Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Irkın özünde inşa edilmiş yapay bir kavram olduğunu anlayamayanlar arasından çıkar ırkçılar. Bizim Türk, başkalarının Kürt, Alman ya da Arap olması binlerce yıl öncesinin birer tesadüfünden ibaret oysa. Bir başka coğrafyada doğsaydık kendimizi başka bir ırkla tanımlayacaktık. Bir ırkın bir başka ırk üzerinden üstünlük taslaması bu açıdan bana hem ironik hem de sorunlu gelir. Hiçbirimiz Türk olmayı seçmedik.

        Irkçılığın temel besini iktidardır; güç sahibi olan bir başka ırk üzerinden kendi üstünlüğünü tescil eder. Bugün yeniden gündeme gelen Sinan Oğan’ın sahillerde nargile fokurdatan Suriyelileri kolay lokma olarak hedef göstermesi, siyasi malzeme yapabilmesi de şu anda güç dengelerinin Türklerin lehine işlemesinden. Böyle durumlarda ters senaryoyu düşünmek en kolay çözüm halbuki: Savaş Türkiye’de çıksa ve Türk mültecilere sahip çıkan Suriye olsaydı? Suriyeli bir siyasetçinin, “Türkler bütün gün kahvelerde oturuyor, gidip savaşsınlar” çıkışı kendi evlerinden, hayatlarından zorunlu nedenlerle feragat etmiş mültecileri memnun etmezdi herhalde.

        Birincisi, bu bakış açısı insan haklarına aykırı. Mültecilere sınırlarını açan bir devlet, onların can güvenliğini korumanın teminatını da vermek zorunda.

        GÖZDEN IRAK

        Mülteci meselesi Türkiye’nin gündemine gelmeye başladığından beri Suriyelilere yönelik ciddi bir düşmanlık toplumun geneline yayıldı. Öyle anlaşılıyor ki Türk halkı, mültecilerin hayatın içine dahil olmasından (nargile içmek de buna dahil) son derece rahatsız, siyasetçiler de bu hassasiyetten prim yapma derdinde. Mülteciler kamplarda, duvarları örülü belli bir sınırın içinde tutuldukları müddetçe sorun yok. Amerika’da NIMBYism (kendi arka bahçemde olmasın) denen toplumsal tepki burada da karşılığını bulmuş durumda. “Bana dokunmayan yılan”, “Gözden ırak gönülden ırak” diye yorumlamak da mümkün bu tepkiyi.

        NIMBY’cilerin en tipik özelliği, tekil hadiseleri topluluklara mal edip kendi argümanlarına altyapı hazırlamalarıdır. Tek bir tecavüz vakası bütün Suriyelileri karalamaya yeter; bütün Kürtlerin terörist, bütün Afrikalıların uyuşturucu satıcısı yalanının kabul gördüğü gibi.

        Epey bir zamandır sessizce dile getirilen Suriyelilere yönelik öfkenin açıkça dillendirilmesi için fırsat doğdu işte. Irk propagandasının alıcısı hem sağdan hem soldan bol miktarda var. İnşa edilen Türklük her türlü siyasi pozisyonu geçersiz kılabiliyor çünkü.

        ASMALI MI BESLEMELİ Mİ?

        AVRUPA onlarca yıldır içine alamadığı Türk göçmenler üzerinden siyaset yapan aşırı sağcıların yükselişine tanık oluyor. Almanya’daki bir-iki Türk, namus cinayeti adına bir erkekle buluştuğu için otobüs durağında kendi kız kardeşini öldürdüğünde bu toplu halde Türklerin davranış biçimlerine mal ediliyor. Benzer hadiseler üst üste binince toplumda “Türken raus” çağrıları doğal olarak yükseliyor. Türklerin tamamı kız kardeşini öldüren vahşi yaratıklar mı? Sorunun cevabı, bütün Suriyelilerin tecavüzcü olup olmadığında gizli.

        Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de yabancılara yönelik yükselen düşmanlığın ardında değişen ekonomide giderek küçülen pastadan pay alma yarışı yatıyor. Bir Alman başvurduğu bir işin neden bir Türk’e gittiğini anlamak, Türk’ün belki de daha nitelikli olduğunu kabul etmek yerine düşmanlığa sığınıyor. Kolay olan, kendi eksiklikleriyle yüzleşmemesi çünkü.

