Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HEMEN her gün Facebook sayfamda satılık ev eşyası ilanları görüyorum. Birileri evlerini boşaltıyor, mobilyalarını satışa çıkarıyor ve arkadaşlarına duyuruyor. Artık Londra’ya yerleşmeye hazırlandıklarını söylüyorlar, Kanada’ya göçmen başvurusunda bulunuyorlar ya da imkânı olanlar bir Avrupa ülkesinden ev alıp oturum izni peşinde koşuyorlar. Gazetelerde de zaman zaman yurtdışına yerleşme haberleri çıkıyor; hangi ülke vize istemiyor, hangi ülkeye gitmek kolay...

        Bir süre sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde bir Beyaz Türk diasporası mı oluşacak?

        Ülkeden gidebilmek sınırlı bir kesimin sahip olduğu bir ayrıcalık, belli bir miktar parayla ancak hayata geçebilen bir seçenek.

        Kalanlar ya da gidemeyenler ise mevcut şartların düzelmesini, son yıllarında kendileriyle ülkeleri arasında oluşan kopukluğun bir şekilde son bulmasını ümit ediyor. Muhalefet milletvekillerinden bu savaşı vermelerini beklemek de en doğal hakları.

        BİREYSEL TERCİH

        Milletvekilinin kendisine biçilen bu misyondan feragat etme, bireysel bir tercih yapma hakkı var mı? CHP’li Şafak Pavey’in istifasını duyduğumdan beri bunu düşünüyorum.

        Bıyıklı Meclis’te yıldızı parlamış, hantal partisine rağmen tek başına birçok insanın umudu olmuş, takdirini toplamış bir milletvekiliydi ve görev yaptığı süre boyunca çok iyi bir sınav verdi. Şimdi sağlık sebeplerini öne sürerek istifa ediyor. Kulislerde konuşulanlara göre yurtdışına yerleşecek, annesiyle (gazeteci Ayşe Önal) birlikte bir danışmanlık şirketi kuracak.

        ŞIK OLMADI

        Bireysel bir tercih olsa anlayabilirim, ama milletvekilleri sadece kendilerinden sorumlu bireyler değil ki. Sağlık sorunlarını elbette önemsiyorum, ama keşke görev süresinin bitmesini bekleseydi bu kararı vermeden önce.

        Türkiye’de siyasetin, hantal partisinin, bir türlü değişmemekte direnen sistemin Şafak Pavey’i de canından bezdirmiş olabileceği ihtimalini de anlıyorum. Sonuçta sınırlı gücüyle milletvekili ne kadar çabalarsa çabalasın bir anlamda yeldeğirmenleriyle savaşıyor. Canına tak edip “Yeter be” demesi de muhtemel.

        Ama yine de ona bir görev verilmiş, belli bir kesimin temsilcisi ve sözcüsü olarak o göreve gelmiş. Bu sorumluluğun kaçınılmaz olarak elini kolunu bağlaması gerekirdi. Dahası, dışarıdan görünüşü şık da değil bu istifanın. Bütün bu kaygıları da göz önünde bulundurmaması imkânsız, demek ki artık siyasette umudu ya da bir kariyer hesabı da yok. Kararını vermiş işte...

        **************

        TANIDIĞIM KADARIYLA JANN WENNER

        KENDİSİNE ve dergisine o kadar hayrandım ki 2000’lerin başında New York’taki ofisinde ziyaret etmiştim Jann Wenner’ı. Bir anlamda derginin de hikâyesini anlatan “Almost Famous” filmi vizyona girdiğinde... Karşımda Tod’s ayakkabı giymiş, takım elbiseli, rock’tansa ofis kültürüne yakın birini bulmuştum.

        Doğrudan kendisine e-mail atmıştım, çok kısa süre içinde bizzat ondan yanıt gelmişti. Epey şaşırmıştım bu duruma, Türkiye’de kendi yayın yönetmenime bile ulaşamıyordum o zaman.

