Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KİMİN Başbakan olacağı üzerine birçok şey tartışıldı. “2015’e kadar partili, önemli ve 3 dönem yasağına takılan, aynı zamanda partiyi 2015 seçimlerine götürecek biri aday olabilir” dendi. Abdullah Gül için Bayburt modeli ile hem partiyi 2015 seçimlerine götüren genel başkan olabileceği, sonrasında da Başbakan olabileceği söylendi. Oysa Anayasa genel seçimlere 1 yıl kalmış iken ara seçime izin vermiyor. Şu an için kriterler netleşmiş durumda ve öne çıkan isim Ahmet Davutoğlu.

        Ancak Abdullah Gül olasılığı da önemini yitirmiş değil. Hatta hâlâ Binali Yıldırım’ın Başbakan olacağını söyleyenler de var ama ana hat Abdullah Gül ile Ahmet Davutoğlu arasında bölünmüş durumda. Bu iki isim, birbirleriyle hiç de kavgalı ve ilanihaye farklı dünyaların adamı olmamalarına rağmen, bir süredir iki ayrı siyasi hattın iki ayrı gelecek ve bölge vizyonunun sembol isimleri imiş gibi muamele görmekteler.

        AK Parti içinde Abdullah Gül’ün Başbakan olması gerektiğini düşünenler; Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde partiyi sağlam, kapsayıcı, bir arada tutucu bir faktör gerektiğine, Gül’ün bunu sağlayacağına inananlar. Aynı zamanda 3 dönem yasağının bu sayede kalkacağından umudu olanlar. AK Parti dışından da Gül’e destek var. Gül’ün Twitter yasağına karşı çıkışı, Mısır’daki darbe konusunda Erdoğan’dan farklı bir yerde durması, parti içindeki bazı unsurlara yabancılaşmasına neden olurken, AK Parti karşıtlarının sempatisini kazanmasını sağladı.

        “Yeni Türkiye” ve onun küresel egemenlere karşı gösterdiği şahsiyetli dirençten çok da hazzetmeyen, Türkiye’nin bir an önce eski “entegre” vaziyetini almasını isteyenler, Davutoğlu’nun Başbakan olması ihtimalini öcüleştirirken Abdullah Gül’e daha yakın duruyorlar. Oysa bu yaklaşım Gül’e haksızlık. 2003’te, ABD’nin Irak’ı işgal edecek birliklerinin Türkiye üzerinden Irak’a geçmesine onay ve izin verecek olan 1 Mart tezkeresinin Meclis’ten geçmemesi için en çok çalışanlardan biri de Abdullah Gül’dü. Lakin bugün yerleştirildiği yer şu: “Batı’dan kopan, ABD ile ilişkileri bozulan bir Türkiye var ve Abdullah Gül Başbakan olursa bu durum düzelebilir.” Bu bakış açısı da Davutoğlu’na haksızlık. Çünkü Davutoğlu Türkiye’nin burnunun dibinde pıtrak gibi biten ne kadar sorun varsa, uluslararası platformları bu sorunların her birinin çözümüne dahil etmeye çalışmış bir isim.

        DAVUTOĞLU’NUN EN ÖNEMLİ BAŞARISI

        Ahmet Davutoğlu ismi geçince “Suriye’nin durumu ortada” diyenler için parantez açmak gerekiyor. Hatırlatmak lazım: Türkiye’nin Suriye cenderesinden Suudi Arabistan’laşmadan ve İran’laşmadan çıkmasını sağlamış bir isim varsa o da Ahmet Davutoğlu’dur. Onu hayalcilikle eleştirmek için ileri sürülen “Osmanlı”cılık yahut “Neo Osmanlı”cılık Türkiye’ye fetihçi vizyon kazandırmak için filan değil, bu coğrafyanın bir kültür ve medeniyet birliği içinde asırlarca bir arada yaşayabilmiş olmasının tarihteki karşılığı olması hasebiyle anahtar rolündeydi. Bu anahtar bütün sorunların kilidini açmaya yetmedi ama Türkiye’nin vicdanını, bölge insanlarına yardım etme iştiyakını, onlara kucak açmasını, binlerce Suriyelinin hayatını kurtarmasını sağlayacak vicdan hafızasını çalıştırdı. Türkiye’yi korumayı başardığı da söylenebilir. Fazlasıyla kışkırtılmasına rağmen mezhep taassubunun, Sünni-Alevi çatışmasının, militanlaşmış Sünni ekollerin ve Şii hilali sevdalılarının Türkiye’de makes bulup çatışmayı Türkiye’ye yayıp sıvamalarının da önüne geçti. ABD’nin İsrail’i ve Hıristiyan azınlıkları, İran’ın Şii ve Nusayrileri, Suudi Arabistan’ın Sünnileri yanlayıp kışkırttığı bir ortamda mezhepçilik yapmayan tek ülke Türkiye oldu. Tam da bu nedenle iftiralara uğradı, psikolojik harekâta maruz kaldı. Nitekim Gaziantep’te çıkan Suriyeli kiracı-Antepli ev sahibi olaylarının Davutoğlu’nun adının başbakanlık için net bir şekilde geçtiği ilk tarihe denk gelmesini tesadüf olarak görmüyorum. Ancak tarihin yazdığı ne bu ne de IŞİD’liler Türkiye’den yardım aldı mugalataları ve yalanları olacak. Tarih, “Halkını uçaklarla bombalayan diktatör Esad gitmeli ve halkın çoğunluğu kimi seçiyorsa başa o gelmeli” çizgisini savunmaktan geri düşmemiş tek bölge ülkesinin Türkiye olduğunu yazacak.

        Sizi bilmiyorum ama ben bunu başarı olarak görüyorum.

        Diğer Yazılar