        Aziz Sancar

        AZİZ SANCAR OLMAZDI

        Üniversitelere girmenin giderek zorlaştığı, sağlık hizmetlerine talebin arttığı bir dönemde de Türkiye’deki Türk kendisine öncelik istiyor, yabancıya değil. Ne de olsa Türkiye Türklerindir.

        Mülteciler (veya göçmenler) zorunlu (veya gönüllü) olarak parçası bulundukları toplumlara dahil olduklarında eşsiz katkılar da sağlarlar. Türkiye’de üniversitelerin kuruluşlarına savaştan kaçan Alman bilim insanlarının yaptığı katkıyı nasıl unutabiliriz? Bütün dünyayı Sinan Oğan’lar yönetiyor olsaydı Hamdi Ulukaya, Ahmet Ertegün ya da Aziz Sancar adını bilmemize gerek kalmazdı.

        Başka toplumların yüzlerce yıl öncesinden halletmeye çalıştığı mülteci meselesi Türkiye’nin gündemine yeni geldi, sancıların olması da doğal. Sorun nasıl halledilirse halledilsin Suriyelileri toplumun dışına itmek, kamplara hapsetmek tarihte Türkiye’nin siciline ağır bir leke olarak kazınacak, bunu tartışmaya gerek bile yok. Halbuki mültecilerin toplumsal hayata kazandırılması, gündelik hayata dahil olmaları hem ekonomiye hem de kültürel hayata katkı sağlayacaktır. Mülteciler de okula gidecek, iş bulacak, ev alacak, vergi ödeyecek, alışveriş yapacak... Aralarından Aziz Sancar’lar da çıkacak.

        POP RAPORU

        - Calvin Harris: Yeni albümü (ya da mixtape’i demek daha doğru) “Funk Wav Bounces Vol. 1” muhteşem bir yaz albümü. Zaten “Slide” aylardır popülerdi, şimdi Pharrell destekli “Feels” de yazın şarkısı olmaya aday. Her yaz bir Pharrell şarkısı olmazsa olmuyor zaten. Benim albümdeki favorim “Rollin”. Bu sene SXSW’de canlı izlediğim 19 yaşındaki yetenek Khalid’in vokalleriyle bir duygusal intikam/tepki şarkısı. Albümü akşamüstü evde çalmaya başlayın, sonra bir kez daha, bir kez daha... Dışarı çıkmaya gerek yok.

        - Lorde: Yeni Zelandalı pop fenomeni 20 yaşında, müzikal açıdan olgunlaştı mı? “Melodrama” için yılın, son yılların en iyi pop albümü olduğunu söyleyen eleştirmenler var. Henüz beni içine çekemedi, belki de albümü sadece fonda dinleyip çok yoğunlaşmadığımdan. Ama ilk dinleyişte bile bir parıltısı olduğu inkâr edilemez.

        Lorde

        - Drake: Tek bir şarkı armağan etti bu yaza, o da arkadaşı Kim Jones rica ettiği için. Jones hazır giyimde Louis Vuitton’ın erkek bölümünün baş tasarımcısı ve Paris’teki moda haftası için Drake’ten bir şarkı istedi, “Signs” geldi. Tabii şarkının podyumdan gece kulüplerine geçmesi hiç vakit almadı. Bir “Once Dance” değil ama yine de...

        TEK YANILMAYAN

        KEMAL Kılıçdardaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’na medyadan bir tek Yılmaz Özdil itiraz etmişti. Hem de herkesi şaşırtacak kadar şiddetli. Gözümden kaçtı mı diye adalet yürüyüşüyle ilgili yazılarına baktım, doğrudan değinmemiş, açık bir destek verdiği, medya gazına katıldığı falan söylenemez. Bir-iki kere bahsetmiş, o kadar...

        Doğrusu Yılmaz Özdil’in ilk başlardaki KK karşıtlığını abartılı bulmuştum, zaman onu haklı çıkardı. Yürüyüş sonrası ne diyeceğini de çok merak ediyorum. Pazartesi yazı günü değildi, bugüne ne yazdı acaba?

        Diğer Yazılar