Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Haberin doğruluğu onun için önemli değil. Yerleşik düzene savaş açmak, müesses nizama meydan okumak, halkın sesi olmak gibi ucuz sloganlar yetiyor yaptığını açıklamak için.

        Sözde halkın sözcüsü... Ağzına geldiği gibi konuşmayı “halkın dili” diye açıklıyor, elitlere meydan okuyor.

        Irkçı söylemler, nefret dilinin binlerce örneği ağzından çıkan her cümleye sinmiş ama bunu da “politik doğruculuğa” meydan okumak diye pazarlıyor.

        Yalan en sık başvurduğu yöntem. Gerektiğinde yanlış rakamlar, uydurma araştırmalar, çarpıtılmış istatistiklerle yalanı destekliyor.

        Sadece ağzından çıkanlar değil, kendisi hakkında anlattıkları, özgeçmişi de yalanlarla dolu. Sıfırdan kurgulamış. Yalan yüzüne vurulduğunda bir başka yalanla karşılık veriyor.

        Ama bütün bunlara rağmen çok rağbet görüyor, çok para kazanıyor, hemen her gece televizyonlara konuk oluyor.

        Gün geliyor tetikçinin de sonu geliyor ama.

        Amerika’nın en çok izlenen haber kanalı Fox News, en çok izlenen programcısı Bill O’Reilly’yi geçen hafta kovdu. 20 yıldır 100 milyon eve giren televizyoncu muhafazakârların kahramanıydı. En çok satan kitapları yazıyor, gittiği her yerde salonları dolduruyor, programı reyting rekorları kırıyordu. Tabii Rupert Murdoch’a da çok ama çok para kazandırıyordu.

        25 milyon dolar tazminatla kovuldu, ama sonuçta kovuldu ve bir daha asla medyaya geri dönmeyecek.

        TACİZ DÜZENİ

        Meğerse Fox News ekranda ülkenin düşünce hayatını taciz ederken, kanalın erkek yöneticileri de koridorda sistematik bir taciz düzeni oluşturmuşlar. Kanalı kuran ve bugünlere getiren Roger Ailes geçen sene aynı nedenden kovulmuştu. Yıllarca bu iddiaları bastırmış, dava açmak ya da yönetime rapor etmek isteyen taciz mağduru kadınları işten attırmak, kariyerlerini bitirmekle tehdit edip susturmuştu. Avukatlar ve PR mekanizması iddiaların dışarıya sızmasını engellemişti.

        Sonunda bir kadının meydan okumasıyla iskambil kâğıtlarından oluşan ev yerle bir oldu.

        Geçen hafta New York Times da kanalın yüzü Bill O’Reilly’nin kendisini tacizle suçlayan dört kadınla mahkemede uzlaştığını yazdı. Önce Mercedes gibi dev reklamcılar çekildi, ardından Murdoch’ın oğulları devreye girerek O’Reilly’nin ipini çekti.

        İLAHİ ADALET

        Doğrusu, tetikçilerin mezarlarının kötü gazetecilikten, düşünce hayatımızda yarattıkları terörden dolayı kazılmasını, hatta medyada onlara hiç yer verilmemesini dilerdim.

        Ama kötü gazetecilikleriyle ahlaksız kişilikleri de birbirinden bağımsız değil özünde. Sonunda ilahi adalet bir şekilde tecelli ediyor, çünkü medyadaki çürümüşlüğün kahramanlarının mutlaka özel hayatlarında da birtakım pislikler oluyor. Neredeyse istisnasız bir şekilde hemen hepsinin veremeyeceği onlarca hesap, bir gün gelip onları vuracak bir dolu sırları var. Ve o gün mutlaka ama mutlaka geliyor.

        Katolik Dilipak mı dediniz?

