Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yerli savaş lobimizin hareketlenmesine anlam verebilmek güç.

        İsrail öyle askeri uçağa filan değil, karasularını ihlal etmemiş bir "insani yardım gemisi"ne saldırıp 9 vatandaşımızı öldürdü, İsrail ile savaşmadık, bir "özür"e tav olduk; o da gelmedi. Burada farklı olan ne?

        "Ama Suriye'de katliam var" mı diyeceksiniz? "Terör devleti" İsrail'in muhalefet bile etmeyen insanları fosfor bombalarıyla yaktığını unuttunuz mu? "İsrail'e savaş açamayız; çünkü arkasında ABD var" mı diyeceksiniz? Suriye'nin arkasında da İran, Rusya ve Çin var.

        Ayrıca NATO "Bize bir bilgi gelmedi, ama çok isterseniz arama çalışmalarına katılalım" sularında seyrediyor, BM "Diplomasiden başka çözüm yok" diye kestirip atıyor. ABD'nin Suriye'ye ilgisi ise Global Research adlı hatırı sayılır mecrada yazan analistlerin de ifade ettiği gibi, Suriye'yi El Salvador'a çevirmekten ibaret. "İstikrarsızlaşsın, bölünme aşamasına gelsin, sonra semereleri toplarız" usulü. Çok merak ediyorum, savaş isteyenler, gerçekten neye güveniyor?

        Gelgelelim, "Suriye ile ne güzel geçinip gidiyordunuz, birden n'oldu da kanlı bıçaklı oldunuz?" diyen tayfanın bu durumu suiistimal edecek olması da, daha şimdiden kanıma dokunuyor. Bu coğrafyadaki hiçbir ülke, en uzun sınır komşusunda olan biteni ayak ayak üstüne atıp sitcom izler gibi izleme lüksüne sahip değil. Beşar Esad'ın kanlı yöntemlerinin, AK Parti yönetiminde uyandırdığı tepki de (baba Esad'ın Hama ve Humus'ta kıydığı Müslümanların hatırasını da canlandırdığından) gayet anlaşılabilir bir tepkidir.

        Türkiye'nin Suriye politikasındaki yanlışı, Beşar Esad'a tavır koyması değil, Esad'ın halkının üzerine topla tankla orantısız güç aygıtlarıyla gidip kan dökmesi karşısında köpürmesi de değil, gücünün yetmeyeceği bir şeye, biraz da iyi niyetle heves etmesidir. Suriye muhalefetini yok yere cesaretlendirmiş olması ve bunun sonuçlarıdır.

        Türkiye, İran'la sarmaş dolaş olmuş bir Irak- Suriye-Lübnan olarak belirmiş olan o hattın teberrüz etmesini önlemek istemiştir özünde. Türkiye "Sünni"cilik yapmadı ama hemen yanıbaşında "Şii"cilik yapan bir blok istemedi. O blokta yer alacak ülkelerin halklarının çoğunluğunun Sünni olmasından kaynaklanacak istikrarsızlıklar, Türkiye'nin de önünü kesecekti. Böyle bir blokun oluşmasını önleme işini, Türkiye'yi bölge lideri yapabilecek bir dizayn gayretine girişmesi tamamladı. Savaşmayı değil, savaşsız bir strateji yürüterek Suriye'de İhvan benzeri bir yönetimin tezahür ettirilebileceğini düşündü.

        İran'ın güç temerküzüne öteden beri karşı olan ABD'yi, söz konusu dizayn çabasında müttefiki gibi gördü. Ancak anlaşıldı ki, ABD'nin Suriye'de kabul edilebilir bulduğu sonuç ile Türkiye'nin istediği sonuç aynı değil. ABD, Suriye'nin bölünmesinden Esad'sız Baas rejimine kadar tüm "diğer" seçenekleri tartıyor: Şii ama "seküler", Nusayri ve "seküler" tüm diğer olasılıkları, İhvan hareketinden çıkan bir iktidara oranla daha tercihe şayan buluyor.

        Çünkü Esad sonrası Suriye'den çıkabilecek AK Parti benzeri bir iktidar, Türkiye ile sınırları kaldırıp el ele vererek Türkiye'nin gücünü berkitip "sahiden" bölge gücü olmasını sağlayabilir; bu ise şu an, hem İran, hem Lübnan, hem İsrail hem de ABD için istenmeyen bir durum. Rusya ve Çin'in de kendilerine özgü nedenlerle mevcut Baas sisteminin yanında durduğunu hesaba katın. Tablo, "Benim yalnız ve güzel ülkem" sitayişinin hüzünlü bir yansımasından öte değil.

        Hükümetin sert fakat soğukkanlı bir siyaset izleyeceğini öngörmek mümkün. Suriye ile aramızda savaş çıkmayacak ama Esad gitmediği sürece "savaşın eşiği" denilen yerde kalacağız. Sabır dolu günler diliyorum.

        Diğer Yazılar