombası atmaya son derece meyilli, en baştan bu edime şartlanmış olması mıdır? Aşağıda 1 Eylül Kadıköy mitingine katılan bir öğrencinin, Barış Devrim Uzun'un tanıklığı var. Kendisi Marksist gelenekle bağını kopartmamış daha sonra dini duyarlılıklar da kazanmış bir genç. Bakın nasıl anlatıyor olanları:

        Bugün Dünya Barış Günü. Haksız, yanlış bir savaşa karşı duyduğum tepkiyi ifade etmek, barış talebimi dile getirmek için Kadıköy deki eylemde saf tutanlardan biriydim. Bir Müslüman ve Türk olarak, Kürt halkının renklerinin üzerine işli olduğu bir poşuyu omuzuma aldım, kortejlere katıldım. Çünkü bildiğim bir şey varsa, o da artık barışmamız gerektiğiydi. Daha başlamadan, günün mana ve ruhuna ters sloganlar kulağımı tırmalamaya başladı: "İntikam!", "Her Kürt gerilla doğar!", "Kürdistan T.C.'ye mezar olacak!"

        Bunlar, on yılların getirdiği yıkımın, zulmün, yaşanan can kayıplarının bünyelerde yarattığı öfkenin bir dışavurumu olarak kabul edilebilirdi elbette. Bununla kalmasını temenni ederdim, ama kalmadı.

        Hadise kısa sürede beni ve benim gibileri "E, hani barışacaktık?" şaşkınlığı içine sürekleyen bir noktaya evrildi.

        Bir grup gencin hummalı bir hazırlık içinde olduğu göze çarpıyordu. Yüzlerini kapatıyorlar, molotoflar hazırlıyorlardı.

        İşin trajik boyutu, "ezilenlerin meşru şiddeti" gibi bir anlayış o kadar kabul görmüş durumda ki, bu manzaralar sosyalist camia içinde o kadar kanıksanmış ki, kimse de çıkıp barış eyleminde sizin bu yaptıklarınız nedir diye sormayı akıl etmedi.

        Eylem başladı, kortejler ilerliyordu. Çok geçmeden bu yüzü örtülü arkadaşlarımızın marifetiyle ortalık savaş alanına döndü. Kadınlar, çocuklar yerlerde sürüklendi, ezildi.

        Bugünün bende bıraktığı iz, müthiş bir hayal kırıklığı ve derin bir üzüntüdür.

        Ben, Kürt halkının mücadelesini haklı bulan bir yurttaş olarak bu yaşananları ne kendime, ne de başkalarına açıklayabilirim.

        Sadece şunu söyleyebilirim: Savaş ve intikam sloganları atanların barış talebinde bulunması riyakârlıktır.

        Bu hak mücadelesiyle arasındaki psikolojik bariyerleri aşmış biri olarak bunları söylüyorsam, bu kişiler geride kalan Türk halkını barış istediklerine nasıl inandıracaklar, doğrusu bilmiyorum."

        Sonuç ortada. Bazıları açıktan "savaş" diyemedikleri, bunu derlerse pek fazla müşteri bulamayacaklarını bildikleri için "barış" diyorlar. Dışı barış, içi savaş diyenler arasında, bazı samimi barış talepleri de eziliyor, sindiriliyor, haksız muamelelere maruz kalıyor.

        ***

        Muhammed Cihat neden içerde?

        MUHAMMED Cihat Saatçioğlu, 21 Ağustos ta, Taksim de yapılması planlanan "Barış Yürüyüşü" nedeniyle birkaç arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı. Mahkemeye çıkarılmadan önce kendisine teslim edilen cep telefonundan gözaltında kötü muamele gördüğünü ifade eden birkaç "tiwit" atmayı başardı. Ayrıca bir detay ilgi çekiciydi: Cihat'ın aktardığına göre, tutuklu bulundukları iftar saatinde oruçlarını açmak istediklerinde aldıkları cevap "avucunuzu yalayın" olmuştu. Cihat referandumdan sonra Başbakan Erdoğan'ın çabalarından ötürü teşekkür ettiği DSİP adlı oluşumun üyesi. Hayatında "şiddet"in "ş"sine bile yer olmayan bir "Yetmez ama Evet"çi. Bitmedi, 28 Şubat döneminde başörtüsü yasaklarına karşı yapılan bir mitinge katıldıkları için idamla yargılanan ve yıllarca hapis yatan iki kadından birinin oğlu, diğerinin kardeşi. 2009'da Gazze'ye yardım götüren Yardımeli Derneği' nin faaliyetlerinde görev almıştı Cihat. Tarihin ironik bir cilvesiyle, şimdi o günlerde yardım dağıtırken çektirdiği ve Facebook sayfasına koyduğu fotoğraflar, boynunda görünen "poşu" nedeniyle aleyhinde delil teşkil ediyor.

        Diğer Yazılar