        Şakayapmıyorum, bir ara Harvard’ın İlahiyat Fakültesi’nde İslam üzerine yüksek lisans yapmayı düşünmüştüm ciddi ciddi. Dünyaya bu kadar etkisi olan, önemi daha da artacak bir dini objektif bir yerde öğrenmek için. Sonra araya başka şeyler girdi. Abdurrahman Dilipak’ın kızı Fatima Zehra da Viyana’da Katolik İlahiyatı okumak istemiş, ama prosedüre takılmış. Tam 17 sene önceki bir olay ama geçenlerde Twitter’da yine gündeme geldi. “Dilipak’ın kızı Katolik oldu” gibi bir yalan rüzgârı eşliğinde... “Aynı dünyada yaşadığımız, tek tanrıya inanan başka bir dinin ayrıntılarını öğrenmek kötü mü? Katolik mi yapar beni? Birbirimizi tanımadığımız için olmuyor mu bunlar? İnanın bu haberden elde edilmek istenen fikir tüylerimi diken diken ediyor” diyor Fatima Zehra Dilipak açıklamasında. Sırf şu cümlesine hayran kaldım. Yıllar önce İslamcı çevrelerden önde gelen biri bana camiada kadınların erkeklerden çok daha iyi yetiştiğini, başörtüsü yüzünden çok vakit kaybedildiğini ve geri planda kalmak zorunda bırakıldıklarını söylemişti. İnanmadığınız fikirlerle her türlü tartışabilirsiniz tabii ki, ama tartışmaya karşınızdakinin ne kadar iyi yetiştiğini ve birikimini takdir ederek başlamanız lehinize olur.

        Yılın en önemli filmi

        VİZYONDAKİ “Get Out” için kolaylıkla 2017’nin -şimdilik- en önemli filmi diyebilirim. Zaten kulaktan kulağa yayılmasıyla bir anda 100 milyon dolarlık gişe yapması da bunu kanıtlıyor. Bizdeki film eleştirmenlerinin kapsama alanına girmedi nedense, ama kaçırmayın. Hakkında detaylı yazacağım elbette, ama önce izleyin sonra konuşuruz. Hatta üzerine basa basa söyleyeyim: Mutlaka izleyin.

        Türkiye’nin en uyduruk listesi

        BELLİ ki tartışma yaratsın diye yapılmış, ben de oltaya geleyim bari. Hürriyet’in dünkü “Türkiye’nin en iyi 100 albümü” listesini gördünüz mü?

        Birinci Mazhar Fuat Özkan’ın “Ele Güne Karşı”sı, ki itiraz etmek çok zor.

        Ama listede Müslüm Gürses de var Sezen Aksu da... Bulutsuzluk Özlemi de Orhan Gencebay da...

        Ceza ve Muazzez Ersoy’u birleştiren liste... Listede iki kere yer alan Fazıl Say’ın Arabesk albümleriyle aynı listede anılmaktan memnun olduğuna hiç emin değilim.

        Hele hele İdil Biret’in Chopin resitallerinden oluşan albümü bu listeye nasıl girmiş, anlamam mümkün değil.

        Elmalarla armutlar iyice birbirine girmiş kısacası.

        Türlerine göre ayrılmadan bu kadar saçma bir kategorizasyon olur mu? “Best Of” albümden sayılabilir mi?

        Tamam pazar eğlencesi belki ama karışık kaset gibi liste yapmanın da bir adabı var. Bilmiyorsanız Nick Hornby’nin “High Fidelity” romanına başvurabilirsiniz. (Okumak zor gelirse filmi de var.)

        MERAK EDİYORUM

        - 100 kişi arasında, Teoman’ın kendi “Achtung Baby”si olarak tanımladığı “O” ve ardından gelen ve içinde birden fazla marş barındıran “Onyedi” hiç kimsenin aklına gelmedi mi?

        - Listede tek bir Candan Erçetin albümü yok, ama Coşkun Sabah var mesela. Tuhaf değil mi?

        Diğer Yazılar