Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son dakika notu: Aşağıda okuyacağınız yazı bugünkü Habertürk gazetesinde çıktı. Yazıldığı sırada henüz kriz büyümemişti; hafta sonu küçük bir haber olarak duyuldu ancak özellikle dün doruğa çıktı. Pazartesi ABD’de geceyarısına yaklaşırken, Türkiye’de de Salı sabahının ilk saatlerinde bugünkü yazımın öznesi Michael Flynn istifa etti. Trump yönetimindeki sarsıntıların hızına yaklaşılamıyor. Bu önemli gelişmeyi duyurmam şarttı; Flynn’in istifasına neden olan gelişmelerin ayrıntılarını okuyabilirsiniz. Türkiye için bu istifanın önemi ise FETÖ konusunda Trump yönetimindeki en önemli müttefikimizi kaybetmemiz.

        ***

        FETÖ konusunda Amerika’yla pazarlıklarda ivme tam lehimize doğru işlerken bizle hiç ilgisi olmayan bir gelişme önümüzdeki günlerde başımızı ağrıtacağa benziyor... Dönüp dolaşıp konu en çok bizi etkileyecek...

        Türkiye’nin FETÖ konusunda ABD yönetiminde en güvendiği kişi üç yıldızlı emekli general Michael Flynn. Seçimden önce ordunun elitleri Trump’a mesafe koymuştu, Flynn ise açık destek verdi. Sadakatinin karşılığını da Milli Güvenlik Konseyi’nin yöneticiliğine atanarak aldı.

        Her gün Trump’la düzenli olarak konuşuyor ve Başkan’ın yakınındaki ekipten.

        Flynn’in bir diğer özelliği de radikal İslam’a karşı savaş açması ve Fethullah Gülen’i de büyük bir tehdit olarak değerlendirmesi. Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini açık açık ifade eden bir isim.

        KELLESİ İSTENİYOR

        Ancak Flynn’in başı bu aralar seçimden önce Rus büyükelçisiyle yaptığı görüşmelerden dolayı dertte. Hiçbir yetkisi bulunmadığı halde Obama döneminde uygulanan ambargoların kaldırılmasını görüştüğü iddia ediliyor. Dahası, yönetime bu konuda bilgi vermediği de. Her türlü görüşme istihbarat tarafından takip edildiğinden Flynn’in her cümlesi de kayıt altında.

        Donald Trump’ın şu ana kadar tek yorumu “İlgileneceğim” oldu. Belli ki Başkan bu meseleyi geçiştirmek istiyor.

        Ama Flynn’in kellesini almak isteyen pek çok kişi de bunu fırsat olarak değerlendiriyor. Başta da Steve Bannon ve Jared Kushner. İkisi de Trump üzerinde çok daha etkili. Biri damat, biri de beyin.

        Flynn giderse bizim için hiç iyi olmayacak. Beyaz Saray’da FETÖ tehlikesini bilen ve Başkan’ın kulağına fısıldayacak yeni bir müttefik bulması gerekecek Türkiye’nin.

        DAMADIN GAZETESİ YAZIYOR

        Normal şartlarda üzerinde durmazdım Flynn’le ilgili tartışmaların, ama dün New York Observer’da çıkan bir yazıyı okuyunca önemsedim. Gazetenin sahibi Jared Kushner, yani damat. Danışmanlık görevine atandıktan sonra “publisher” unvanını kayınbiraderi Joseph Meyer’a devretti gerçi. Observer, ABD basın geleneklerinin aksine sahibinden çok da bağımsız bir çizgide ilerlemiyor ne zamandır. Mesela seçimlerden önce Donald Trump’ın Cumhuriyetçilerin adayı olması gerektiğini başyazısıyla destekledi.

        Bir anlamda ailenin bir kanadının sesi kısacası.

        Milli Güvenlik Konseyi analisti John Schindler bir süredir gazeteye yazdığı yazılarda Flynn’in ipini çekiyor...

        Dün de neler demiyordu ki...

        - Komplo teorilerine bilgiden daha çok önem veriyor...

        - Savunma İstihbarat Teşkilatı’ndan yanlış kararlar ve beceriksizlik yüzünden kovulmuştu...

        - Mike Pence’e bile yanlış bilgi verdi ve kızdırdı...

        - Demokratlar görevden alınsın istiyor...

        - Cumhuriyetçiler de şeffaflık talep ediyor..

        #GörünceŞaşırdıklarım

        ASIL BIYIK BURADA

        Ersoy Dede’nin Cumhurbaşkanı’nın Tanzanya gezisinden sonra iki gazetecinin bıyık bıraktığı bilgisini yazmasının üzerinden biraz vakit geçti. Epey uzakta kalmışım, bahsettiği yeni gazetecileri tanımıyorum bile..

        Biraz gecikmeyle dahil olacağım tartışmaya.

        İktidar medyasında bıyık bırakılması haber değil...

        Asıl bıyık haberi Medyaradar’da Alev Gürsoy Cimin’in Milliyet yazarı Mehmet Tezkan’la yaptığı söyleşide. Yıllardır bildiğim, ekranda da gazetelerde de takip ettiğim Tezkan’ı hiç böyle görmemiştim; o da bıyık bırakmış.

