Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Uludere faciası için "Devlet halkını bombaladı" manşetini atan gazetecilere fena yüklendi. MİT'in paylaştığı istihbaratın başlı başına sorunlu olduğu tezini Mehmet Baransu dile getirmiş, bu rapor Başbakan tarafından (dün itibarıyla da MİT tarafından) yalanlanmış, "cambaz" ve "Kasımpaşalı" lafları havalarda uçuşmuştu.

        Başbakan buna bir de "böyle konuşanların asıl emellerinden" dem vurmayı ekledi. Bu sözleri Taraf Gazete-si'nin değil, birçok liberal entelektüelin yanı sıra cemaatin de üzerine alındığı bir sır değil. Liberal entelektüeller ile cemaat/hizmet hareketi arasında bir geçişkenlik, bir fikri uz-laşım olduğu da sır değil.

        Ne diyor, liberal entelektüeller ve cemaat? "Açılımlar devam etsin, masumlar ölüyorsa adam gibi özür dilensin, askeri vesayet hâlâ sürüyor, lütfen icabına bakılsın." Cemaat ve liberaller, hükümetin Kürt sorununda kullandığı dilin sorun çözücü değil, sorun üretici olduğu noktasında da birleşiyorlar. Ancak cemaat KCK operasyonlarını desteklerken, liberallerin bu operasyonlara karşı çıkması ve bu önemli yaklaşım farkını aralarında nasıl çözdükleri hâlâ bir sır.

        Cemaatte, hükümetin İsrail'i karşısına alarak ve İran ile yakınlaşarak PKK'nın dış desteklere açık hale getirildiği, böylece terörle mücadelede zafiyete düşüldüğü gibi bir görüş de hâkim. Liberal görüşte olan entelektüeller de hükümetin İsrail'le çekişmeli bir pozisyon içine girmesinin sembolik anlamından hiç hoşnut sayılmazlar. Onlara göre dünya sisteminden kopmamıza, AB üyeliğimizi zora sokmaya aday olan her neden, kötü.

        Karşı oldukları hükümetin bölgede rol üstlenmesi değil, kendi başına rol kesmesi, kendi ajandasına göre davranması. Bunun eninde sonunda başımıza kötü işler açacağını düşünüyorlar ve bu düşünce cemaat ile liberaller arasındaki zımni uzlaşımın temel hattını oluşturuyor.

        Reel politika açısından çok haksız sayılmazlar, ancak mesele reel politikaysa, kusursuz gerçekçilikse, orduyu kışlasına sokan ve o noktadan sonra artık beraber çalışabilecek bir vasatı kurma yoluna giden hükümeti de anlayışla karşılamaları beklenirdi. Söylemsel gücünü liberal entelektüeller aracılığıyla domine eden bu kamp, bölgedeki dengeler söz konusu olduğunda hükümeti reel politik davranmamakla suçlayıp küresel güçlerle uzlaşmayı dayatabiliyor, ama mesele iç dengeler olduğunda bu kez yıkıcı bir bilek güreşi önermekten hiç geri durmuyor. Garip değil mi?

        Üstelik başbakanına "Ergenekon ağzıyla konuşuyorsun, yazık" denilen ülkede, şu anlarda İlker Başbuğ şüpheli sıfatıyla ifade veriyor. Kenan Evren'e dava açılıyor. Devlet tarafından zehirlendiği iddia edilen bir hükümetin yönettiği ülkede oluyor bu. Yazık gerçekten.

        Şunu unutmayalım, bu hükümet hiçbir zaman "ordusu feci şekilde güçsüz düşmüş bir ülke yaratma" sözü vermedi. Askeri kışlasına sokma, sivil siyaset üzerindeki postal gölgesini kaldırma sözünü verdi. Kürtlere özgürce "Ben Kürt'üm" diyebilecekleri bir zemin oluşturma sözünü verdi. Dostu da düşmanı da bu konularda kaydedilen mesafeyi görmezden gelemez.

        Evet, zaman içinde bu hükümet şahinleşti, bu yönde ben de birçok yazı yazdım, eleştirdim. Ayrıca elbette olanla yetinmeyi değil, olması gerektiğine inandığı sonuç için mücadele eden entelektüellere büyük ihtiyaç var. Ama verilmemiş sözlerin tutulmasını dayatmak, "özür dileme" talebini, talep ve öneriden çıkarıp bir dayatmaya dönüştürerek karşı tarafı özür dileyecekse bile bundan imtina eder bir hale icbar etmek de pek hakkaniyetli bir tutum gibi görünmüyor.

        Öte yandan bu sürtüşme sürecinde cemaatin haklı olduğu noktalar da var: Bu nokta, AK Parti'deki "cemaat paranoyası".

        Muhafazakâr mahalle homojen değil, biraz da bu mahalleye demokrasi, tartışma kültürü gelsin, hiç sorun değil.

        Ama bu boyutta bir paranoya varsa, vahim. Çünkü hatırlatmak lazım ki, biri halkın % 50'sinin oylarını almış bir siyasi lider, diğeri sistemin ezdiği, yok ettiği inançlı insanlara düştükleri yerden kalkmalarını sağlayan motivasyonu sağlamış bir dini önder; her ikisinin de tabanı, muhatabı hemen hemen aynı kitle.

        Diğer Yazılar