Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DANIŞTAY’ın 146’ncı yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakan Erdoğan’ın tepkisine maruz kaldı. Erdoğan’ın tepkisinin bu kadar sert olması gerekir miydi tartışılabilir. Fakat konuşmanın başlı başına sorunlu olduğu gerçeği görmezden gelinemez. Danıştay Başkanı’nın 25 dakikalık konuşmasına karşılık Feyzioğlu 1 saat konuştu. O kadar çok konu başlığı açtı ki ben bunları 1 saate sığdırabilmesine bile şaşırdım. İndirim sezonuna denk gelmiş ikoncanın alışveriş sepeti neyse, Feyzioğlu’nun konuşma metni de oydu. Her bulduğunu sepete atmıştı. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nden bahsetti. Engellilerin sorunlarından bahsetti. 1 Mayıs ve Taksim geriliminden bahsetti.

        Avukatlara staj öncesi sınav getirilmesi gerektiğinden, Barolar Birliği olarak avukat bolluğundan mağdur olduklarından bahsetti. Sanatın ve sanatçının sorunlarından, sosyal medya yasaklarından ve hatta Snowden‘dan bile bahsetti. Sadece “koy sepete” konuşması yapmadı, isabetsizdi de. “Bombalanmış, boşaltılmış köyler, yakılan ormanlar, faili meçhul cinayetler, şafak vakti operasyonları, dinlemeler, fişlemeler, şiddet gören kadınlar...” diye otuz madde sayıp bunların çözümsüz bırakıldığından dert yandığında ağzımın açık kaldığını hatırlıyorum. Arkadaş, dedim içimden: “Şikâyet ettiğin şeylerle ilgili ardı ardına demokratikleşme paketi çıkaran, barış sürecini başlatan, kadına karşı şiddeti önleme bahsinde yaptığı yasal düzenlemelerle pek çok Avrupa ülkesinden daha cesur davranmış olduğu BM toplantılarında bile zikredilen, dinlemeler ve fişlemelerle mücadele eden bu hükümet değil mi? Kimi kime şikâyet ediyorsun?” Halk arasında tereciye tere satma olarak bilinen bu davranışı sürdürmekte ısrarlıydı: “Paralel yapı varsa Suriye’de uçağımızın düşürülmesiyle, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TAI mühendislerinin şüpheli ölümleriyle bu casusluk faaliyetlerinin bir bağlantısı var mıdır, vatandaş bunu sorar.”

        Bir an “Bir Marmaray’ımız olsa iyi olmaz mıydı yani?” diye soracağından korktum. O derece. İsabetsiz olduğu kadar samimiyetsizdi de. Daha 10 Mart 2014’te, “17 Aralık’ta düğmeye basılmasının nedeni yolsuzlukla mücadele filan değildir. Düğmeye basılmasının sebebi, iktidarın AKP kanadını silkelemektir. Bana yolsuzluk soruşturmasını yürütenleri kahraman gibi göstermeye kalkmayın” diyordu Feyzioğlu. Daha mart ayında paralel yargı olgusunu kabul ederken, dünkü konuşmada yargıya düşen lekenin sorumlusu hükümetmiş gibi davrandı. “Demokrasilerde siyasi partiler, iktidara, yargı tarafından denetlenmeyi peşinen kabul ederek talip olurlar” cümlesi etrafında, yargı tarafsızmış ama hükümet bunu salt kendi menfaati için mesele yapmış gibi bir pozisyon aldı.

        Daha mart ayında “Biz biliyorduk ne işler döndüğünü” mevzisinde iken bugün bu işler bir daha dönmesin diye alınan tedbirlere misal “Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapılarak, özellikle Teftiş Kurulu’nun dolaylı olarak Adalet Bakanı’na bağlanması, yargı bağımsızlığıyla asla bağdaşmamıştır” gibi cümleler kurması samimiyetsizliğin daniskası oldu. Bardağı taşıran damla, Van Depremi “mağdurları” ile ilgili Türk usulü laf sokma denemesine girişmesi olabilir. Van Depremi sonrası şehri canla başla inşa gayretinin görmezden gelinmesi, Feyzioğlu’nu adaletten bahseden ama kendisi adaletin yanından geçmeyen bir adam durumuna düşürdü. Zira devletin 5 katrilyon TL harcadığı bir inşa çabası idi bu.

        30 farklı noktada 30 bin konteynerden oluşan konteyner kent kuruldu, evleri ağır hasar gören ve yıkılan depremzedeler için Van merkez ile Edremit ve Erciş ilçelerinde TOKİ tarafından yaptırılan 17 bin 489 konut sadece bir yıl içinde hak sahiplerine teslim edildi. Köylerde yaşayan aileler için de Evini Yapana Yardım (EYY) modeliyle 6 bin 300 ev inşa edildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla 2 bin aileye, afet sırasında kiracı olmaları koşuluyla ve kurayla konut verildi. Hak sahibi olmadıkları halde konteyner kentte yaşamlarını sürdüren ailelere kiralarının SYDV’den karşılanması seçeneği sunuldu. Feyzioğlu’nun bu çabaları görmeyip konteynerlerde yaşayan ve kiralarının vakıf tarafından karşılanması önerisini de kabul etmeyen 44 aileyi böyle bir toplantıya taşıması abesle iştigal oldu. Hiç kuşkusuz her şeye rağmen bu konuşmaya tahammül edilebilirdi. Ama yakın tarihli Haşim Kılıç konuşması o krediyi tüketmişti.

        Diğer Yazılar