Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hakan Şükür belki de en trajik futbolcu. Gol kralı oldu, Galatasaray’a maçlar kazandırdı, dahası hiç Galatasaray’a ihanet etmedi. Ama öte yandan bir türlü kendisini Galatasaray taraftarına sevdiremedi. “Torinolu Şaban” pankartını açan tribünlerdi mesela. Bir gün aniden Kutlu Doğum Haftası’nı kutlamaya kalkınca yine aynı taraftar ona tepkisini gösterdi.

        Hafta sonunda Galatasaray onu kulüpten ihraç etmeyi değerlendirdi, oybirliğiyle reddedildi. İhraç edilen diğer futbolcuları kamyonun altına atmak kolay, zira katkıları Şükür’le ölçülemeyecek kadar sınırlı.

        Sanırım Galatasaray’ın üyeleri de bunu düşünerek birtakım futbolcuların kulüp üyesi olarak kalmasına, bazılarının da ihracına karar verdi. Oysa sonuç hiç önemli değil, öyle ya da böyle futbol takımına bir şekilde damgasını vurmuş, tarihine geçmiş bir futbolcunun oylanması, tartışılması bile yeteri kadar büyük bir leke.

        Masaya yatırılmış, tartışmaya açılmış olmanın ayıbı bile yeter Hakan Şükür’e.

        O kral olsa bile hiçbir zaman tam anlamıyla kendisini Galatasaray’da sevdiremedi zaten.

        Galatasaray’ın kendi kendine biçtiği imajla (şehirli, modern, Batılı) Hakan Şükür’ün hiç gizlemekten çekinmediği muhafazakâr kimliği hep çatışma içindeydi. İlk evliliğinde, o zamanlar kamuoyunun yeteri kadar tanımadığı ama hakkında ilk kuşkuların oluştuğu Fethullah Gülen’i hiç çekinmeden nikâh şahidi yapmıştı.

        Yıllar boyunca Gülen’le ilişkisini dindarlığına bağladı, sorulduğunda “Dinimi yaşayamaz mıyım?” diye savunmaya geçti.

        ALEVİ DÜŞMANLIĞI

        Oysa Şükür’ün dini inancı Galatasaray’a geldiğinden beri sadece kendini kapsayan bir durum olmadı ki hiç. Aksine, o bunu başkaları üzerinde etki alanı oluşturmak için kullandı. Zamanında kendisi gibi düşünmeyen, kendi şemsiyesi altına girmeyen futbolculara örgütlediği diğer oyuncularla beraber pas atmadı, performanslarının düşmesine, takımda yer bulamamalarına sebep oldu.

        Adnan Polat kulüpte yöneticilik yaptığında takımın altyapısını Alevi kökenli çocuklara da açmıştı. Bu değeri bilinmeyen bir devrimdi aslında; pek çok alanda olduğu gibi futbolda da hâlâ gençler Alevi olduklarını açık açık söylemekten çekinirler. Galatasaray bunu kıracaktı; belki bu Alevi gençler yükselecek, takımın vazgeçilmezlerinden olacaktı.

        Hakan Şükür’ün genç insanların hayalleri ve ekmeğiyle oynamaktaki günahı büyük. Mezhep ayrımcılığından dolayı bu gençlerin önünü kesti, bugün hiçbirinin adlarını bilmiyoruz. Polat’ın bu yüzden onu Torino’ya gönderdiği söylenirdi. Sırf bu kadarı bile yetmez miydi Hakan Şükür’ü ihraç etmek için?

        FETÖ KULÜBE NASIL SIZDI?

        Hakan Şükür ağabey kimliğini genç futbolcuları Gülen’in hizmetine sokmak için kullandı. Kaç kişi zorla Kırık Hoca’ya hizmete zorlandı kim bilir, kaç kişinin alın teriyle kazandığı paralara Hakan Şükür üzerinden FETÖ el koydu...

        Genç futbolcular FETÖ’ye biat etmeseler Hakan Şükür ve örgütün diğer üyeleri tarafından gelecekleriyle oynanacağını biliyordu. Pas alamayacaklardı en basiti.

        Bu mikro terörün mimarı Hakan Şükür’dü.

