Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anladığım kadarıyla bu aralar sıkça duyduğumuz “adamlık” kavramı bir ahlaki mertebeyi işaret etmek için kullanılıyor. Son beş, belki de 10 yıldır en fazla da futbolcular tarafından sahiplenildi, yayıldı. Eşine “kürtaj dayağı” atan futbolcu Burak Yılmaz her şeyinin eleştirilebileceğini ama adamlığının tartışılmayacağını söyledi. Gazeteci Bilal Meşe’ye saldıran Arda Turan futbolculuğunu değil adamlığını miras olarak bırakmak istediğini vurguladı. Bir başka Galatasaraylı futbolcu ona destek olurken büyük harflerle ADAMlıktan dem vurdu.

        Aslında adamlığı sık sık vurgulayanların kastettiklerinin çok ötesinde bir hayat yaşadıklarını, adamlık kriterlerini bizzat çiğnediklerini görmek mümkün. Kadına el kaldırmak adamlığa girer mi mesela? Adamlık bu açıdan ulaşılması imkânsız ama sürekli özenilen bir standarda benziyor.

        Kuşkusuz bu eril dilin gündelik ahlakı dikte etmesi yeni değil; çocuklara büyüdüklerinde adam olmaları tavsiye ediliyor, toplumun yaygın kabul ettiği değerler ölçüsünde hareket etmek adam gibi davranmakla eşitleniyor.

        AHLAKLI YAŞAM

        Doğrusu, feminist öğreti olmasa “bilim adamı” gibi sözcüklerle cinsiyetçilik de çok göze batmazdı. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde “bütün insanların eşit olduğu” vurgulanır; orijinal metinde yer alan “men” sözcüğünden kasıt insandır mesela. Türkçe’de de adam tercüme gibidir daha çok, adeta insanın karşılığı olarak bulunmuş gibi. Dilin yaygın kabul edilmiş kurallarını sarsmak zor olduğundan “bilim kadını”, “bilim insanı” demeye alışmak da kolay olmuyor. Gündelik eril dil, adamlığı ağzından düşürmeyenlere, erkeklikle değil de insanlıkla ilgisi olduğunu iddia edenlere bir tür kalkan da oluyor.

        Ancak son yıllarda, özellikle bir “erkek oyunu” olan futbolda yaygınlaşmasıyla adamlık doğrudan erkekleri üstün gören, erkeklerin egemen olduğu bir toplumsal kritere dönüştü. Arda Turan’ın bilinçaltındaki adamlık kavramı doğrudan erkekliği bir norm olarak kabul ediyor. Adamlıktan kastı işini düzgün yapmak, ahlaklı, “doğru” yaşamaksa bunun öncülerinin toplumun erkekleri olduğu varsayımına dayanıyor. Pek çok alanda olduğu gibi bu da Arda Turan’ın bir başka yanılsaması elbette.

        CİNSEL ÇAĞRIŞIM

        Erkek cinsiyete ve cinselliğe, adamlık ise ahlaka vurguysa, kadın burada da tek başına kalıyor. Kadın dendiğinde yalnız cinsiyet algılanıyor, ama adamlığın karşıtı olabilecek ayrı bir ahlaki standart kavramı yok. Toplumun kadını ikinci plana ittiği, kadının rolünün erkekler tarafından belirlendiği gibi eril dilde ahlaki üstünlük erkeklerin bir ayrıcalığı. Sözcükler eş ve zıt anlamlarıyla açıklandığına göre bir başına duran “adamlık” özünde erkeklere özgü bir üstünlük değil, yapay bir inşa daha çok. Karşıtı yoksa kendisi de yoktur zira.

        Beş-altı sene önce adamlığın tek başına yeterli olmadığını düşünenler, en üst mertebeye vurgu yapmak için “adamın dibi” diye bir saçmalık daha icat etmişlerdi. Adamlık sınavının geçilmesi gereken görünmez aşamalarında “dip” kasti bir çelişki olmasına rağmen en üst mertebeyi işaret ediyor. En uç aşama aslında söylenmek istenen, ama “adamın ucu” tıpkı “kadının dibi” gibi cinsel çağrışımlara açık olduğundan “adamın dibi” kolayca kabul gördü sanırım. Halbuki dip çökmekle, çukurla, düşmek, inmek ve azalmakla ilişkili özünde. Adamlık bir yandan farkında olmadan kendi kendini ele vermek de olsa gerek.

