Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gün kaybettiğimiz Doğan Heper eski kuşağın en önemli simgelerinden biriydi. Dün Milliyet’te Abbas Güçlü’nün ardından yazdığı gibi bir tür Demirel’di. Kriz zamanlarında “Doğan Abi” olarak patron tarafından ortalığı yatıştırması, gemiyi limana çekmesi için görev verildiğinde sahne alır, hemen ardından da geri çekilmeyi bilirdi.

        Doğruya doğru, meslek hayatında tek bir devrim, bir yenilik, çığır açan bir fikir ortaya attığı söylenemez. Daha çok bir memur gibi verilen işi yapar, ama hakkıyla yapar, “çizgi”nin dışına çıkıldığında hizaya getirmeyi çok iyi bilirdi. Ufuk Güldemir altı ay Milliyet’in başına gelip gazeteye dair bilinen her şeyi sarstığında eski düzene geçiş onun göreviydi mesela. O yıllarda gazete künyelerinde sık sık devinimler yaşanırdı, dinozorlar ise statükoyu, geleneği, düzeni korurdu.

        Tam da bu yüzden önemlilerdi.

        Kimi başyazar, kimi yedek yayın yönetmeni olarak gazetelerde bir yerde tutuldular uzun süre. Bazılarının görevi sadece “ağabey” olmaktı. Siyaseten de tam merkezde dururlardı; cumhuriyetçilik, Atatürkçülük ve laiklik tek kırmızı çizgileriydi. Değişen dünyanın beraberinde getirdiği tartışmaların (mesela trans bireylerin hakları) hayatlarında ne kadar yer ettiği tartışılırdı.

        Tam ortada durmanın sıkıcılığından bahsediyorum o kuşağı tarif ederken. Sıkıcı olmak esneyip bükülmekten, spekülasyona prim vermek ya da günümüzün modası yalan habere teslim olmaktan daha kıymetli kuşkusuz.

        AKİL ADAMLAR

        Bu kuşağın internet sayesinde rakamlar önem kazanıp okunma ve paylaşılma bir gazetecilik değerine dönüştüğünde klasman dışı kalması kaçınılmazdı. Ancak yıllar içinde “Aman onları kimse okumuyor ki” diye geçiştirilmeyecek bir fonksiyonları olduğunu fark ettim.

        Pek çoğuyla birlikte çalışmadım, ama gazetecilerin anılarından öğrendiğime göre Babıali’de “ağabey” geleneği sadece genç kuşakların yetişmesi için gazetelerin belli ilke sınırları dahilinde kalması için de önemlidir. Bu ağabeyler aynı zamanda basının yol gösterici akil adamlarıdır. Yazılarını gerici bulabilirsiniz kuşkusuz, ama bir Doğan Heper ya da Hasan Pulur’un iş takipçiliğine falan bulaştığını hiç kimse iddia edemez. Bu açıdan giderek kıymeti bilinmeyen bir ahlakın da temsilcileriydiler.

        “Dinozor kuşağı”nın bir kısmını ölüm ayırdı bu dünyadan, Oktay Ekşi gibi hâlâ hayatta olan ve zihninde en ufak bir bulanıklaşma olmayanlar ise siyasi nedenlerden dolayı tasfiye edildi. Bugün hemen hemen hiçbir gazetede o kuşaktan bir “ağabey” figürü kalmadı. Bir tek Güngör Mengi hâlâ Vatan’da yazıyor, ama zamanının Sabah Gazetesi’ndeki gibi bir “Güngör Abi”si değil ne zamandır. Bu büyük tasfiyenin sonunda “akil adam” diye Taha Akyol’u pazarlamaya kalkıyorlar şimdi; ne ayıp.

        Dinozorların soyunun tükenmesi iyi mi oldu, kötü mü? Hayatın bir ironisi herhalde, 17 yaşımda gazeteci olmak istediğimde bütün dinozorların kenara çekilmesini arzu ediyordum. Son yıllarda her gazetede zaman zaman kapısının çalınacak bir ağabey olmasının fena bir fikir olmadığını düşünmeye başladım.

        HER GECE DRAKE

        Eskisi kadar çok gece gezmiyorum, ama son zamanlarda ABD’nin hangi şehrinde dışarıya çıksam her gece hemen hemen her kulüpte defalarca Drake çalındığına şahit oluyorum. Öyle gece birkaç şarkıdan bahsetmiyorum, en az 10-12 kere Drake çalınıyor. Bazen bir şarkı defalarca, bazen arka arkaya, bazen de farklı farklı şarkılar zamana yayılarak.

        Brooklyn’de ya da Miami’de fark etmiyor.

        Herkes de şarkılara hep bir ağızdan eşlik ediyor. Eskilerden tutun yeni parçalara kadar.

        Kanadalı genç bir oyuncu olarak parlayan, ardından rap albümleriyle dikkat çeken Drake’in giderek müziğinde popa kaydığı aşikâr. Son albümü “More Life” tam bir pop denemesiydi zaten.

        Popülerlik konusunda ise eşi benzeri görülmemiş bir etkiye sahip Drake şimdi. Daha önce hiçbir şarkıcının bir gece kulübünde defalarca çalındığını görmemiştim, şaşırmaya devam ediyorum.

        PARA PARA PARA

        Arda Turan’la Fatih Terim kavgasını kaşımak reyting getiriyor kuşkusuz. Ama ben bu kavgadan çabuk sıkıldım. Çünkü etekteki ilk taşlar dökülmeye başladığında kavganın gerçek gerekçesi de anlaşıldı: Para. Her şey geliyor paraya dayanıyor, temelde ikisi de bu para konusunun sızdırılmasından dolayı suçlayacak birini arıyor.

        Adamlık ölçüsünün birimi paraymış meğerse.

        BU YAZIN MUHTEMEL HABERLERİ

        - Eskiden “Antalya’da hem yaz hem kış aynı anda yaşanıyor” haberleri vardı, şimdi “Yunan Adaları bile daha ucuz” haberleri yapılacak.

        - Gürültü kirliliğine isyan eden Bodrumlular seslerini duyurmak için çabalayacak, tesadüfen Bodrum’da bulunan eski kuşaktan birkaç köşe yazarı buna dikkat çekecek.

        - “Ah o eski Alaçatı ne güzeldi” temalı köşe yazıları...

        - Eski Bodrum nostaljisi Türk basınındaki Gümüşlük fetişizmiyle birleşecek, “Bari Gümüşlük’ü bozmayın” yazılarına karşı “Çok geç” yorumları yapılacak.

        - Bıkmış olabilirsiniz, ama magazin basını bıkmıyor bu yüzden de Maça Kızı’nın fiyatları gündeme gelecek.

        - Absürt bir mayoyla belki jet ski üzerinde falan Nusret fotoğrafları bekliyorum.

        Diğer Yazılar