        Jann Wenner, dergiciliğinin yanı sıra özel hayatıyla New York’u sarsmıştı. Bir aile babası olmasına rağmen bir sabah Barneys mağazasının üst katındaki Fred’s isimli lokantaya el ele yeni manken sevgilisiyle gelmişti. Erkek manken sevgilisiyle...

        “Derginin kapaklarına bakma, ben hâlâ Fleetwood Mac dinliyorum” demişti bana. Ahmet ve Mica Ertegün’ün yakın arkadaşıydı ve benim yanımdan bir Türk gazetecinin geldiğini söylemek için Mica’yı aramıştı. Ertegün’ün Bodrum’daki evine geldiğini, tekneyle Gökova’ya açıldıklarını anlatıyordu.

        Daha 2000’lerin başında bile değişmeye başlayan medya sektörüne dergiyi adapte etmeye çalışıyordu. Artık öyle sayfalar süren uzun yazılar basmayacaklarını anlatıyordu.

        “Çok daha büyük, daha fazla yayın organına sahip bir medya patronu olmak istemez miydiniz?” diye sormuştum. “İsteseydim olurdum” demişti.

        “Hiç metroya falan biniyor musunuz” diye sorduğumda çok yadırgamıştı. “Elbette, ben bir New Yorker’ım.”

        **************

        #RollingStone

        GENÇLİĞİMİZ SATIŞA ÇIKTI

        AMERİKAN medyasındaki sarsıntılar bir türlü bitmiyor, şimdi de Rolling Stone Dergisi satışa çıktı. Kurucusu Jann Wenner artık gençlerin işi devralması gerektiğini söyleyerek kararı açıkladı. Halbuki derginin başına yönetici olarak oğlunu getirmiş ve dijital dünyada birtakım hamleler yapacağını açıklamıştı birkaç sene önce. Olmadı, Rolling Stone yeni medya gerçeklerine bir türlü adapte olamadı.

        2014 yılında University of Virginia’da yaşandığı iddia edilen bir tecavüz hikâyesine sayfalarını açtığında çok büyük darbe yedi dergi. Haberin tamamen uydurma olduğu, sadece mağdurun ağzından yazılıp muhabirin tek tarafın tuzağına düştüğü ortaya çıktı. Rolling Stone’un prestiji ciddi anlamda sarsıldı ve dergi birkaç yıldır her gündeme geldiğinde bu olayla hatırlanır oldu.

        Derginin bugün satışa çıkması zeitgeist’la da ilgili kuşkusuz. Wenner dergiyi San Francisco’da kurduğunda 21 yaşındaydı ve Rolling Stone “baby boomer” denen savaştan dönenlerin çocuklarının oluşturduğu kuşağın sözcüsü olmuştu. Bu sene SXSW’de Rolling Stone yazarlarının katıldığı bir paneli izlemiştim. Yazarlar yaşlanmış, anı anlatan amcalar konumuna gelmişti.

        DÖNEM DEĞİŞTİ

        Artık Rolling Stone’u var eden öyle bir rock kültürü de kalmadı. Rock’çıların yerini hip-hop yıldızları aldı ve bu değişen kültürü gazeteci olarak takip etmek de başka bir dil, başka bir yetenek gerektiriyor. Bu anlamda Complex Dergisi zamanın ruhunu yakalıyor.

        Adını Muddy Waters, Rolling Stones ve meşhur Bob Dylan şarkısından alan Rolling Stone sadece bir müzik dergisi değildi. Çünkü rock sadece müzik değildi eskiden. Sayfalarında ciddi araştırmacı gazetecilik işlerine yer veren, önemli haberler yayımlayan, epey de politik bir dergiydi. Bob Dylan, Bruce Springsteen nasıl politikse Rolling Stone da öyleydi. Bu dönem bitti.

        Sonuçta değişim sancılı ama kaçınılmaz... 90’lı yıllarda satır satır okurdum Rolling Stone’un yazarları idollerimdi. En son ne zaman eline aldın derseniz net bir tarih veremem.

        Doğrusu satış haberine şaşırmadım, ardından ağıt yakmama bakmayın; bir gençlik nostaljisi benimki.

        Diğer Yazılar