        #WizardofLies

        SKANDALIN YAKIN TARİHİ

        Amerikan tarihinin en büyük saadet zinciri vurgununu yapan Bernie Madoff birçok filme ilham kaynağı oldu, hatta mini dizi bile yapıldı. Ama burada bir maden gören yapımcılar pes etmiyor. Son olarak HBO’da Robert De Niro’nun başrolünde olduğu “Wizard of Lies” Madoff’un öyküsünü anlatıyor. O kadar makyaja rağmen De Niro’yu bir başkası olarak görmek mümkün değil, alıştığımız mimikleri ve yüz ifadesi Bernie Madoff rolünde de karşımıza çıkıyor. Michelle Pfeiffer ise eşi Ruth’u oynuyor ve neredeyse gerçek hayattaki karşılığının bire bir aynısı.

        Baştan sona gayet güzel izleniyor film. Epey para dökülmüş, iyi bir kadro oluşturulmuş. Yakın tarihin en ilginç skandallarından birini öğrenmek için Wikipedia maddesi niyetine bir film.

        Benzer bütün filmler nasıl ilerliyorsa Barry Levinson’ın filmi bilindik sinema formüllerine dayanıyor. Epey yargılayıcı tonda; bu görevi de bir gazeteci karakteri üstlenmiş. Zaten film New York Times muhabiriyle Madoff’un arasındaki bir söyleşiden ibaret; hikâye flashback’lerle anlatılıyor.

        MAĞDUR GİBİ

        Bütün bu yargılayıcı tonuna rağmen dikkatimi çeken bir tarafı daha var filmin. Eli Wiesel gibi ölüm kamplarından kurtulanların dahi parasını çalmaktan çekinmeyen Madoff neredeyse mağdur gibi gösteriliyor. Zeki olduğu kuşkusuz, ama belki de De Niro’nun oyunculuğu yüzünden adeta başına gelenlere acıyorsunuz. Hapse giriyor, oğlu intihar ediyor, bütün mallarını kaybediyor falan filan...

        Diyor ki... “Amerika’daki ekonomik krizde bir günah keçisine ihtiyaçları vardı ve beni seçtiler.” Onca uyarıya, kuşku ve ihbara rağmen gerekli resmi kurumlar krize kadar harekete geçip bir şeylerin yanlış gittiğini de çözememişler. Bu da yatırım yapanların güvenecek hiçbir limanları olmadığı gerçeğini hatırlatıyor. Madoff gibi karakterleri ilgi çekici kılan da sıradan birer düşman olmayacak kadar komplike olmaları.

        Madoff filmde de gerçek hayatta da kendisine para verenlerin, güvenenlerin de suçlu olduğunu söyleyip duruyor. Kurduğu Ponzi oyununun bu kadar büyümesine neden olarak insanların hırslarını, zengin olma hayallerini, paradan daha fazla para yapma arzularını vurguluyor.

        Sonuçta herkes kazanmak için bu oyuna dahil oluyor, ama hepsi birden kaybediyor. Yatırımcıların paraları uçuyor, Madoff da elindeki her şeyi kaybediyor.

        YAZ GELİRKEN

        - E-mail’lere gecikmeyle yanıt verince, işleri biraz aksatınca falan bahane bulmak daha kolay.

        - Gece geç yatma, geç akşam yemeği, sabah geç kalkma düzenine alışmak yeni normal.

        - Gazete okuma alışkanlığında büyük değişiklik şart; magazin eklerini önce okumak şart.

        - Sığ kitaplar okumak, aptal filmler izlemek, kafayı yormayacak dizilere takılmak kabul edilebilir.

        Diğer Yazılar