Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Deniz Seki herhalde Türkiye’nin tek kokain kullanan şöhreti değil, en azından olmadığını o içerideyken ünlüleri hedef alan polis operasyonlarından biliyoruz. “Satıcı” Deniz Seki tutuklanınca ülkede kokain kullanımının bittiğine dair herhangi bir veri de yok elimizde. Türkiye’nin uyuşturucu mücadelesi Deniz Seki’yle başlamadı.

        Deniz Seki’nin zararı kendine; zorla birini kokain bağımlısı yaptığını, kafasına silah dayayıp kokain kullanmaya zorladığını bilmiyoruz değil mi? Bırakın bunu, kokain ya da başka bir kimyasal konusunda tek bir şarkısı, tek bir iması, gizli bir göndermesi bile yok. Piyango ona vurdu, belki de caydırıcı etkisi olur diye o kurban edildi.

        Oysa sabaha karşı baskın yöntemleri, şöhretleri deşifre etmek, medyanın 80’li yılların fotoromanlarını çağrıştıran “uyuşturucu batağına düşen genç” temalı yaklaşımlarının uyuşturucuyla mücadele konusunda pek bir sonuç vermediği ortada. Polis, yargı ve medyasıyla Batı ülkeleri artık şöhretlerin kimyasal kullanımına bireysel bir hadise olarak yaklaşmayı tecrübeyle öğrendi. Deşifre edip hedef göstermenin yerine uyuşturucu mücadelesinde daha zekice yöntemlere başvuruluyor: Bizzat bu tecrübeyi yaşayanlar birer sapkın muamelesi görmek yerine topluma kendi hikâyelerini anlatıyor açıklıkla, bu hissiyat da birçok kişide daha kolay karşılık buluyor. Birer ibret figürü olarak gösterilmektense kimyasallar ya da uyuşturucuyla geçen şahsi tarihlerini öcüleştirmeden, abartılı bir kâbusa döndürmeden anlatanların “kurtuluş” mücadelesi ilham verici, etkili olabiliyor.

        ADALET İHTİYACI

        Bir gün Türkiye’deki kurumlar da soruna başka türlü yaklaşmak gerektiğini, toplumun önünde birkaç kişiyi asmanın bir tedbir olmadığını anlayacak. Deniz Seki’nin serbest kalmasına gösterilen ilgi bir yanıyla toplumun kurumlarının, başta da medyanın daha ilerisinde olduğunu gösteriyor. Türkiye örneğinde bu ilginin sadece uyuşturucuyla mücadelenin yetersizliğinin anlaşılmasından öte bir anlamı da var elbette.

        Deniz Seki’nin kahramanlaştırıldığından şikâyet edenler, “Düşünce suçlusu değil, alt tarafı uyuşturucudan içeri girdi” diyenler bu ilginin uyuşturucuya değil epey abartılı bir cezanın yarattığı mağduriyetinin bitmesine yönelik olduğunu görmüyor mu? Bu haberi basit bir reyting avcılığı, magazin gündemi diye görmek kendimizi kandırmak olur.

        Düşünce suçu, kumpas davası mağduru, poşu giyen öğrenci, Youtube fenomeni, Twitter trolü ya da Deniz Seki fark etmiyor. Türkiye’de epeyedir adaletin hakkaniyetli olmak anlamına geldiği unutuldu, ama öyle anlaşılıyor ki ülkenin vatandaşlarının umudu tükenmedi.

        Tutuklanma gerekçesi ne olursa olsun Deniz Seki’nin aldığı cezanın belli ki toplumun, hatta onun haberini büyüterek veren medyanın vicdanına dokunan bir tarafı olduğu anlaşılıyor.

        Sonuçta cezanın suça uygun olması gerek. Ama adaletin herkese eşit işlememesi, adam öldürüp hafif cezalarla sıyrılanların, tecavüz suçlularının, çocuk tacizcilerinin ellerini kollarını sallayarak gezmeleri karşısında mağdurun yanında birleşme ihtiyacı doğdu. Deniz Seki’nin kokain kullanması mesele değil, haksızlığa uğradığının yaygın bir şekilde kabul görmesi asıl üzerinde durmamız gereken. Bu aynı zamanda üstü kapalı verilen bir mesaj, adaletin gerçekten olması gerektiği gibi işlemesine yönelik bir talep.