        Yakışmış... Ama kendisine takılmadan edemeyeceğim.

        Artık “Ankara’nın en sevdiği muhalif yazar” rütbesini kimseye bırakmayacağından eminim.

        DÜNDEN BERİ

        - AL Jarreau’dan “Moonlighting” şarkısını dinliyorum. “Mavi Ay” dizisini izlediğimiz yıllarda haftada bir gün bir dakikalığına duyardık ve özlerdik. Şimdi her an elimizin altında ve hiç eskimemiş.

        - Thomas Keller’ın 72 saatlik dana kaburga tarifiyle uğraşıyorum. Tuz ve biber bile konmadan plastik poşetlerde, sabit dereceli bir suda 72 saat ‘sous vide’ tekniğiyle pişiyor.

        - Amerika’nın bu aralar en popüler gazetecisi Ta-Nehisi Coates’ın The Atlantic’teki Obama söyleşisini okuyorum. O kadar uzun ki bitmiyor; biz hâlâ vuruş hesabı yapıyoruz, “Uzun yazı okunmaz” algısıyla mücadele ediyoruz.

        MURAT ÜLKER'İN ÇİKOLATA LABORATUVARI

        Çikolotacılar için en önemli tarihlerden biri Sevgililer Günü. Godiva da yıllık satışının yüzde 60’ını Noel ve Sevgiler Günü’nde yapıyor. Dolayısıyla bu günlere özel yüklenmeleri de boşuna değil. Bir süredir çeşitli grafik sanatçıları firma için özel çikolata kutuları tasarlıyor. Özellikle her türlü tasarımın ve şıklığın önemsendiği Japonya pazarında bu çikolata kutularına ilgi büyük.

        Geleneksel ve köklü bir marka olmasına rağmen bir süre önce Ülker tarafından satın alınan Belçika çikolatası Godiva kendini günümüzde ambalajla ayrıştırıyor. Değişim çok hızlı ve radikal değil, daha çok emin adımlarla.

        Sadece kutu değil, çikolatalar da günümüz yemek trendlerine göre güncelleniyor. Bu sene Godiva’nın New York’taki merkezinde baş şef Thierry Muret’ten tatlıyla çikolatanın trüflerde birleşmesinin yeni bir trend olduğunu öğrendim. Mesela creme brulee veya limonlu cheesecake tadında çikolatalar... Hakikaten de çikolatayı tadıyorsunuz, bir dilim pasta yemiş gibi hissediyorsunuz.

        Muret küçük trüfleri bıçağıyla dörde keserek önümüze sundu; çok fazla tadanlar tıpkı şarap tadımında olduğu gibi tadını alıp yutmuyormuş zaten.

        Murat Ülker’in de gittiği ülkelerden topladığı rakip, hatta ufak üreticilerin yaptığı çikolataları da genel merkezde ekibiyle böyle bir laboratuvar titizliğinde tattığını öğrendim.

        Geçen sene Çin’deki yönetim kurulu toplantısına ara verildiğinde lüks otelin alışveriş merkezine gidip bir sürü mağazadan örnekler satın almış. Daha sonra onlar İstanbul’a getirilmiş, tepsilere dizilmiş, küçük parçalar halinde kesilip sunulmuş.

        YARATICILIK ZAMANI

        Los Angeles’ta bağımlısı olduğum Valerie’s Candy isimli bir çikolatacı var. Ürünleri çok az yerde bulunuyor. Ama Hammer Museum’da satılıyor mesela. Özel tasarımıyla bir pop-art objesi gibi öne çıkıyor. Çikolatanın içinde de ne ararsanız var; birkaç parça yediğinizde kahvaltı etmiş gibi doyuyorsunuz çeşitli fındıkfıstık ve kuru meyveler yüzünden. Paketleri tasarlayan Commune kartonlarda hippie zamanlarından kalma fotoğraflar kullanmış. Üçünü toplayınca minik bir poster oluşuyor.

        Bu acaba Türkiye’deki tablet çikolataların değişimine ilham olabilir mi? Sadece ambalaj olarak değil içerik olarak da.

        Fındıklı, fıstıklı çok iyi çikolatalarımız var ama raflar yeni lezzetler konusunda epey muhafazakâr kaldı.

        Dünyada artık bir küçük çikolatacı akımı var: Kırmızı biberli, tuzlu çikolatalar sıradanlaştı, mangolu fıstıklı, kurabiyeli, güllü, viskili, hatta quinoa’lı pek çok deneysel çikolata raflarda. Bir başka Los Angeles markası Compartes bu akımın öncüsü.

        Eskisi gibi nispeten pahalı trüflerde değil bu deneysel tatlar, daha çok fiyatı normalden yüksek ama daha uygun fiyatlardaki tabletler ön plana çıkıyor. Ambalajları da öyle güzel ki insan tadına bile bakmadan almak istiyor.

        Türkiye’nin de çikolata konusunda biraz daha yaratıcı olma vakti gelmedi mi?

        Diğer Yazılar