        Attığı 249 gol, aldığı madalyalar, kırdığı rekorlar bu açıdan beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Futbolu takip ettiğim yıllarda da hep Hakan Şükür’süz bir Galatasaray hayal ettim. Çünkü futbolun profesyonelleştikten sonra nasıl çirkinleştiğinin canlı kanıtıydı hep.

        Hakan Şükür her sahaya çıktığında 90 dakikanın geri kalanındaki çürümüşlüğü beraberinde getiriyordu işte.

        Keşke Galatasaray yönetimi zamanında onu gönderseydi, tarihe geçmesine fırsat vermeden.

        Ama türlü çıkarlardan dolayı onu hep beslediler, korudular. İsteseler çok erken kurtulabilirlerdi. Tek amaç sadece iyi bir golcüyü takımda tutmak değildi; kim bilir hangi yöneticinin Hakan Şükür üzerinden örgütün iş bitirme mekanizmasıyla ne gibi çıkarları vardı...

        Fethullah Gülen’in Galatasaray’ın içine bu kadar kolay sızması kurumsal bir sorundu. Hakan Şükür’ü ihraç edip etmemek önemli değil, zaten taraftar çoktan ihraç etti. Ama futbolcuların Kırık Hoca’nın dizinin dibinde oturacak kadar yakınlaştığı o dönemin hesabını asıl kim verecek?

        SEN / SİZ

        Bildiğim kadarıyla Ayşe Arman kiminle söyleşi yaparsa yapsın yazıya döküldüğünde sorular mutlaka ikinci çoğul şahsa dönüşürdü... Oysa şimdi dikkat ediyorum, bütün sorular “Sen” diye yazılıyor.

        Hangi arada siz gitti, yerine sen geldi...

        Doğrusu bana biraz itici geliyor söyleşilerdeki senli benli muhabbetler. Bazen bu yüzden okuyamıyorum bile.

        Söyleşiyi yapan kişi soruyu bütün gazete okurları adına soruyor; çoğu zaman yakın arkadaşlarımızla yaptığımız bir sohbet değil bu.

        Dahası, “sen” gazetecinin haber öznesiyle mesafeli ilişkisini de zedeliyor.

        Ya da ben giderek dinozorlaşıyorum.

        #ATHENA OTUR SIFIR

        Çok ünlü insanların etrafında onlara “Hayır, olmaz, olmamış” diyecek insan bulmak zordur, o yüzden çoğu akıllarına gelen ne varsa yapar. Athena’nın daha önce Nükhet Duru’nun seslendirdiği Ali Kocatepe bestesi Nâzım Hikmet şiiri “Geberiyorum”u söylemesinin de böyle bir gaza gelme hikâyesi olmalı.

        Birinin aklına gelmiş, etrafındaki hiç kimse de bunun olmayacağını söylememiş sanki.

        Sonuç çok zayıf. Gökhan Özoğuz’un ne sesi yetiyor, ne de düzenleme özel olarak bir şey veriyor insana... Sıradan, unutulacak bir şarkı. Şiire de besteye de yazık olmuş.

        Prodüksiyon aşamasında kimse ağzını açmadığı gibi ikinci sınıf magazin yazarları da alkış tutuyor...

        Athena inatla iyi bir şey yaptığını sanmaya devam etmesin diye söylemek zorundayım. Gerçekten olmamış.

        ÇOKTANDIR

        *Bilmediğim şehirleri keşfetme arzusuyla seyahate çıkmıyorum, bildiğim şehirlere defalarca gitmek hoşuma gidiyor...

        * Ne kadar iyi olurlarsa olsunlar otellerde kalmaktan hoşlanmıyorum. Gittiğim yerlerde evde kalmak, evde vakit geçirmek hoşuma gidiyor.

        * Masaüstü bilgisayarda büyük ekranla çalışıyorum. Taşınabilecek boyda büyük ekranın yapılacağı günlerin hayalini kuruyorum...

        * Dolaba askı almıyorum; yeni bir kıyafet alırsam gardırobumdan bir giysiyi eksiltiyorum.

        * Evde film izleyemiyorum, ancak diziye konsantre olabiliyorum.

        Diğer Yazılar