        #MedyaKulisi

        KİM KAZANACAK?

        Çok saçma bir kararla New York Times, “Okur Temsilcisi” köşesini kaldıracağını açıkladı. Gazete, sosyal medyanın ve okur mektuplarının medya eleştirisinin yerini aldığını düşünüyor. Bir uzmanın bakışı ile sosyal medyadaki okur yorumu aynı olabilir mi?

        Daha önce Washington Post da internet medyasında yaygınlaşan medya eleştirilerinin aynı işlevi gördüğünü gerekçe göstererek ombudsmanla yollarını ayırmıştı.

        Konunun bizi ilgilendiren kısmı şu: Faruk Bildirici bu köşe açıldığından beri “göstermelik” yazılarla geçiştirilen okur temsilciliğine itibar kattı Hürriyet’te. Sadece kendi gazetesine değil hepimize doğru yolu gösteriyor.

        Ama son zamanlarda yazdıkları epey zülfüyâre dokunmaya başladı. O her çürümüşlüğe çomak soktukça birileri de onu hedefe koymaya çalışıyor.

        Okur temsilcisiyle uğraşmak, görevden almak görüntü olarak hoş değil tabii... Ama şimdi ellerinde bahane var: “New York Times’ta bile okur temsilcisi artık yok” diye Faruk Bildirici’yi kızağa çekerlerse hiç ama hiç şaşırmam. “Hanut lobisi” mi, “gazetecilik” mi kazanacak, göreceğiz.

        #KırıkHoca

        VATANDAŞLIK SORUNU

        FETÖ lideri Fethullah Gülen’in vatandaşlıktan çıkarılması tam da ihtiyacı bir mağduriyet bahanesi olur. En basit ihtimaller:

        - Kendi ülkesi tarafından vatandaşlıktan atılan Gülen bir başka ülkede kolaylıkla sığınmacı olarak kalabilir.

        - Yeşil kartıyla ABD’de kalmasında bir sorun yok, ama ileride Amerikan yönetimi onu huzursuz ederse vatansız biri olarak Türkiye’yle diplomatik ilişkileri olmayan ya da suçlu iade anlaşması bulunmayan ülkelere de iltica edebilir. Buralardan örgütü yönetmeye de devam eder.

        EN BEYAZ TARİH

        Abanoz ağacından yapılmış 20 bin dolarlık sehpanın üzerindeki fildişini incecik parçalara bölüp yüzüyle temizleyen sevgilisini ne kadar çok sevdiğini anlatıyor The Weeknd birkaç ay önce epey popüler olan “Starboy” şarkısında. Jamaika’da havalı ve önemli kişilere “starboy” derlermiş sokak dilinde. Aşk değil arabalar için dua ettiğini söyleyen The Weeknd artık uyuşturucuların kendisinde kafeinsiz kahve etkisi yaptığından da bahsediyordu başka bir şarkıda.

        The Weeknd sahiden şarkılarında söylediği kadar çok uyuşturucu kullanıyor mu acaba? The Beatles’ın çeşitli triplere girdiğini, birçok farklı kimyasal arayışa yöneldiğini biliyoruz. “Lucy in the Sky With Diamonds” şarkısında anlattıkları marmelat gökyüzleri başka nasıl yazılmış olabilir?

        KİMYASAL TECRÜBE

        Rock tarihini uyuşturucudan bağımsız düşünmek mümkün değil, ama David Bowie, Bob Dylan, John Lennon ve daha nicesi kimyasal geçmişleriyle yargılanmıyor. Bizzat kimyasalların üretimine vesile olduğu, kimyasalların tetiklediği tecrübelerin aktarıldığı şarkılar bugün birer klasik olarak kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

        Oysa zamanında onlara karşı da bir haçlı seferi başlamıştı. 70’li, 80’li yılların dünya şöhretlerinin pek çoğunun aile albümünde uyuşturucu suçlamasıyla gözaltına alındıklarında çekilmiş fotoğrafları var. Amerikan başkanlarının eşleri bile zamanında uyuşturucu tartışmalarına girmiş, polis ve yargı ortak bir şekilde ibret olsun diye ünlüleri afişe etme yolunu tercih etmişti.

        John Lennon’a yönelik uyuşturucu suçlamaları az kaldı ABD’deki oturma iznini tehlikeye atmıştı.

        Diğer Yazılar