Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti yıllardır kazara filan da değil, gayet istikrarlı bir biçimde oyların yarıya yakınını alıyor. Muhalefette kalan partiler sandıktan çıkma umudunu yitirdikçe kendileri olarak kalabilme özelliklerini de yitiriyorlar. Kimliklerini aşındıracak uzlaşma ve eğilimler içine giriyor, kurumsal yapılarını kof bir kabuğa dönüştürüyorlar giderek.

        Gezi'de kendisini ulusalcı, liberal, demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü, Alevi, AB'ci, solcu ya da sağcı olarak tanımlayan bir grubun, Erdoğan ve AK Parti karşıtı bir koalisyonu oluşturmak için bir araya geldiğini görmüştük. Yerel seçimler öncesi bu koalisyona Cemaat de eklendi. CHP sağcılaştı; Cemaat'le ittifak, Kılıçdaroğlu'nun bozkurt işareti yapması, MHPli Mansur Yavaş'ın CHP'nin adayı olması ve belirli bir başarı da kazanması en göze çarpan örnekler.

        CHP de MHP de barış süreci gibi, yeni Anayasa'nın hazırlanması gibi büyük demokratikleşme projelerinde yer almadılar, bilakis engelleyici oldular.

        Yerel seçimlerde birçok şehir CHP ve MHP'nin işbirliğine sahne oldu. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak bir aday belirleyip belirlemeyecekleri konuşuluyor. CHP ile MHP arasındaki farklar neredeyse silinmek üzere.

        Öte yandan AK Parti de aslında bir kaolisyon. Kendisini demokrat, muhafazakâr, İslamcı, milliyetçi, Kürt, dindar olarak tanımlayanlardan oluşan bir parti.

        Siyaset üretmeyen, proje üretmeyen ve sandıktan çıkma umudu kalmamış partiler, AK Parti'ye yönelik her tür yıpratma faaliyetini kullanmayı muhalefet saymaya başladıkları için giderek devlete muhalefet eder hale geldiler. Ulusal güvenlik gibi hayati meseleleri bile politize ettiler. Tıkandıklarını hissettikleri noktada siyaset dışı müshiller kullandılar, iktidara yönelik kasetli, tapeli bir saldırı siyasetinin yanında durdular. Çünkü CHP de MHP de sandıktan tek başına birinci parti olarak çıkma umutlarını yitirmiş durumda.

        AK Parti'nin güç temerküzü arttıkça, BDP dışındaki partilerin temsil ettikleri farkların, ayrımların önemi azalıyor.

        Her köşe başında duyulagelen "Toplum ikiye bölündü" sızlanması aslında bir başka şeye daha işaret ediyor. Siyasetin iki ana aksa, iki temel eğilime ayrıldığını. İtiraf edelim, bu şartlar siyasetin iki ana aks üzerinden ilerlediği ABD ve benzeri sistemlerdeki zemini hatırlatıyor. Burada AK Parti hem demokrat hem de cumhuriyetçi olduğu için ayrım, demokratlar ve cumhuriyetçiler arasında değil. Siyaseti belirlemekten uzağa düşmüş sağ ve sol arasında da değil.

        Ayrım, bağımsız bir ülke olmak isteyenler ile bireysel özgürlüklerine duyarlı olan bireyci anlayış arasında.

        Ayrım, makro demokratikleşme projelerini gören ve anlamlı bulanlar ile hükümet partisinin mikro demokratikleşme alanındaki yetersizliklerinden çılgına dönenler arasında.

        Ayrım, güçlü, büyüyen, masaya eşit şartlarda oturabilen, risk alan, hamle yapan bir ülke isteyenler ile gündelik hayat konforuna, orta ve lise ezberlerine sahip çıkan, orta sınıfın güçlenmesinden hazzetmeyen, dış politikada "Batı ittifakı üyesiyiz, onlar ne derse o" diye tavır alanlar arasında.

        "Benim milletim" diyenler ile "Benim bedenim" diyenler arasında.

        Ayrım, dinini sevenler, yüceltenler ya da dinin toplumsallaşma bağlamındaki önemini kavramış olanlar ile din meselesinde kafası karışık, İslamofobiden pasif laikliğe kadar genişleyen sekülarist yelpaze arasında.

        Ayrım, tarihi, dini ve kültürel bağlarımız olan coğrafyanın hatıramıza yüklediği bağlara müdrik olanlar ile o tarihi sahiplenirse Avrupalı dostları tarafından dışlanacağını düşünenler arasında.

        Ayrım, milliyetçi değil "milli" olanlar ile kimi zaman açık, kimi zaman demokrasi perdelemesi kullanan ırkçılar arasında.

        Artık siyaset bu hatlardan ayrılıyor. Ve tabii toplum da. Sistem bu şablona ve tabloya uyarlanmadığı sürece kaos ve kriz bitmez.

        Bu arada yanlış anlaşılmasın, parlamenter sisteme asıl can suyu veren, her olasılıkta parlamentoyu öne çıkaran AK Parti iktidarı. Parlamenter sistem, muhalefet için çekilmez hale gelmiş durumda ve bu nedenle de muhalefet tarafından tıkanıyor her fırsatta.

        Yeni Anayasa'yı "Erdoğan, başkanlık sistemi istiyor" diye yaptırmamışlardı. Ama oluşturdukları karşı koalisyonun ürettiği sosyolojik tablo, sadece başkanlık sisteminin taşıyabileceği bir kompozisyona dönüştü.

        Diğer Yazılar